13 yıldır iktidarda olan ve bugün de koalisyon hükümeti kurarak iktidarını paylaşmaya bir türlü yanaşmayan Akp, aslında kutsal hedefini gerçekleştirmenin peşindedir ve derdindedir.
Güçlenmeye başladıktan sonra,bilhassa 2011 yılıyla beraber üç kavramı bir hayli fazla dillendirdiklerini ve de topluma empoze etmeye çalıştıklarını gözlemledik:Başkanlık,2023 ve yeni türkiye…
Bu üç kavramı,hayati derecede önemsemelerinin ve ihtiras derecesinde arzulamalarının altında yatan biricik sebep ise;kutsal hedeften başka birşey değildir.
Kutsal hedefin ne olduğunu anlayabilmek için de,zamanı biraz geriye almalı ve yakın tarihe yolculuk etmeliyiz.
Recep Tayyip Erdoğan ve Akp’nin çekirdeğinden yetişme insanlar,bilindiği gibi Akp kurulmadan önce refah-fazilet-msp’de aktif siyaset yapmaktaydılar.
Refah-fazilet-msp çizgisinin özümsemiş olduğu siyasal görüş ise,radikal islam ve şeriat anlayışına dayanıyordu.Öyle ki herhangi bir dünyevi sistemin, kati surette şeriata alternatif teşkil edemeyeceği tezi hararetle savunuluyordu.
Siyasi hafızamızın yardımıyla,sözkonusu partilerin irticai faaliyetlerinden ötürü sürekli biçimde soruşturmaya tabi tutulduklarını ve neticede öyle ya da böyle kapattırıldıklarını birçoğumuz hatırlıyabiliyordur.
O dönem devletin gücünü elinde bulunduran kemalistler, şeriat paranoyasına kapılıp insanlara candan bezdirici ölçüde ağır mağduriyetler yaşatmış iseler, bunda refah-fazilet-msp’nin radikal pozisyonunun da etkisi olduğu gözardı edilmemelidir.
Konuşmalarında,tv programlarında ve bulundukları her yerde Erdoğan ile arkadaşları koyu bir şekilde radikalizm ve şeriat propagandası yürütüyorlardı.Demokrasi ve cumhuriyet mefhumlarını ise,küfrün tezahürü olarak görüyorlardı.Zira tam anlamıyla şeriatçı ve demokrasi aleyhtarı bir çizgi üzereydiler.
Sözgelimi o sıralarda Erdoğan yaptığı bir konuşmada ” Hem müslüman olacaksın,hem laik olacaksın;böyle birşey olamaz.Ya müslümansındır ya da laiksindir” demişti.
Yine başka bir konuşmasında Erdoğan,egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunu ifade eden vecizeye atfen, şöyle diyordu: ” Egemenlik,şartsız ve kayıtsız Allah’ındır…”
Ve daha buna benzer birçok şey…
Hülasa, Erdoağan ve onunla birlikte olan ekibin ta en başından beri
kutsal-yüce bir hedefi vardı,o da ülkeye sözde şeriatı getirerek teokratik bir yönetim biçimi kurmaktı.
Bir türlü istenen başarıyı elde edemediklerinden ,uzun uğraşlar ve tecrübeler sonunda yeni ve farklı bir yol arayışına girdiler.En fazla yüzde 20 civarında oy alabiliyorlardı.Oysa kutsal hedefi yaşamsallaştırabilmek amacıyla,er ya da geç iktidara gelmekten başka bir düşünceleri yoktu.Dolayısıyla kutsal hedef ve dava uğruna,yöntem metod değişikliğine gidildi.Kutsal hedefe doğru sağlam ve emin adımlarla yürüyebilmek adına,takiye yöntemini benimsek zorunda kaldılar.
Zira mevcut söylem ve duruş ile fazla mesafe katedemeyeceklerini,ancak ciddi manada değişim izlenimi yaratabilirlerse bir yere varabileceklerini hesap etmişlerdi.Bir bakıma yeni süreçte, oldukları gibi görünmeyecek ya da öbür deyişle göründükleri gibi olmayacaklardı.
Kaldı ki kutsal gördükleri büyük hedefe ulaşabilmek ve toplumu istedikleri şekilde dizayn edebilmek için çok daha yukarılara oynamaları lazım gelmekteydi.
Belli bir zaman sonra Erdoğan ve onunla birlikte hareket etmeye karar vermiş arkadaşları kamuoyu önüne çıkarak ”gömlek” değiştirdiklerini duyurdular.Şeriat ve radikalizm gömleğini çıkartmış,demokrasi ve cumhuriyet gömleğini giymişlerdi.Böylece,yeni süreçteki takiye metodunun ilk kıvılcımını çakmış oldular.
Refah-fazilet-Msp’nin tam aksine şeriatı ve radikalizmi değil,demokrasiyi ve cumhuriyet değerlerini esas alan bir siyaset yürüteceklerini beyan etmişlerdi.Ve o sıralarda Akp’yi kurdular…
Yeni süreçte Erdoğan ve arkadaşları bambaşka bir ufuk kazanmış olduklarını halka ispatlamaya çalıştılar.Başta ekonomi ve hizmet alanlarında olmak üzere halkın birçok sorununa özveriyle eğilmeye başladılar.Siyasi anlamda da müspet işler yapıldı,ancak kendi değirmenine su taşıma niyetiyle.Gelecekte Akp’nin bunları ne için yaptığı gayet iyi anlaşılacaktı.Bütün herşey, kutsal hedefin güzel hatrı içindi.
AKP zamanla güçlenmeye başladı ve son geldiği noktada üç dönem boyunca iktidar olmayı başardı.Siyasi cambazlıkla yargı,emniyet ve tsk gibi ülkenin omurgası sayılan kurumları kendi boyunduruğu altına aldı.Belki Akp dahi bu kadar kısa sürede ve hızla güçlenebileceğini tahmin etmiyordu,ulaşabilecek en yüksek yere ulaşıldı.
Bilahare büyük finali yapmanın zamanı gelmekteydi yavaş yavaş.Başından itibaren hayal ettikleri kutsal hedefi, tam manasıyla gerçeğe dönüştürmenin vakti geliyordu.
Kutsal hedefe göre,sünni tarzda bir şeriat rejimini Türkiye’ye getirmeyi umuyorlardı.
Üstelik getirmek istedikleri şeriat 1400 yıl öncesinin ve Muhammed’in şeriatı değildi,başka birisinin şeriatıydı,21. yy’ın halifesi olarak görülen bir zatı muhteremin.
Ayrıca Akp’nin fikri ve dini akıl hocası sayılan Hayrettin Karaman hoca, geçtiğimiz günlerde siyasal islam başlık yazısıyla ağzındaki baklayı çıkarmıştı neredeyse ve Akp’lilere belli bir rota çizivermişti.
Toparlamak gerekirse…Başkanlık dedikleri şey,Türkiye’nin ve burdan yayılarak bütün Ortadoğunun,ordan da büütn müslüman dünyasının halifeliğine soyunmak anlamına geliyor.Yeni Türkiye dedikleri şey ise,getirecekleri teokrat düzenin gizli saklı adıdır.2023 de, bu kutsal hedefin gerçekleşme tarihidir.
Ama şükürler olsun ki, 7 Haziran seçimlerinde Hdp gibi bir parti çıktı ve dedi ki ”Seni yaptırmayacağız.”.Gerçekten ne başkan yaptırdılar,ne de tek başına iktidar.Bunun bir alt metni daha vardı:Başkanlığa geçit vermediğimiz gibi,yeni türkiye ve 2023 emellerinize de asla geçit vermeyeceğiz…
Akp İlk yenilgisini tatmış olsa da halen pes etmiş sayılmaz.Hevesleri sadece bir süreliğine kursaklarında kalmıştır,çünkü ihtiraslı hevesleri tam anlamıyla geçmiş değildir.Kendilerinden emin bir edayla kutsal hedefin rötar yapmış olduğunu ve elbet birgün gerçekleşeceğini sanıyorlar.Şayet ciddi manada bir demokrasi mücadelesi verilemezse ve Akp tümden durduralamaz ise; başkanlık,2023 ve yeni türkiye kabusu hepimiz üzerinde bir karabulut misali seyretmeye devam edecek…