Başbakan’ın baş kılavuzlarından en devletlü olanı öyle demişti: Erdoğan’ı yedirmeyiz !
Böyle raconcu bir dilin bu ölçüde itibar gördüğü bir ülkede isteseniz de istemeseniz de sürekli bir monolog halinde yaşarsınız. Çünkü kitlelerin karşısında bu dili kullanan kelli felli örneklikler varken onlardan daha makûl olmalarını bekleyemezsiniz. Dilerseniz bunu imam-cemaat ilişkisiyle açıklayın, sizin bileceğiniz iş (!) Bugünün makbûl dili bu olduğu için, biz de meramımızı bu dil ile ortaya koyalım dedik.
Başlığın sebeb-i hikmeti bu.
Taksim Gezi Parkı’ndan tüm memleket sathına yayılan ve beklenmedik bir şekilde kitlesel bir hal alan direniş, hükümet ve yörüngesindekilerin ayarını ciddi ölçüde bozdu. Ayarsızlık öyle bir raddeye ulaştı ki, 80 öncesi Türkiye’sinin tipik sağcı refleksleri yeniden hortlayıverdi. Din, diyanet, cami, mescid suistimali gırla…
“Camide içki içtiler” kuyruklu yalanıyla kitlelerin galeyana getirilmeye çalışılması, hem de bunun başbakan tarafından en üst perdeden yapılması, Maraş’ta onca masumun canına mal olan o elim hadiseyi ister istemez aklımıza düşürdü. Zira sözün tınısı “camiye bomba attılar” provakasyonuna uğursuz biçimde benziyordu…
Tek yönlü düşünmeye alışmış ve kendi gettolarının ılıman ikliminden çıkmaya niyeti olmayan dindar kesimlerde bu kara propaganda yankı buldu bulmasına, ama şükür ki internet devriminin bir nebze özgürleştirdiği bu dünyada artık bilgiye ulaşmak eskiye nazaran daha kolay ve hakim medyanın büyüsü bozulmaya başladı. Eski Türkiye’de işe yarayan taktikler bugünün Türkiye’sinde aynı ölçüde etkili olamadı.
Bunun en önemli sebeplerinden birisi de denklemi dindarlar-laikler, demokratlar-darbeciler olarak kurmaya yarayacak homojenliğin alanlarda olmamasıydı. Bu homojen görüntüyü bozan en dikkat çekici bileşenlerin başında anti-kapitalist müslümanlar ve İhsan Eliaçık geliyordu. İş bu ya, nicedir bir köşede hükümete ciddi eleştiriler yönelten İhsan Eliaçık hiç bu seferki kadar rahatsızlık vermemiş olacak ki, birden ne tür “melanet”lerin müsebbibi olduğuna dair, Joseph Gobbels yaşasa kıskanacağı türden bir tezvirat başlatıldı.
Sözüm ona “islami” bir kısım internet medyasında okuduk bunları. İhsan Eliaçık’ın evi basılmış, evde porno cdler bulunmuş. Üstelik, “infak edin” diye milletin başının etini yiyen bu zat’ın kendisi 2-3 katlı kültürevleri inşa ettirmiş, arkasına da sağcı işadamlarını almış (!) Ahmet Kopuz nam ile bilinen işadamı da kendisinin en önde gelen finansörüymüş. Ve daha türlü zırva…
Kendilerini “islami” olarak lanse eden çevreler bu fiilerini hangi ahlâki ölçülerle vicdanlarında haklı kılıyorlar, bilinmez. Ama bu tezviratı okuyunca şöyle bir düşündüm ve doğrusu kendi adıma bir açıklama getirmekte zorlandım. Yaptığım kitap tashihinin üç kuruşluk ücreti için dahi sıkılarak zar zor “bu aralar sıkışığım” cevabını veren, yayınevinde yatıp kalktığını bildiğim İhsan hoca’yı kapitalistler finanse ediyordu, öyle mi ?
Bu terazi o kadar sıkleti çekmez beyler !
İhsan Eliaçık benim için kitaplarını okuduğum, kalemini beğendiğim ve düşüncelerini kıymetli bulduğum bir fikir adamı ve ağabeydir. Akçeli işlerden uzak, kalender ve namuslu bir adamdır. İnandığı gibi yaşayanlara verilebecek nadir örneklerdendir. Pirim, önderim değildir. Onunla fikren her noktada mutabık olduğum da söylenemez. Örneğin, sık kullandığı bir tabirle, “zamanın ruhu”nu yakalamak uğruna Kur’an’ın ana konularını gereğinden fazla indirgeyerek tefsir ettiği benim açımdan aşikârdır. Onun bir fikir adamı olarak en çok ihtiyaç duyduğu ve en mahrum olduğunu şey eleştiri. Ama anlaşılan o ki İslami camiada fikrin namusu kirlenmiş durumda. Nasıl kirlenmesin ki ?
Daha düne kadar AKP’yi islamcılığın önündeki en büyük engel olarak görenler, gıyabında “emperyalizm” odaklı tahliller yapanlar bugün nerede durmaktadır ?
Ve bunun özeleştirisini vermişler midir ?
Fikirlerin iktidar mahfilleriyle girilen ilişkilere kurban edildiği yerde, o fikirlerin namusu kalır mı ?
Bu kesimlerin çıkardıkları dergilerin daha birkaç yıllık arşivleri bugünki pozisyonlarına bir küfür niteliği taşımaktadır. Fikirlerin namusunun böylesi kirletildiği bir yerde elde kalan, kerameti kendinden menkûl “islami” bir çizginin engizisyon hakimliğini yapmak, milleti hizaya sokmaya çalışmaktır.
Bu aslında bir açıdan düşünce dünyasının tükenişinin, gündelik politikaya teslim oluşun hazin tablosudur.
İhsan Eliaçık’ın fikirleri ve ortaya koyduğu pratik ile düşünsel olarak hesaplaşabilecek, eleştirisini yapabilecek çapa sahip kimse yoksa, bu acıdır. Varsa ve bunun yerine engizisyon hakimliği rolünü tercih ediyorlarsa bu daha da acıdır ! Zira açık aramak, çekiştirmek, şaibe yaratmaya kalkmak, iftira atmak gibi yöntemlerle varılacak bir menzil yoktur; cehennem hariç.