Referandum tartışmaları toplumu harmanlıyor. Kimileri “hayır”, kimileri “evet” kimileri de “boykot” tarafına doğru savruluyor. Sonucun nereye doğru gittiği ise meçhul. Bu tartışmalardan en yoğun olanı, sanırım soldaki. Çünkü sözkonusu anayasa değişikliklerinin 12 Eylül Anayasası’yla ilgili olması kadar, 12 Eylül’ün vurduğu en mazlum kitlenin sol olması bunun nedeni.
Sol ise AKP’yi tartışıyor. Daha doğrusu sol içinde bir grup, AKP üzerinden “hayır” demeye hazırlanıyor. Nedeni ise muhtelif. Anlayabildiğim kadarıyla, mesela DİSK diyor ki “AKP bizim çalışmalarımıza kulak vermedi”. Başka? “Bu değişiklikler, yürütmenin yargı üzerinde etkinliğini arttırıyor.” Başka? “Değişiklikler, grev yasaklarını kaldırmadı, tersine kamu çalışanları için mutlak grev yasağı getirdi.”
Kimisi de “AKP düzeni tahkim ediyor, düzeni değiştirmiyor” diyor (ÖDP). Ya da bir başkası “AKP sermayenin ihtiyaçlarına uygun anayasa yaptığı için hayır diyeceğiz” diyor (Halkevleri).
Uzatmayalım. Üç aşağı beş yukarı solun bu kesimleri AKP üzerinden Anayasa değişikliklerine hayır diyor. Tabii ki demokrat olmak eleştirmemek demek olmadığına göre ben de onların bu tutumlarından, ne bu anayasa maddelerine her şeye rağmen toplumun özgürlük alanını genişletecek diye baktıklarını, ne de, 12 Eylül’cüleri (mahkûm edemesek bile) teşhir edebilmeyi umursadıklarını söylemeliyim. Onların dertleri, varsa yoksa AKP. Onlar aslında AKP’nin peşindeler. AKP’nin peşinde olmak, eğer var olan vesayetçi rejimle dayanışmak anlamına geliyorsa, bu da farketmez.
Niyetlerinin değilse bile tutumlarının anlamı bu…
Peki ama siz kendi siyasi pozisyonunu rakibi üzerinden oluşturmayı anlamlı buluyor musunuz? “Referandumda ‘hayır’ diyeceğiz çünkü AKP düzeni tahkim ediyor, düzeni değiştirmiyor” diye sol bir eleştiri ve pozisyon olur mu? Demezler mi ki “O değiştirmiyorsa sen değiştir!”, “O yapmıyorsa sen yap!” diye.
Türkiye’de solun karşısında olması gereken güçler yaşadığımız kapitalist düzenin belirleyicisi olan güçlerdir. Bu güçleri de AKP’nin temsil ettiğini söyleyemeyiz. Belki “henüz değil” diyebilir ve sonraki aşamalarda AKP’nin kesin olarak düzeni belirleyen bir güç haline geleceğini ileri sürebiliriz ama bugün düzeni belirleyen güçlerin AKP’ye ait olduğunu söylememiz mantıksız olur. Mantıksız olur, çünkü eğer öyle olsaydı o zaman şimdi içinde yaşadığımız bu gerilim olmazdı.
Gerilim var, hatta neredeyse bir savaş hali var; çünkü düzenin güçleri (ki biz buna kısaca vesayetçi rejim diyoruz) AKP’nin varlığından da, böylesine güçlenmiş olmasından da rahatsız. O nedenle de 2002 seçimlerinden bu yana her yolu denediler ve denemeye de devam ediyorlar. (Burada altını çizmeliyiz ki bu güçler aslında dindar kesimlere olduğu kadar Kürtlere de Alevilere de karşılar. Onların taleplerini de görmezden geliyorlar).
Şimdi soldan baktığınızda, karşınıza almanız gereken güçler vesayetçi rejimin güçleri mi olmalı, yoksa daha henüz bu güçleri aşabilme noktasına ulaşamamış AKP güçleri mi olmalı? Doğrusu isterseniz her türlü analizin bu sorduğum sorunun birincisine işaret ettiği açık. Yani, sol, eğer daha eşitlikçi, özgür ve adil bir toplum yaratmak istiyorsa karşı olması gereken güçlerin, vesayet rejiminin güçleri olması gerektiği ortada.
Ha, efendim bu referandumla evet diyerek AKP güçlerine destek vermiş olacağız, oysa biz onlara da karşıyız diyebilirsiniz. Ama AKP güçlerinin demokrasi oyununu nasıl oynayacaklarını, yani ne ölçüde toplumu “muhafazakârlaştıracaklarını” henüz bilmiyoruz. Şimdiye dek verdikleri işaretlerden onların da değiştiklerini ya da değişmekte olduklarını söylemek mümkün.
Eğer “Yiyin birbirinizi!” sloganı anlamlı bir slogan değilse ve eğer değişikliklerin özgürlük alanlarımızda az da olsa bir genişleme sağlayacağına dair bir kanaate sahipseniz, olası bir AKP “istibdat”ını hayal ederek bu değişikliklere “hayır” demek sola ait bir tutum olamaz.