Belki Filistinli Araplar ile Yahudileri güldürecek hikâyelere ihtiyaç var. Düşmanlıkları azaltmak ve birlikte var olma fikrine yer açmak için… Ama İsrail Başbakanı Benyamin (Bibi) Netanyahu’nun anlattığı hikâye Filistinliler ile Yahudileri Ağlama Duvarı’nın önünde buluşturacak ve gülmelerine vesile olacak cinsten değil. Bibi, 20 Ekim’de Dünya Siyonist Kongresi’nde öyle bir hikâye uydurdu ki evvela ait olduğu dünya kendisine isyan etti.
Netanyahu dedi ki: “Hitler, Yahudileri imha değil sadece sürgün etmek istedi. (Kudüs Müftüsü) Hacı Emin el Hüseyni, Hitler’i ziyaret etti ve ‘Yahudileri sürersen hepsi Filistin’e gelir’ dedi. Hitler ‘Peki o zaman ne yapayım’ diye sordu. Müftü ‘Hepsini yak’ dedi.”
Bu tez sosyal medyada epeyce alay konusu oldu. Kimi bir tarihçinin oğluna bu denli bir cehaleti ve çarpıtmayı yakıştıramadı.
Holocaust tarihçisi Christopher Browning, Foreign Policy’deki makalesinde Netanyahu’nun kaba bir yalanla Yahudi soykırımını istismar ettiğini yazdı. Browning’e göre Hitler Yahudileri katletmeye Kudüs Müftüsü ile görüşmesinden aylar önce başladı. Görüşme 28 Kasım 1941’de Berlin’de yapılmıştı. Kadın, çocuk ve yaşlı demeden sistematik katliamlar ise ilk olarak Temmuz 1941’de Doğu Avrupa’da görüldü. Kiev yakınlarında 33 bin kişinin katledildiği Babi Yar katliamı ise Eylül 1941’de gerçekleşti. Hitler, Yahudi katliamını eski Sovyet coğrafyasının batısına genişletme planını Ekim 1941’de onayladı. Belzec ve Chelmno’daki gaz odalarının inşası kasım başına denk geliyor. Yani görüşmeden önce Nazilerin Yahudi politikası ‘sürgün’den ‘sistematik yok etme’ye dönüşmüştü. Ayrıca Naziler, 1930’larda Hüseyni’nin itirazlarına rağmen Yahudilerinin Filistin’e göç ettirilmesi politikasını sürdürmüştü.
Özetle Browning, Hitler’in mütercimi Paul Schmidt’in toplantıya dair tuttuğu notlara da değiniyor: ‘Hitler, müftüyü Nazilerin Ortadoğu’da toprak edinme çabası olmadığı garantisi verdi…. Almanya’nın hedefi İngiliz korumasında Arap bölgelerine yerleştirilen Yahudi unsurlarının imhası olabilirdi.’
Netanyahu’nun iddia ettiği gibi müftü ‘nihai çözüm’ün (soykırım) mimarı değil Hitler’in Arap dünyasında kendi propagandası için kullanmaya çalıştığı biriydi.
Browning gibi başka uzmanların da altını çizdiği şey: Netanyahu tarihi gerçekleri siyasi amaçları için tahrif ediyor. Soykırıma sadece Yahudiler değil Filistin’le alakası olmayan Romanlar da maruz kalmıştı. Soykırım Hitler ve ekibinin tasarladığı, planladığı ve yürüttüğü bir suç. Nitekim Angela Merkel hükümeti de bu gerçeği Netanyahu’ya yanıt olarak bir kez daha tekrarladı.
Netanyahu, 2002’de Knesset’te “Hüseyni ‘nihai çözüm’ün mimarlarından biri” demişti. Aynı iddiayı 2009’da tekrarlamıştı.
Hüseyni’yi Berlin’e götüren saik, Hitler’in o zaman İngiliz planlarına karşı çıkıyor olmasıydı. Filistin’e planlı Yahudi göçünü önlemeye çalışan müftünün İngiliz sömürgesinin emellerine karşı Hitler’le verdiği şu meşhur poz rahatsız edici. ‘Kara kare’ olarak anılabilir. Ama o kare Araplara değil Nazilere yaradı. Onunla Arapların da ‘nihai çözüm’e destek verdiği algısı yaratıldı.
Ancak Hitler’in kapısını çalanlar arasında Siyonistler de vardı. Sonradan başbakanlık koltuğuna oturan İzak Şamir’in liderliğini yaptığı Lehi (Stern Gang) gerillaları İngilizlere karşı ittifak kurmak için 1940 ve 1941’de Beyrut’ta Nazilerle görüştü. Jerusalem Post bir tabuyu yıkarak herkesin bildiği ama konuşmadığı Yahudilerle Naziler arasındaki ilişkileri 1989’da sayfalarına taşımıştı. Yahudi Ajansı yetkilileri de defalarca Hitler’le bir araya geldi. Amerikalı Yahudi yazar Edwin Black, 1933’te Siyonist liderlerin Nazilerle 60 bin Yahudi’nin Filistin’e gönderilmesi konusunda gizlice anlaştığını belirtiyor. Buna karşılık Siyonistler, Hitler’i devirmeye yönelik küresel kampanyayı durdurma sözü veriyor. Buna benzer çok sayıda örnek var. İsrail devletini savunanlar da Nazilerle işbirliği meselesi açıldığında bunun nerelere gidebileceğini iyi biliyor. O yüzden çoğu Netanyahu’nun yaptığını ahmakça buluyor.
Kritik zamanlarda Netanyahu gibi İsrailli liderlerin başvurduğu taktik Filistinli Arapları şeytanileştirmek. Ekim başından bu yana Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da Filistinlilerin bıçaklı saldırıları, İsrail polisinin sokak ortasında infazları, Yahudi yerleşimlerinin estirdiği teröre bağlı olarak ciddi bir sorun yaşanıyor. 3 haftada 10 İsrailli ve 54 Filistinli öldü. Netanyahu sorumlu davranmak yerine alevlerin üzerine galon galon benzin döküyor. Etrafında kendisini alkışlayan epey aşırı sağcı var. Kırılgan bir koalisyonda koltuğunu bağnaz ortaklarına borçlu.
Siyasi kariyerini gerilimlerle beslemesinin ötesinde Netanyahu her hamlesiyle barışı kurşunluyor, iki devletli çözüm perspektifinde yeni delikler açıyor. Bunu yaparken Filistinlilerin mağduriyetlerini haksız gösterebilmek için tarihi tahrif etmek dahil her türlü cinliğe başvuruyor.
Bu taktikle bütün dünyaya “Şiddeti, Filistinli liderler kışkırtıyor” iddiasını satmaya çalışıyor. Bibi, Filistinliler nezdinde hükmünü yitirse de Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi’nin BM’de gözlemci devlet statüsü ile edindiği zeminden rahatsız. Aklı sıra “Abbas da Hüseyni’den farksız” demeye getiriyor. Önceleri benzer paralelliği Hüseyni ile Yaser Arafat arasında kuruyorlardı. Hüseyni ve ardılları! Kriminal gelenek! Mesaj pek hince!