Şili’de Allende liderliğindeki sol hükümet, tam 50 yıl önce başta ABD olmak üzere emperyalistlerin desteğini alanlar tarafından kanlı bir darbeyle devrildi. 17 yıllık Pinochet diktatörlüğü sona erse de ülkede bıraktığı hasara karşı mücadele hâlâ sürüyor.
İrfan ÇANGATİN – Gürsel KÖKSAL
Bundan tam 50 yıl önce, 11 Eylül 1973’te dünyanın seçimle yönetime gelen ilk sosyalist hükümeti, Devlet Başkanı Salvador Allende’nin yaşamını yitirdiği faşist bir askeri darbeyle devrildi.
Şili’de demokratik yollardan seçilmiş olan sosyalist hükümete karşı darbeyi yapan General Augusto Pinochet liderliğinde askeri cuntanın kanlı diktatörlüğü 17 yıl sürdü.
Darbenin ardından on binlerce insan cezaevlerine konuldu ve işkence gördü. 3200’den fazlası öldürüldü ve kaybedildi. Aradan geçen 50 yıla rağmen darbenin izleri ve açtığı yaralar hala taze. Geçen çarşamba günü hükümet, Pinochet yönetimi boyunca kaybolan 1162 kişinin kalıntılarını bulmak için bir komisyon kurdu.
Asıl mesleği hekimlik olan Salvador Allende, 1970’teki seçimler öncesinde altı partinin oluşturduğu Unidad Popular’ın (UP-Halk Birliği) ortak başkan adayı olarak seçilmişti. UP, başta Allende’nin Sosyalist Parti’si olmak üzere komünist, radikal, sosyal demokrat partilerle Hristiyan demokratlardan ayrılmış iki sol partiden oluşuyordu.
Üç yıldır yönetimde olan Allende hükümetinin askeri darbeyle devrilmesinden sonra binlerce muhalifin toplandığı Santiago’daki ulusal stadyumda ve kurulan gözaltı merkezlerinde yaklaşık 30 bin kişi işkence gördü, 2200 kişi de katledildi.
Allende’nin cesedi, bombalanan başkanlık sarayı La Moneda’nın yıkıntıları arasından çıkarıldı. Dünya tarihinde iktidara demokratik yollarla gelmiş ilk Marksist lider olarak geçen Allende, darbenin ardından radyo aracılığıyla halkına son olarak şöyle seslenmişti:
“Bu tarihsel geçiş anında, halkıma sadakatimi hayatımla ödeyeceğim. Ama yüz binlerce Şililinin bilincine düşen tohum er geç yeşerecek. Karşımızdakiler güçlü, bizi şimdi yenebilirler. Ama toplumsal ilerleyişi şiddet ve cinayetle durduramazlar. Tarih bizden yana ve tarih halklar tarafından yazılır. Az sonra sesimi artık duymayacaksınız. Ama ben hep sizinle olacağım. Beni vatana sadık bir onurlu insan olarak hatırlayın. Vatanın emekçileri, ben Şili’ye ve geleceğine inanıyorum. Yaşasın Şili! Yaşasın halk! Yaşasın emekçiler! Bunlar benim son sözlerim ve kendimi feda etmemin boşuna olmadığına eminim.”
ELİNDE CASTRO’NUN SİLAHI
Kendisiyle birlikte ellerinde silahlarla sarayı savunan yoldaşlarını bombalanan saraydan yollayan Allende’nin, Pinochet’in askerlerinin eline düşmektense kendi hayatına son verdiği kabul ediliyor. Allende, bunu Fidel Castro’nun kendisine armağan ettiği silahla yapmıştı.
Pinochet’ten önceki Genelkurmay Başkanı General Carlos Prats, Haziran 1973’teki askeri darbe girişimini önlemişti. Ancak bunun ardından silahlı kuvvetler camiasından ağır hakaretlerle karşı karşıya kalan, hatta generallerin eşlerince açıkça “korkak” olarak damgalanan Prats, bir süre sonra istifa etmiş, yerine de hükümete sadık olarak görünen Pinochet’i önermişti.
Pinochet’in diktatörlüğü boyunca kaybolan yaklaşık 1500 kişinin sadece 307’sinin kalıntıları bulundu ve aileler tarafından kimlik tespiti yapıldı. Pinochet, yönetimi sona ermeden önce başına gelecekleri tahmin edip cesetleri gömülü oldukları yerden çıkartmış ve denize attırmıştı. Bu toplu mezar, bir yanardağ krateri büyüklüğünde. Şu anki teknoloji ile boşaltılan mezarda da DNA testleriyle kimlik tespiti yapılabileceği umut ediliyor.
Şili’de yaşananlar sadece Şili için değil, bütün Latin Amerika ve dünya için trajediydi. Diktatörlük boyunca yaşanan insan hakları ihlalleri sorumlularının cezalandırılması çabaları 1990’dan beri devam ediyor. Geçen günlerde (28 Ağustos) nihayet sonuçlanan bir davada yaşları 73-85 arasındaki yedi eski askere, devrimci şarkıcı Victor Jara’ya işkence etmek ve sonrasında da 44 kurşunla öldürmek suçundan verilen ceza Şili Yüksek Mahkemesi tarafından onaylandı.
1973 darbesi ve sonrasındaki diktatörlük döneminde yaşanan birçok olay bilinmezliğini sürdürüyor. Pinochet ve cunta, delilleri yok etmek için elinden geleni yaptı. Darbenin arkasındaki ABD de elindeki belgeleri tam olarak açıklamamakta yıllardır direniyor.
ABD, Şili’nin geçtiğimiz yıl seçilen 37 yaşındaki Devlet Başkanı Gabriel Boric’ten ve Amerikalı Demokrat Kongre Üyesi Alexandria Ocasio-Cortez’den gelen baskılar sonucu, darbeden üç gün önce ve darbe günü ABD Devlet Başkanı Richard Nixon’a verilen iki gizli belgeyi açıklamak zorunda kaldı. Her ne kadar bu belgeler CIA’in darbedeki direkt rolünü göstermese de ABD’nin darbe hazırlıklarını önceden desteklediği biliniyor.
KARANLIK PRENS DEVREDE
Allende’nin seçimleri kazandığı 4 Eylül 1970 gününden itibaren Ulusal Güvenlik Danışmanı, “Karanlıklar Prensi” Henry Kissinger’ın önderliğindeki Beyaz Saray, Allende’den kurtulmanın yollarını aramaya başladı. Kısa bir süre önce neredeyse tüm Batı başkentlerinden aldığı 100’üncü yaş günü kutlama mesajlarıyla ve halen yazdığı kitaplarıyla gündeme gelen Kissinger, Şili’deki daha önceki başarısız askeri darbenin de arkasındaydı. Allende’nin seçilmesini, seçildikten sonra da göreve başlamasını engellemek için yoğun çaba göstermişti. Sosyalist yönetimin iktidarını pekiştirmesinin Amerika için büyük bir “tehlike” olacağına dair Başkan Nixon’ı ikna etmişti. Kissinger, 73 darbesindeki rolünü daha sonra bizzat şöyle gerekçelendiriyordu:
“Bir ülkenin sorumsuzluk yüzünden komünist olmasını oturup hiçbir şey yapmadan seyretmeye karşıyım.”
Doğum yeri Almanya olan Kissinger, daha önce de Nixon’u Vietnam Savaşı sırasında uluslararası hukuku çiğneyerek tarafsız ülke Kamboçya’nın bombalanması emrini vermeye ikna etmişti. Amerikan uçakları bölgeye son günlerde Ukrayna’daki savaş dolayısıyla yeniden gündeme gelen misket bombaları yağdırmıştı.
CIA Ekim 1970’te, daha Allende yemin etmeden önce de bir darbe örgütlemeye çalışmıştı. ABD’nin kıtada faaliyette bulunan ajanları, darbe yapmaya hevesli subayları bularak gerekli silah ve parayı sağlamış ve darbenin ABD tarafından destekleneceğinin garantisini vermişlerdi.
Darbe girişimi her ne kadar Allende’nin başkanlığını engelleyemese de Allende yanlısı Genelkurmay Başkanı Rene Scheiner’in öldürülmesiyle sonuçlandı. Eldeki belgelere göre, 23 Ekim 1970 tarihli bir telefon görüşmesinde Kissinger, ABD Başkanı Nixon’a “her şey beklediğimizden daha kötüye gitti, hükümete el konulamadı” dedi. Buna Nixon’ın (1969-74 yıllarında başkanlık yaptı) cevabı ise “Yeteri kadar deneyimleri yok” oldu. 1970 darbe girişiminin başarısızlığından sonra Nixon’ın CIA’e daha fazla darbe girişiminde bulunulmaması, bunun yerine Allende hükümetinin “altının oyulması” talimatını verdiği biliniyor. Washington Latin Amerika’daki işbirlikçileriyle Şili’nin uluslararası finans kurumlarına ulaşmasını engelledi. ABD, şirketlerini Şili’yi terk etmek için teşvik etti, Şili’nin ana ihraç maddesi olarak bakırın uluslararası piyasalardaki fiyatını manipüle etti ve ülke içinde değişik grevleri örgütledi.
1973’teki darbeden sonra da Nixon yönetimi hiç vakit geçirmeden cuntayı desteklediğini açıkladı. Pinochet’in bir başka destekleyicisi olan 1979’da Birleşik Krallık’ta seçimleri kazanan Margaret Thatcher da (1990’a kadar görevde kaldı), Şili’nin ihracat işlemlerini kolaylaştırdı. Cuntaya karşı konulan silah ambargosunu kaldırdı ve hem savaş uçakları satıp hem de Şilili askerlere eğitim sağladı. Birçok Muhafazakar Partili (Tory) bakan sık sık Şili’yi ziyaret ettiler ve liberalizmin akıl babası Milton Friedman tarafından önerilen sıkı para politikalarının ülkede katı bir şekilde uygulanıp ekonomik büyüme sağlamasını hayranlıkla izlediler. “Chicago Boys” denilen ve Chicago Üniversitesi’nde eğitim görmüş olan bir grup Şilili ekonomist, Pinochet hükümetinde görev aldılar. Ülke sıkı para ve özelleştirme politikaları için denek ülke haline geldi. Bu politikaların hayata geçirilmesinin engelleyen sendikalar ve halk direnişi ise tamamen etkisiz hale getirildi.
Darbeye destek veren ülkelerden biri de Federal Almanya’ydı. Yıldönümü nedeniyle bir açıklama yapan Sol Parti, Alman istihbarat örgütü BND’nin bu darbedeki rolünün tam olarak açıklığa kavuşturulması, Şili hükümetinden özür dilemesi çağrısında bulundu. Söz konusu açıklamada BND’nin darbe hazırlıklarını çok önceden bildiği ve hatta bunlara katkıda bulunduğu ileri sürüldü.
Darbenin yıldönümü vesilesiyle yapılan yayınlarda, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Latin Amerika’ya kaçan Nazilerin bir bölümünün de Şili’deki diktatörlüğün hizmetine girdiği, Şili istihbarat örgütü DINA için çalıştıkları, işkenceli sorgulara uzman olarak katıldıkları, Şili’deki Alman göçmenlerin kurduğu tarikat köyü “Colonia Dignidad”ın bazı binalarının diktatörlük döneminde işkence merkezi olarak kullanıldığı da tekrar gündeme geldi.
ARKA BAHÇEDE OYUNLAR
Şili’de olanlar ne ABD’nin Latin Amerika’ya ilk müdahalesiydi ne de sadece Şili’ye de özgüydü. Başkan James Monroe’dan (1817-25) bu yana Latin Amerika’yı arka bahçesi olarak gördü ve kendi çıkarlarını korumak için bölgedeki sağcı ve tutucu güçlerle işbirliği yaptı. ABD, 1950’lerde ve 1960’larda Guatemala’da Jacobo Arbenz ve Brezilya’da Joao Goulart’ın devrilmesinde aktif rol oynadı. Küba lideri Fidel Castro’ya karşı defalarca suikast girişiminde bulundu. Ayrıca 1980’lerde Ronald Reagan yönetimi, Nikaragua’daki Sandinista hükümetine karşı savaşan Contra’ları destekledi. El Salvador’daki devrimci güçlere karşı sağcı hükümet yanında yer aldı, Küba ile işbirliğinde bulunduğu gerekçesiyle Granada’yı işgal etti ve Devlet Başkanı Manuel Noriega’yı görevden almak için Panama’yı da işgal etti.
1976’nın sonuna gelindiğinde Latin Amerika nüfusunun yüzde 80’den fazlası askeri yönetim altındaydı. Pinochet, Operation Condor denilen bir işbirliği ile Arjantin, Uruguay, Paraguay, Bolivya ve Brezilya’daki askeri yönetimlerin bölgedeki sol muhalefete karşı ortak hareket etmesini sağladı. ABD de bu operasyonlara Ford, Carter ve Reagan yönetimleri boyunca, komünizmle mücadele gerekçesiyle teknik yardım, eğitim ve askeri yardım sağladı.
Şili’deki darbenin ardından sosyalist devrimci hareket MIR’nin (Movimiento de Izquierda Revolucionaria – Devrimci Sol Hareket) cuntaya karşı silahlı direnişi 1980’li yıllara kadar sürdürdü. Bu dönemde cuntaya karşı savaşan 2000’e yakın devrimci yaşamını yitirdi.
Diktatörlük döneminde binlerce muhalif Şili’yi terk ederek Kuzey Amerika’ya, Batı Avrupa ülkelerine ve başta Demokratik Alman Cumhuriyeti (DDR) olmak üzere sosyalist ülkelere giderek, uzun yıllar ülkelerinden uzak yaşamak zorunda kaldılar. Cunta ise, saldırılarını ülke dışında da sürdürdü. Allende döneminin ilk Genelkurmay Başkanı ve İçişleri Bakanı General Prats Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te, Dışişleri Bakanı Orlando Letelier Washington’da, sol Hristiyan Demokrat Bernardo Leighton Roma’da sokak ortasında vurularak öldürüldüler.
Diktatörlük 1990’da sona erdi. Pinochet, 11 Mart 1990’da devlet başkanlığını bıraktı, ancak genelkurmay başkanlığını 1998’e kadar sürdürdü. Bu arada kendisi ve diğer cuntacılar için gerekli önlemleri de almıştı. 1973-78 yılları arasındaki olaylar diktatörlük tarafından çıkarılmış olan af yasası nedeniyle uzun süre yasal olarak soruşturma konusu olamadı. Kendisine bir de ömür boyu senatör olma hakkı tanımıştı. 1998’de Londra’da tutuklanana kadar kimse ona dokunamadı. Londra’ya bel fıtığı tedavisi için gitmişti ve diktatörlüğü döneminde öldürülen İspanyol vatandaşları nedeniyle hakkında suç duyurusunda bulunan İspanya’nın talebiyle tutuklandı. İspanya, diktatörün kendilerine teslim edilmesini de istiyordu. İngilizler, Londra’da 16 ay ev hapsinde tutulan Pinochet’in Şili’ye dönmesine izin verdiler.
ETKİSİ HALA SÜRÜYOR
Ülkesine döndükten sonra diğer cuntacı generaller ve onların öldürme emirlerini yerine getiren bazı askerlerle birlikte yargılanması için girişimler oldu. Ancak bunlardan “demans” olduğuna dair doktor raporlarıyla muaf kaldı. Bu arada görevi sırasında yolsuzluk yaptığı, silah alım satımı sırasında aldığı rüşvetleri dolar olarak yurtdışındaki banka hesaplarına aktardığı ortaya çıktı.
Aralık 2006’da bir askeri hastanede öldü. Hükümet onun için devlet töreni yapmayı, ulusal yas ilan edilmesini kabul etmedi, ancak askeri törenle gömüldü. Vasiyeti üzerine cesedi yakıldı ve külleri ailesine teslim edildi. Kendisinden nefret edenlerin saldırısına uğrayabileceğinden endişe duyan ailesi bir mezar yaptırmadı.
Pinochet’in Şili’deki kurduğu düzen uzun yıllar devam etti. Ülke halen 1980’de cunta tarafından dayatılan anayasayla yönetiliyor. Ülkede egemen sınıflar içinde ve halk arasında Pinochet’i haklı görenler halen güçlü. 2019’da anayasanın değiştirilmesi talebiyle geniş halk yığınlarının katıldığı direniş, bu kesimler tarafından yenilgiye uğratıldı. Geçen yıl çok sayıda sol ve sosyalist partinin ortak adayı olarak başkanlık seçimini kazanan, eski aktivist Gabriel Boric’in öncülüğünde hazırlanan ilerici yeni anayasa tasarısı, yapılan halk oylamasında reddedildi. Şili, şimdi sağcıların etkin olduğu komisyonun hazırlamakta olduğu ikinci yeni anayasa tasarısını oylamak için önümüzdeki aralık ayında yeniden referanduma gidecek. Şili’de dört yıl önce yükselen ve kaybedilen referandumla büyük bir moral bozukluğuna neden olan bu süreci daha sonra ele alacağız.
50 yıl önce Şili’de olanlar, Avrupa ve ABD’deki insan hakları savunucularını harekete geçirmiş, Allende’nin ülkesine yaşattığı kısa süreli sosyalist deneyim, dünya çapında sosyalist hareketlere ilham kaynağı olmuştu. Ama onun düşmanlarının eline geçmemek için sosyalist devrimini silahlı mücadeleyle gerçekleştiren Fidel Castro’nun verdiği silahla ölümü tercih etmesi, silahlı mücadele olmadan sosyalizmin kurulamayacağını savunarak kendisini uyaranları haklı çıkardı.