AYŞEN ŞAHİN
Haftalardır evdeyim. Evde kalmak bir şans, bu yüzden şikâyet etmeyeceğim.
Koşullara hızlı uyum sağlayabilen canlılar ve toplumlar daha uzun süre varlıklarını sürdürebiliyorlar.
Uyum sağlamak için kendimi teselli ve ikna ettim.
Hayatı seviyordum. Çalışıyordum, anneydim, evlattım, arkadaşlarım vardı, hayallerim çoktu. Koşturarak da olsa her yere yetişmeye çalışıyor, yetişemediğim yerde aklımın bir kısmını bırakıyordum.
Bıçakla kesilmiş gibi bitti. Hayatımda ilk kez zamansızım. Saate bakmamanın, günleri karıştırmanın rahatlığındayım. Bu fikir beni sakinleştirmesi gerekirken vicdanımı sıkıştırıyor. Nefesimi kesiyor. Çünkü geride kalan, sokakta olmak zorundaki, işe giden herkesin endişesindeyim, suçluluk hissediyorum, karmakarışık duygular içindeyim.
Belki de bu yüzden hiçbir şeyi fırsata çeviremedim. Ne kitaplara kaptırabiliyorum kendimi ne dinlediğim müziklerin tadı eskisiyle aynı, merak bile etmiyorum izlediğim filmlerin sonunu.
Kendi sonumuza odaklandım, başka şeye kullanamıyorum kafamı.
Kitaplığın önünde geziniyorum. Her gün 10-15 kitabı yerinden çekip bir bölüm, kırk satır, üç beş sayfa okuyup yerine koyuyorum. Çocuklarım bari mutlu olsun diye çok güzel -mış gibiler icat ediyorum.
Büyük bir sınav bu, virüs bizi insan yapan yerimizden vurdu, birbirimizle olan ilişkimizden.
Başımızı koyacak omuzdan, sımsıkı bir kucaklaşmadan, yanağa konan bir öpücükten, anadan, babadan, dosttan, sevdadan etti. Selam sabah kestirdi bize.
Koca bir hasret bombası attı kucağımıza. Ayrılık ölümün diğer ismidir demişti Cahit Sıtkı Tarancı, evde olsak da ara ara ölür gibi hissediyor olmamız belki de bundan.
Bizi birbirimizden ayıran bu salgın, sınıfların arasına uçurum oldu iyice. Buna katlanmak zor, evden isyan etmek ne demek bilmiyorum, yolunu arıyorum.
Bir umudum, bu süreç geçtiğinde, herkes anlayacak: kurtuluş yok tek başına. Bizi bir gün bile umursamayan, yüzde biri ayakta tutmak için ölmemize razı gelen bu düzen çırılçıplak kalacak açıkta, hiçbir bahane ardına saklanamayacak.
Yakındığımız geçmiş günlerin, tat alınacak ihtimal anlarını tokat gibi vuracak yüzümüze, güneş altında bir çimenlikte uzanmanın, ayağı toprağa basmanın kıymetini, çat kapı gelen dostun, kalabalık masaların, sokakların değerini daha bir anlayacağız, daha güler yüzlü yaşam direnişçileri olacağız bir ihtimal.
Bizi buradan çıkaracak olan ilk elden empati, dayanışma ve mümkünse evde kalmak.
Ama bizi yaşatacak olan sosyalizm. Bunun da tüm açıklığıyla görüleceğini umarak, sağ kalmaya çalışıyor, bundan sonrası için kafa yoruyorum.
Son, bizler için değil, bu düzen için geliyordur diye umuyorum.
Bundan yıllar sonra “büyük izolasyonda ne yaptın?” dediklerinde “hiç” dememek için çok uğraşıyorum.
Bakalım…