15 Temmuz, önceki örneklerinden farklı olarak, toplumsal, siyasal ve entelektüel destekler hesaba katılmadan yapılan ve pek çok soruyu arkada bırakan tuhaf bir darbe teşebbüsüne tanık oldu.
Bütün hükümetlerle iyi geçinerek süreç içinde ve her kurumda örgütlenmiş Cemaatin kesin bir tasfiyeye tabi tutulacağına kuşku yok. Şimdilik kesin olan tek şey bu.
‘Yeni Osmanlı’ hevesinde Türk İslamcıların ABD desteğiyle Suriye’yi ülkelerine bağlama çabalarının çıkmaza girdiği, hatta kabul edilemez sonuçlarının ortaya çıktığı bir ortamda 15 Temmuzdan sarsıcı sonuçlar beklenebilir.
Erdoğanın Suriye’de devam eden savaş sürecinde ve faturasını paylaşmada batının çekimser tavrından rahatsız olduğuna şüphe yok.
Rusya ve İran darbenin ilk saatlerinde desteklerini açıklayarak Erdoğan’ın batıdan hesap sorma arzusuna katkı sağlayabileceklerini de ilan etmiş oldular. Aynı ülkeler Erdoğan’ın kestirilemez davranışlarını tecrübe etmiş olsalar da ABD ve müttefiklerini kızdırmayı göze alabilecek tek liderin o olduğunun da farkındalar.
Şayet böyleyse ve ‘Dirsek gösterme’ vaktinin geldiğine karar vermişse Menderesin akıbetinden ders çıkarmış Erdoğan’ın önlemini almasından daha doğal bir şey yoktur. Başarısızlığa mahkûm darbenin, sonrasında ABD nin sadık müttefiki Cemaat yapılanmasının, yine her durumda Amerikancı liberallerin üzerine gidilmesinin nedeni budur.
Solcuların, sosyalistlerin Rusya veya İran’a ilgi duyan dini çevrelerin ilk defa bu darbede takibata uğramayacakları anlaşılıyor.
“ABD nin dirsek gösterilecek bir güç olmadığını” iyi bilen Erdoğan ve parti yetkilileri yeni darbelerin yolda olduğuna inanmaktadırlar. Kışla kapılarına yığılı araçlarla abartılı tedbirler, karşı hamlenin askerden beklendiğine yönelik değildir. ABD’nin cevabına karşı partililerin uyanık tutulmasına yöneliktir.
Yukarıdaki satırlar bir süre sonra mizah malzemesi olabilir. Ne var ki rüya görmek kâbus görmekten iyidir ve teşe’üm memnu tefe’ül ise meşrudur.
ABD ye rağmen darbe yapılmışsa ABD nin habersiz olması ya da tuzağa düşürülmüş olması gerekir. Her iki durum benim hayallerimi aşar.”Zira bu terazi bu sıkleti çekmez”
Şu halde tek kabahatim “ABD darbenin neresinde?”sorusuna tatminkâr bir cevap bulamamış olmamdır.
Bir dünya devletinin Dünyadan haberi mi yoktu? Yoksa bazılarının dediği gibi olayın tam göbeğinde miydi? Ama kiminle?
Erdoğan 17-25 Aralıkta hukuk darbesiyle-ki aslında ABD yapımıdır- kendisine gerilimli günler yaşatan Cemaatten kurtulmuştur.
Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye veren ABD Fethullah Gülen’i verir mi?
İş görme yeterliğini kaybetmiş Cemaat gözden çıkarılmış mıdır?
Başbakan yardımcısı Soylu’nun doğrudan ABD yi hedef göstermesini Gülen’in iadesine yönelik bir baskı mı yoksa bir yanıltma olarak mı görmeliyiz?
16 Temmuz itibariyle en rahatlamış siyasi kuşkusuz Bahçelidir. Bahçeli Akşener baskısından bir başka bahara kadar kurtulmuştur.
Uzun hükümlülük yıllarının ardından eski konumlarına dönerek Cemaatten intikamını alan diğer bir mutlu lider ise ‘hiç olmazsa hesaplarından birini kapatan’ Perinçek ailesidir.
Şayet CHP tuzağa düştüğü kanaatine varmışsa bunu itiraf etmek ve tavrını değiştirmek için bir hayli zamana ihtiyaç duyacaktır.
Burada can alıcı soru şudur:
ABD hangi hesapla ve bedel adına Erdoğan’ın önünün açılmasını sağlamış olsun ki?
En kötüsü her şeyin göründüğü gibi olmasıdır. Seçimle gelenlerin darbeyi akrabalarından öğrendiği Türkiye’dir. İstihbarat örgütlerinin ya gafil ya işbirlikçi olduğu Türkiye’dir.’İyi ki savaşa girmediğimiz’ bir ordusu olan Türkiye’dir.
Erdoğan her zaman boğanın eğerine tutunmayı başarıyor.