Erdoğan mı desek, hükümet mi desek, yoksa devlet mi desek bilmiyorum ama ülkeyi çatışmacı bir ortama doğru sürüklüyor. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki milliyetçiliği, hele hele etnik olanını körüklemenin, bir ulus devlet çatısı altında yaşayan diğer kesimlerde de benzer milliyetçiliklerin yükselmesine neden olacağını anlamıyor. Aynı ulus çatısı altında iki milliyetçiliğin körüklenmesinin ise çatışma olasılığını artıran bir durum olduğunu göz ardı edebiliyor. Bence bir çılgınlık hali bu.
Biz bu halleri daha önce de yaşadık. Özellikle 12 Eylül’ü düşünün. Bir yanda etnik çağrışımları olan bir milliyetçilik diğer yanda daha batılı çağrışımları olan bir yurtseverlik. İkisi bir arada oldu mu? Olmadı! Üstelik de aralarındaki farklar sahici konular üzerinden olsaydı neyse, ama olan, birinin diğerine karşı her durumda savunulması gereken çoğu dogmatik bazı fikirler etrafında bir çatışmaydı. Tarih, 12 Eylül döneminin, günde en az 20-25 kişinin öldürüldüğü bir toplumsal cinnet dönemi olduğunu söylüyor. Sonuç da her iki kesimden birçok genç insanın hayatını kaybetmesi ve hala cebelleştiğimiz, özgürlüklerin kısıtlandığı yarı-faşist sosyal ve siyasi bir yapımın ortaya çıkması.
Bugünlerde, bir zamanlar toplumun önemli bir kesiminin destek verdiği, sorunlarını çözecek diye bel bağladı AKP hükümeti, ya da Erdoğan, bu işleri bilmezmiş gibi Türk milliyetçiliğinin peşine takılmış gidiyor. Kendisine kimse hatırlatmıyor mu bilmem ama ben hatırlatayım ki “Biz bütün milliyetçilikleri ayaklarımızın altına aldık!” dediğinizde herkes, daha demokratik bir ülke, farklı kimliklerin bir arada dostça yaşayabileceği bir ülke vaat ediyorsunuz sanmıştı. Ama heyhat! Duruma bakın, bir avuç desteği kalmış milliyetçi bir partiyi yanına alıp HDP’yi, onunla birlikte de Kürt halkını dize getireceğini sanan bir AKP ya da bir Erdoğan.
Bu değişim nasıl oldu sorusunun cevabını tarihe bırakalım. Ama, bu hükümetin akıl tutulmasının sonuçlarının çok ağır olacağı endişesiyle şunu söyleyeyim. Bütün partiler gibi HDP de belirli duyarlılıkları ve talepleri taşıyan bir partidir. Nasıl ki geçmişte AKP kapatılsaydı, dindar-muhafazakar kesimlerin talepleri yok olup uçmayacaktıysa, tıpkı onun gibi HDP’yi kapatmakla onun temsil ettiği duyarlılıklar ve talepler de buhar olup uçmayacak. Bu, bu kadar basit!
Ama ne oluyor? Erdoğan, teslim olduğu Bahçeli ile ev gezmelerinde HDP’yi nasıl kapatırız diye konuşuyor. Birileri kendisine şunu fısıldasa iyi olur: “HDP, Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olabilmesi için en önemli fırsattır, kapatılmasıyla ülke daha aydınlık bir geleceğe değil bir kaosa sürüklenir. Onun için yol yakınken dönseniz iyi olur!”
Bunu ona söyleyecek bir babayiğit var mıdır bilinmez. Ama biri olsa iyi olacak!