Hadi seçim olsa normal diyeceğim. Çünkü seçim dediğin bizde biraz böyle olur.
Karşı tarafa bir dayanağı olup olmamasına bakmaksızın atıp tutmak, toplumun taraftarlık duygularına oynamak, onları militanlaştırmak vs. Bizde seçimin normal formatı bu.
Ama bu seçim değil. Bu referandum. Bir konu hakkında topluma başvurmak anlamında yapılacak bir iş. Tüm toplumun çıkarına olacağı düşünülen bir konuyu yine de toplumun onayına sunmak.
Ama işte Türkiye’nin siyasi eliti bir kez daha yüzüne gözüne bulaştırıyor siyaseti. Referandum sürecinde özellikle de liderlerin kullandıkları dil ve konuştukları konular, referandumu seçim öncesi bir tür seçim haline getiriyor.
Bunda ne sakınca var, anayasada epi topu birkaç iyileşme gibi görünse de aslında bu referandumla açılacak kapı koca bir vesayet rejiminin sonunu getirecek bir adım olacak ve bu nedenle de referandum seçime benzese ne olur ki diyebilirsiniz.
Ama öyle değil. Nitekim öyle de olmuyor.
Her ne kadar Tayyip Erdoğan, “Bu AKP’nin projesi değil milletin projesidir” dese de yaptığı konuşmalar her geçen gün, değişikliklere evet deme kararı almış ve fakat AKP’li olmayan birçok insanı kararlarını yeniden değerlendirmeye götürüyor.
Son olarak TÜSİAD’la girdiği polemik böyle bir örnek. “Bitaraf olanlar bertaraf olur” lafı ağır kaçan bir laf oldu. Doğrusu ben de bundan önceki yazılarımdan birinde “Referandum bir kez daha toplumu bölecek. TÜSİAD da bundan nasibini alacak tabii ki. Ama bölüneceğiz diye “renksiz” bir tavır almaktansa, cesur bir duruşla bölünmeyi karşılamayı bilmek gerek” demiştim.
Çünkü ben de inanıyorum ki tabanlarında farklı görüşlerde olan insanlar olsa da iş dünyası bu değişimde bundan öncekilerdeki gibi korkak davranmayıp daha aktif olabilir ve sivil bir anayasa yapılmasını önerebilirdi. Hatta kendi hazırlattığı anayasayı tartışmaya açabilir ve diğer STK’ları etkilemeye çalışabilirdi. Ya da hiçbir şey yapamasa en nihayetinde “Yetmez ama evet” diyebilirdi. Ama TÜSİAD böyle davranmadı, bunların hiçbirini yapmadı.
Aksine, “TÜSİAD’ın durumsal bir duruşu yok, ilkesel bir duruşu var” diyerek, düzenlemelerin bazılarını yürütmenin yargı üzerinde hâkimiyet kurmasına imkân verecek düzenlemeler olduğunu ima ederek, “çoğunluğun azınlığa hükmettiği bir sistemden çıkmamız gerektiğini” söyleyerek referandum konusunda “Hayır”cı bir pozisyon aldığını ortaya koydu.
Anlaşılan Tayyip Erdoğan’ın tepkisi de buna oldu.
Tayyip Erdoğan’ın “Bitaraf olanlar bertaraf olur” lafı çoğunlukla sol siyasetler tarafından sıklıkla kullanılan bir deyişle paralel bir laf aslında. “Susma! Susarsan sıra sana gelecek!” lafı da bu anlamda bir laf.
Bilindiği gibi Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller, günlüğünde, “Herkesi aldılar sesimi çıkartmadım. Beni almaya geldiklerinde de benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı” diyerek “tarafsızlığın da taraf olmak anlamına geldiğine” dair güçlü bir örnek oluşturmuştu. Bu örnek de sol siyasetler açısından muhalefet gücünü artırmanın bir yolu olarak görülmüştü.
Başbakan’ın söylediği sözün anlamı da bu aslında. Ama doğrusu böyle bir lafı iktidarda olan güçlü bir başbakanın söylemesiyle sıradan insanların söylemesi arasında dağlar kadar fark olduğu açık. Sıradan insanlar “Bitaraf olan bertaraf olur” dediklerinde “bertaraf” sözcüğü “Tarafsız kalırsam birileri beni bertaraf eder, yok eder” anlamına gelirken, başbakanın ağzından “Tarafsız kalırsanız sizi bertaraf ederim, yani yokederim” anlamı kazanır.
Nitekim TÜSİAD’ın cevabi yazısında “Taraf olmayan bertaraf olur” sözüne ilişkin TDK’nın Türkçe Sözlüğü’ne referans verilerek, “bertaraf olmanın ortadan kalkmak, yok edilmek anlamına geldiği” vurgusu yapılarak, “Bir sivil toplum örgütüne ‘bitaraf olan bertaraf olur’ şeklindeki bu uyarı, talihsiz bir yaklaşım olmuştur” dendi.
Peki Başbakan Erdoğan ne istiyor?
Hepimizin AKP’li olmasını mı istiyor, yoksa, özgürlüklerden yana olan herkesle şu andaki vesayet rejimiyle sıkıntısı olan tüm vatandaşlarla referandumda güç birliği yaparak daha demokratik bir dönemin açılmasını mı?
Sözün çekiciliğine kapılıp edilen laflar referandum sürecini kirli bir çekişmeye sürüklerken demokrasinin de özünün kaçmasına neden oluyor. Bugün bu ülkede Başbakan’la aynı fikirde olmayan, onun demokrasi ve yönetim anlayışıyla sorunları olan ve fakat anayasa değişikliklerini anlamlı bulan çok sayıda insan var. Eğer istenen bunların AKP’li olmaları değilse ve eğer bu proje gerçekten “milletin” projesi olacaksa AKP’lilerin Başbakan’ın ağzından çıkan bu sözün anlamını tekrar tekrar düşünmelerinde fayda var.