Kur’an-ı Kerim’de Lokman Suresi 33. ayetinde, Fatır Suresi 5. ayetinde ve Hadid suresi 14. ayetinde Allah ile aldatmak ve aldanmaktan bahsediliyor. Deniliyor ki; ‘’O Allah ile aldatan, sizi Allah’ın adını kullanarak kandırmasın.’’ Hem Allah’ın adını kullanarak insanları aldatmayın, hem de Allah’ın adını kullanarak sizi aldatmak isteyenlere kanmayın deniliyor. Yani din istismarına bizatihi engel olmayı Kur’an-ı Kerim, Kuran’a inananlara bir vazife olarak yüklüyor.
Çağlar boyunca Allah kelimesi insanların dilinden düşmemiş. Mesela Kur’an-ı Kerim yine der ki; ‘’Allah adını vererek yeminler etmeyin.’’ Tevrat’ta yine denir ki; ‘’Allah’ın adını kullanarak yemin etmeyin, sihir büyü yapmayın.’’ Allah’ın ayetlerini sihir ve büyü amacıyla kullanmayın, muska yazmayın, okuyup üfürmeyin. Sihirbazlık yapanlar Allah’ın indirdiği ayetleri ‘’okuma, üfürme ve büyücülük amacıyla kullananlar kafirlerdir’’ diyor Kur’an-ı Kerim. Hz.Süleyman’ın Allah’ın ayetlerini büyü amacıyla kullananları uyardığı ve inen ayetleri okuma, üfürme, muska, okunmuş ayet türü şaklabanlık aracı yapanlara karşı mücadele başlattığı ve bu amaçlarla kullanılan ayetleri, yazılan muskaları toplattığından bahsedilir.
İslamiyet başladığında üç kesim Peygambere büyük düşmanlık gösterdi. Sonuna kadar mücadele ettiler ve Peygamberi asla affetmediler. Onunla silahlı mücadele, suikast planları dahil amansız bir mücadeleye girdiler.
Bu üç kesim kimdi?
Birincisi tefeci bezirganlar… Kabe’ye hükmeden tefeci bezirganlar vardı. İnsanlara faizle para veriyorlardı, borcunu ödeyemeyenleri köle yapıyorlardı. Eğer erkekse işlerinde, tarlalarında çalıştırıyorlardı. Borçlunun karısına ve kızına el koyuyorlardı ve onları da açtıkları genelevlerinde çalıştırıyorlardı. Tefeci bezirganlar, para babaları, toprak ağaları bunlar önce Peygambere karşı çıktılar ve ona suikast düzenleyerek öldürmeye kadar işi vardırdılar. Tabii başarılı olamadılar.
İkincisi din adamları… Mekke, Medine, Hicaz bölgesinin din adamları ve Allah adına konuşanlar Peygambere ikinci büyük düşmanlığı gösterdiler. Mesela bunlardan bir tanesi Ebu Amir idi. Ebu Amir rahip bir din adamıydı. Başından beri Peygambere karşı çıktı. ‘’Ben dururken kimse Allah adına konuşamaz, Allah benimle konuşur, Allah ile aranızdaki irtibatı ben kurarım, bu da kim oluyor? Dağda bir çoban bu, din adamı kıyafeti yok. Tapınakta vaaz vermiş mi? Kutsal kitap biliyor mu?’’ dedi. Peygamberi dinsizlikle, kafirlikle itham etti ve Peygambere karşı yürütülen bütün savaşları kışkırttı. En sonunda rahip Ebu Amir Suriye’ye giderek, o zamanki Bizans kolonisi olan Şam saraylarında ağırlandı ve Bizans ordusunu Medine’yi işgal etmeye çağırdı. Kendi ülkesini yabancı bir ülkenin işgal etmesi için çağrıda bulundu ve Bizanslıları neredeyse ikna ediyordu. Ağırlandığı Bizans saraylarında haber göndererek ‘’Peygamberin mescidinin karşısına bir mescid yapın, Bizans ordusu ile beraber Medine’ye doğru geliyoruz, Medine’yi işgal edeceğiz. Ben de Bizanslılar adına Medine’yi yöneteceğim. O dinsiz, kafir Muhammed ve arkadaşlarını da Medine’de cadde boyunca asacağız, hepsini kılıçtan geçireceğiz’’ dedi.
Bunun üzerine Peygamber 30 bin kişiyle Tebük seferine çıktı. Daha sonra Bizans, Medine’yi işgal planından vazgeçti. Ebu Amir’de geri dönemedi ve kahrından ağırlandığı Suriye’deki Bizans saraylarında öldü.
Peygamber Tebük seferinden döner dönmez mescidin karşısında yapılan binaya ‘dırar mescidi’ adını vererek yıktırdı. Peygamber kendi Camisinin karşısına Cami yaptıran, Peygamberi ve adamlarını Bizanslılarla beraber Medine’yi işgal edip hepsini öldüreceğiz diyen Ebu Amir’in yapmış olduğu mescidi -mescidi dırar- zarar vermek için açılan mescid diyerek yıktırdı. Evet yanlış duymadınız, Peygamber Cami yıktırdı. ‘’Bu Cami halka düşmanlık için, işgalcileri karşılamak için açılmıştır’’ diyerek yıktırdı.
Hz. İsa da tapınak basmıştı. Kudüs’teki tapınağı basmış, para bozduranların masalarını dağıtmış, ‘’Allah’ın evini haydut, hırsız yuvasına çevirdiniz’’ diye bas bas bağırmıştı ve bundan dolayı yargılanmıştı.
İşte bunlar Peygamberlere düşmanlık eden din adamlarıdır. Tarih boyunca Peygamberleri hep din adamları yargılamıştır. Sokrates’i de Delphi Tapınağı rahipleri yargılamıştı. İsa’yı da, Musa’yı da, Peygamberi de hep Allah ile aldatan, din istismarı yapan ve Allah’ın adını kullanarak insanlar üzerinde sömürü, tahakküm ve hegemonya Kur’an din adamları hep böyle düşmanlık göstermiş, suikastle öldürtmüş, zehirlemiş, çarmıha gerdirtmiştir.
Üçüncüsü falcılar, büyücüler, cinciler, muskacılar… Bunlar Peygamber’e en büyük düşmanlığı göstermişlerdir. Peygamberin Mekke’den çıkışını, Medine’de ilk haber veren falcı bir kadındı. Kapı kapı dolaşarak mesleklerinin elden gittiğini, Mekke’de bir Peygamberin çıktığını; bütün üfürükçülerin, falcıların, büyücülerin, muskacıların cehenneme odun olacağını söylüyormuş, mesleğimiz elden gidiyor diyerek, feryadı figan ederek, bütün büyücüleri örgütleyip Peygambere karşı mücadeleye çağırdı. Falcılar, cinciler, büyücüler, muskacılar bunların yaptıkları da din adına aldatma oluyor. İnsanların cehaletlerinden yararlanıp, senin cinini çıkaracağım, sana cinler musallat olmuş, muska yazacağım, okuyup üfüreceğim diyerek, boş vaat ve hurafelerle insanları kandırıyorlardı. Dini bu amaçlarla kullanıyorlardı.
Görüldüğü üzere tefeci bezirganlar, din adamları, falcılar, büyücüler, dinciler, muskacılar işte Peygamberin düşmanları bunlardı. Bunların hepsi de Allah ile aldatanlardı. Kabe’nin etrafında bir düzen kurmuşlar, Allah adına bir çark kurmuşlar insanları onunla sömürüyorlardı. İnsanlar üzerinde onun korkusuyla hegemonya tesis ediyorlardı.
Hz Musa da yüzlerce, binlerce yıl önce Mısır’da, Mısır’ın Allah’ı ile aldatıcı olan Firavunun sihirbazlarına baş kaldırmıştı. Asay-ı Musa Musa’nın isyanı demektir. Musa’nın isyanı tamamen Firavun sarayına ve Firavun sayarının sihirbazlarına yöneliktir. Firavun sarayının sihirbazları demek; Firavunu göz boyamalarıyla, sihirleriyle, büyüleriyle, üfürükleriyle, muskalarıyla, Allah adına yazdıkları dualarla ayakta tutmaya çalışan sarayın sihirbazları demektir. İşte Musa onları deşifre etmiştir. Bilginin herkese ait olduğunu söylemiştir.
Musa’nın karşı çıktığı şey neydi? Sarayın sihirbazları bağırsak derisinin içerisine civa koyuyorlar, civayı da sıcak yere atınca hareket ediyor, yılan gibi görünüyordu. Bağırsak derisini de yılan gibi boyuyorlardı. Kaldırınca asa, yere atınca hareket eden yılan gibi oluyordu. Bütün numara buydu. Hz. Musa bu numarayı öğrendi ve bunu herkese söyleyeceğini, tüm halka ilan edeceğini duyurdu. ‘’Bu sarayın sihirbazlarına mahsus bir bilgi değildir, Tanrı katından geliyor da değildir’’ dedi. Bunlar bir numara yapmışlar, bu numarayla insanları aldatıyorlar. Sanki o bilgiyi onlara Allah vermiş gibi, Allah’tan gelen özel bir bilgiymiş gibi, sanki bunu kendilerinden başka kimse bilemezmiş gibi bir havaya giriyorlardı. Bunu çalışan, emek sarf eden, herkesin öğrenebileceği basit bir göz boyama tekniğiydi. Hz. Musa; ‘’Ben bunu öğrendim ve böyle olduğunu herkese göstereceğim;’ dedi. Meydan okuması buydu ve bununla bilginin sihirbazlara mahsus olmadığını, esasında onların bir aldatma yaptığını, doğru bilginin herkese açık olduğunu ve basit bir olayla öğrenebileceğini ortaya koydu. Allah ile Tanrı ile aldatma, basit bir bilgiyle ve bilgiyi herkese açınca, onun sadeliğini, basitliğini ortaya dökünce yıkıldı. Asayı Musa işte bunu ifade etmektedir. Allah ile aldatanlara karşı bilgiyle başkaldırma. Bilgi herkese ait olacak, denetlenebilir olacak, test edilebilir olacak, delillenebilir, kanıtlanabilir, laboratuvara sokulabilir olacak. Böyle bir bilgi herkese aittir, bir sınıfa mahsus değildir.
Dolayısıyla gerek İsa, gerek Musa, gerek Muhammed Peygamberler kendi zamanlarının Firavunlarına, baskıcı despotlarına ve halkı sömüren, halk üzerinde baskı uygulayan saray yönetimlerine karşı çıkmışlardır. Bunları Allah adına destekleyen, Allah adına aldatan saray sihirbazlarına, Allah ile aldatan din istismarcılarına karşı da en büyük mücadeleyi onlar vermişlerdir.
Şu halde Gerçek Allah inancı, Allah ile aldatmayı yere serer. Gerçekten Allah inancının, samimi, saf dindarlığın olduğu yerde Allah ile aldatma olmaz. Allah ile aldatmanın panzehiri Allah’a yürek temizliği ile inanmaktır. Çünkü zehirin yok edicisi, onu ortadan kaldıran şey de onun cinsinden bir panzehir olması gerekir. Allah ile aldatana ‘’Allah yok din yalan’’ diye karşı çıkamazsınız, panzehir bu değildir. Allah ile aldatana ‘’Allah var ben de Allah’a inanıyorum ama sen sahtekarsın, sen bir Allah ile aldatansın’’ diyerek tıpkı Muhammed, İsa, Musa gibi onların yalanlarını ve aldatma üzerine kurulu düzenleri deşifre ederek ancak mücadele edilebilir. Tarih boyunca bu böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir. Güçlülerin, muktedirlerin, saray sahiplerinin Allah’ı ile ezilenlerin, yoksulların, alın teriyle, emeğiyle geçinenlerin Allah’ı daima karşı karşıyadır. Tarih boyunca hiç bunlar bir araya gelmemiş ve uzlaşmamıştır. Bugün de böyledir, yarın da böyle olmaya devam edecektir.