Geçen hafta Urfa’da düzenlenen “KCK operasyonu” kapsamında gözaltına alınan Aynur Şahin’in 3 yaşındaki oğlu Agir Adar da annesiyle beraber cezaevinde artık. Geçtiğimiz yıl aynı operasyon kapsamında babası tutuklanan Agir, “KCK operasyonu” mağdurlarının (şimdilik!) en ‘genç’ ismi oldu böylece. Agir, evlerine yapılan baskından sonra 3 günlük gözaltı süresi boyunca annesini yalnız bırakmadı. Gözaltı boyunca polislerle hiç diyalog kurmadı…
Agir’ın gözaltı ve mahkeme sürecinde yaşadıklarını anlatan ve aynı dosyadan gözaltına alınan BDP PM Üyesi Mahmut Çelik şunları söylüyor: “Agir sanki yaşadıklarının farkındaymış gibi, polislere tavırlıydı. Onunla oynamak isteyen polislerden kaçıp, annesine sığınıyor ve sırtını dönüyordu. Gözaltı boyunca polislerle hiç diyalog kurmadı. Agir sadece Kürtçe biliyordu. Bir polis müdürü Aynur hanıma ‘siz hemşiresiniz, babası belediye başkanı yakıştıramadım size. Neden çocuğa Türkçe öğretmediniz?’ deyince, Aynur hanım gerekli cevabı verdi. Aynı diyalog Adliy’ye götürülünce Agir ile polisler arasında da yaşandı. Polis Agi’’la Türkçe konuştu. Önce sırtını dönen Agir, polis konuşmada ısrar edince’Ez Tirki nizanim (Ben Türkçe bilmiyorum’’ diyerek, cevap verdi. Polis ‘ben Kürtçe bilmiyorum, Türkçe konuşsana’ diye ısrar edince, Agir tavırlı ve sert bir şekilde ‘Ez ji Tirki nızanım (Ben de Türkçe bilmiyorum)’ deyip, sırtını döndü.“
3 yaşındaki bir çocuğun tanımadığı birileri tarafından ve kendi evinden alınarak, anne ile birlikte, bilmediği bir yerde, bilmediği bir dilde konuşan yetişkinlerce alıkonulmasının yaratacağı travmayı bir tarafa koyalım. Bu olayın Dünya Çocuk Hakları Günü’nün kutlandığı günlere denk düşmesinin yarattığı ironiyi de geçelim.
Sözkonusu olan en özet ifadeyle bir ‘kopuş’tur.
Seni sen olarak kabul etmeyip “tek-tek”çi bir meşum zırhın içerisine düğümlemeye çalışanların “birlik ve bütünlük” adına dayattıkları bir kopuş…
Agir’in çocuk uykusuna yapılan sabaha karşı baskınında da, maksat, ‘birlik ve bütünlük”tü hiç kuşkusuz!
Nezarethaneler, mapusaneler, bu ülkenin “ben kendim gibi kalmak istiyorum” diye ısrar eden uslanmaz (sözde) vatandaşlarına “birlik ve bütünlük” zincirine eklemlenmeleri için tanınan (son) bir “şans” değil midir zaten!
Ve dil…
Baskılanarak unutturulan dil…
Bastırılarak belletilen dil…
Agir’in annesinin “Neden çocuğa Türkçe öğretmediniz?” şeklinde, devlet aklınca, “ayıplanması” da işte bu unutturma ve belletme işleminin en ahlaksız türevlerinden biri aslında.
Eski cuntacılardan Cemal Gürsel’in meşhur Diyarbakır konuşmasındaki gibi:
“Size Kürt diyenin suratına tükürün” !
Saf ayar asimilasyon…
Birlik ve bütünlük için!
Sonuç?
Agir Adar (birilerinin yüzüne tükürür gibi) sonucu söylüyor aslında.
Daha üç yaşında, ama 85 yıllık bir “birlik ve bütünlük” masalının zavallılığını bu tekçi düzenin (hem de nezarethanesinde) yüzüne vuruyor:
“Ez ji Tirki nızanım” diyor…
Siz Kürtçe anlamıyosanız, beni kendi dilimde dinlemeyecekseniz, ben de sizin dilinizden konuşmayacağım, diyor…
Asimilasyonunuz para etmedi, unutturma ve belletme dersinden çaktınız beyler, diyor…
Beni kendi inkarcı formatlarınızla kurguladığınız o sahte birlik ve bütünlük dünyanıza katamıyacaksınız, diyor…
Ya eşitlik…
Ya da kopuş!..
Onu anadili Kürtçesiyle tanımayan, anlamayan, anadilde eğitim denince “aman bölünürüz” diyenlerin “birlik ve bütünlük”leri kopuşmanın da bölünmenin de birinci dereceden failidir.
Agir Adar’ın eşitlik ısrarı kopuşmaya karşı son mevzidir.
Evrensel