Sadece babanızın oğlu olduğunuzu sanırsınız. Ya da annenizin kızı…
Ama sizden km’lerce uzaklarda bir köyün oğlu/kızı olduğunuzu anladığınızda aslında otuz dört yanınız birden eksilmiştir. Eksilmeyi fark ettiğinizde anlarsınız çokluğunuzla ait olduğunuz ailenizi. Zulüm sadece uzaklardakine değil o uzaklardaki ile gözle görülmez bağlarımızı da vurmuştur. O bağı bağlamak için yolunuzu düşürürsünüz, Roboskilere…
Ateş düştüğü yeri yakar; doğrudur. Ama yangın kırk mahalleyi sarar. Siz kırkıncı mahalleden bir can telaşıyla ateşin düştüğü yere gidersiniz. Sizi siyahlar giymiş anneler, başını yüreğine gömmüş babalar, yaralı cıvıltılarıyla çocuklar karşılar…
Bir ‘Roboski ‘ye Gidiş’ yazısından ziyade ‘Roboski’den Çıkış’ yazısı yazmak isterdim.
Roboski’den halaylarla, hediyelerle, otlu peynirle, tandır ekmeği ile, kaçak çayıyla, katırının burnundan öperek, tavuğuna selam vererek, bir yudum suyunu aminlerce selamlayarak…
Roboski toplumsal vicdanın, sevincin, umudun bombalandığı; geride kalanların ise para cezaları, hakaret, alay ve gözaltılar ile mahkum edildiği bir yer.
Mersin’den Urfa’ya; Urfa’dan Cizre’ye… Roboski’den Beytüşşebab’a ne çok “Roboski Roboski. Ne yapacaksın Roboski’de?”yi duydum halbuki!
Mersin’de başlıyor insanlar tırmalamaya:
-Roo? Rob? Ne?… Ha Roboski! Orası nerede?…Uludere haa! Uludere nerede ya? Şırnak? Haa, şu 34 kaçakçı… Şimdi oldu. Oranın adı ne zaman Kürtçe olmuş? Yakında Akp ülkeyi Kürtlere satacak zaten. Neydi o Rob…Neydi?Roboski… Kaçakçılardı ha! Eee napacan oraya gidip?…”
Urfa’da devam ediyor:
Urfa’da Haşimiye’den Bahçelievler’e doğru yürüyorum. Giyimime ve sakallarıma bakarak yanıma geldiklerini belirten üç kişi selam veriyor. Selamlaşıyoruz. “ Biz Tevhidi Müslümanlardanız ” diyerek elini uzatıyor, birisi. “Hangi Tevhidi Müslümanlardansınız” diye soruyorum. “El-Nusradanız İnşallah” diyor; diğeri. Laf lafı açıyor.
“Robroski’ye gitme, biz seni Rojava’ya gönderelim? Buradan önce Halep’e oradan Rojava’ya?… Robroski neredeydi? Rojava’ya yakın mı? Haaaaa sen Roboski diyorsun? Şu Uludere di mi? E tamam. Suriye’de de çocuklar ölüyor, onunla da ilgilen biraz!”
Cizre Nuh Muavini:
Sabah’ın çok erken saatleri. Urfa otogarında Cizre otobüslerine yetişiyorum. Muavin konuşkan bir genç. Biraz muzip. Biraz iğneleyici. Yolcuların hepsiyle kafa buluyor. Bana geliyor.
“Cizre’ye gidisen? Ögretmensin? Tipin öyledir valla! Önemli olan insanlıktır yaw. Hee! Ziyaret yane! Roboski? Ne yapacaksın orada? Boşver, Cizre’de gez kendine, Roboski uzaktır. Boş koy! Bir de buradan kalk 36’ya geç. Yastık? Otobüs oteldir? Roboski’de uyursun kendine.”
Beytüşşebab Özel Harekat:
Roboski’de kaldığım günlerin birinde Veli Encü ve ailesi ile Beytüşşebab’a akraba ziyaretine gidiyoruz. Veli ile Beytüşşebab merkezinde bir kaç dükkana uğrayacağız. Yanıma bir çocuk geliyor. Sevimli. Sohbet ederken başka çocuklar… Derken hepsiyle şakalaştığım bir muhabbetin ortasına dalıyor, polisler, zırhlı’nın içinden çıkarak.
-“Alın bunu! ” Alıyorlar. Sorgu sual gırla…
“Elini kolunu sallayarak dolaşamazsın Beytüşşebab’ta… Bak dikkat çekiyorsun, hemen ihbar geldi, emniyete. Ne verdin o çocuklara? Elalemin çocuklarına oyuncak almak sana mı kaldı? Burası terör alanı… Sen kendini çok zeki sanıyorsun!… Ve-li En-cü ile geldin demek. Kimdir bu Veli? Ne iş yapar? Katledilen çocuklar ne demek? Kavramları doğru kullan sen önce. Çocuk değil onlar KAÇAKÇI! Bunlar ne? Niye çektin insanların resmini? Gazeteci misin sen? Şimdi makinana el koyup sana ceza yazayım mı? Afyon’da askerler öldü; onların da ailelerine gittin mi? O kadar şehidimiz var; onlara da gidiyor musun? Bizimle doğru konuş. Ne işin var Roboski’de? Hala çocuk katliamı diyor ya. Karrrrdeşşşimmm onlarr çocuk değil KAÇAKÇIIII! (Telsiz sesleri) Şahsın GBT ‘si temiz amirim!Şimdi arkadaşını al buradan git.Giderken de yoldaki çocuklarla falan şakalaşma dikkat çekiyorsun.”
Sosyal Medya’da:
“Ya iyi ki bir Roboski oldu. Kardeşim ülkenin başka meselesi mi kalmadı? Bütün bunlar yüksek sesle haykırıyor. Roboski’nin etrafında duvar oluşturuyor. Roboski’yi Roboski’ye indirgiyor. ‘34 çocuk öldü! Bitti!’
“Hewal Süreç…”
Roboski’den bahsedenlerin karşısına Roboski’nin siyasete alet olduğu suçlaması çıktı:
“Amaaan bu da siyasileşti. Roboski siyasilerin meselesi oldu”
“Hewal Süreç! “
“Süreç başka Roboskiler yaşanmasın diye …” ile devam eden onlarca cümle… Ağzınızı açıp, “Ne oldu? Hani ‘Unutursak ‘Kalbimiz Kurusun’du. Roboski hala adalet bekliyor’ mu dediniz? (…)
Bunları söylemesem içimde kalırdı.
“Nereden Getirdiniz Bu Piçleri?”
Katliamdan kısa bir süre sonra askeri bir araç Roboski’de dereye uçar. Askerler yaralı can çekişmekte. Roboski’li aileler koşarlar. Gençleri çıkarırlar, paramparça olan askeri araçtan.
Tugaya götürülür. Doktor vardır. İlaç vardır. Acildir durum.
“Bunlar bizim bölüğün askeri değil ki! Ne diye getirdiniz bunları buraya. Nerenin piçleri bunlar!” Alelacele piste götürülür yaralı askerler. Helikopterle Şırnak’a… Çoğu ölür!
Aileler ararlar.
Roboskili ailelerle irtibata geçen bir asker ailesi :
-“Gelmek istedik, çocuğumuzun öldüğü yeri görmek istedik. Ama gitmeyin sizi öldürürler” dediler. Korktuk. Gelmedik!
Oysa can çekişen bir askerin “Anne” diye sayıklamaları karşısında çocuğu katliamda ölen Roboski annelerinden Emine Ürek can çekişen er’e :”Geldim yavrum. Buradayım.” Diyerek başını bağrına bastığı medyaya düşer…
”Hayat Devam Ediyor” korosu karşısında suskunum.
”Hayat Roboski’den ibaret değil” korosuna Roboski’ye Adalet gelmedikçe hayatına devam edemeyenlerin hüznüyle bakıyorum.
Roboski’de toprağa 34 canın bedeni verildi. Kadınların gülmediği, konuşmadığı, mücadele etmek ve çocukların katillerinin yargılanmasını istemek dışında yaşamıyor da Roboski’liler.
Roboski’de paneller, sergiler, seminerler, toplanan imzalar, basın açıklamaları dışında hayat karanlıklara yuvarlanmış.
Roboski’ye adalet gelecek mi?
Hayır!
Ne gelirse gelsin, katledilen çocuklar geri gelmedikten sonra…
Lakin yollarını Şırnak’ın heybetli dağlarının arkasındaki o minik köye düşürenler anlıyorlar ki Roboski’ye gelmeden önce Roboski’yi anlatmak gerekiyor.
Yoksa bırakmıyorlar.
Bir parmak ‘süreç pekmezi’ ile susturulan insanlar yarın öbür gün “Hewal Süreç” bittiğinde ellerine ilk geçirdikleri öfke Roboski olacak.
Roboski görmezden gelinerek nesneleştirilirken yarın bir gün de göze sokulan bir sopa olacak.
Biz acılarımızı toprağın o koruyan yanına gömemedikten sonra açıkta kalan her acımız örgütlenerek ya lehimize ya da aleyhimize silah olarak dönecek.
Oysa ölülerini gömmek istiyor Roboski’liler… Gömmek ve yüzlerini hayata dönmek… Oysa 34 canın ve 80 katırın etleri, kemikleri, yürekleri, umutları ile sadece 15.nolu sınır taşına değil bir vebal taşı olarak Doğu’sundan Batı’sına hepimizin evine yağdı…
(…)
Ben aslında bunlardan bahsetmeyecektim.
Katliamdan sonra kardeşlerini kaybeden Hanım Encü ile İsa Encü’nün o şirin yuvalarını anlatacaktım size.
Karlı bir kış gecesi kara duvakla gelin olan Hanım Encü’nün umudundan…
İsa, bir katır aldı, 3 bin liraya borca. Katırın yarı borcunu ödemiş. Diğer yarı borç duruyor. Yüreğindeki acıyla hayata tutunan İsa’nın yanından ayrılıp 6.çocuğunu doğuran Emine Ürek’e…
Emine Ürek’lerden çıkıp o karanlık gecelerde, “yan cümlecik, fiilimsiler, isim sıfat”’lara çalışan Kader ve Funda’nın hikayesinden…
Irak’tan gelin getiren Vahit Encü’den…
Veli’nin kahırlı ve nazlı ineğinden bahsedecektim. Adem’in ablası Narin Ant’ın birbirinden sevimli kardeşlerinden… Çocuklardan tek tek…
Ama Roboski’liler gibi ben de söze başladığımda kendimi haykırırken, hesap sorarken ve parmağımı sallarken buluyorum.
Hep aynı şeyi soruyorum. Haydi öldürdünüz. Peki kırkbeş dakika sonra ikinci bombardımanı neden yaptınız? Haydi bombaladınız? Neden kimyasal attınız? Ölen o gencecik çocukların ağızları burunları yer değiştirmişti.
Davos’un kulakları çınlasın ki siz öldürmeyi gerçekten iyi biliyorsunuz?!
Çocuklarının katledildiği yere bir sene sonra katliamın yıl dönümünde karanfil bırakmak isteyen annelere 50 milyar para cezası + 7 yıl hapis istemiyle gelen mahkeme tebligatları da neyin nesi?
Gelin. Roboski’nin bir bardak suyunu için. İnsanı hatırlarsınız.
Kaybolduğumuz o siyasi dehlizlerden çıkalım. Robotlaştığımız kentlerden, maymuna döndüğümüz ticaretlerimizden, çeklerimizden senetlerimizden…
Hayata çevirelim başımızı…
Devlet hiçbir zaman adalet veremez. Adalet onun kumaşında yok çünkü!
Ama halk… İnsanlar… Yani bizler… Ölenleri geri getiremeyiz ama yüreklerimizdeki selamları, gözlerimizdeki baharları Roboski’ye taşıyabiliriz.
Yük alabiliriz mesela.
Borçları paylaşabiliriz. Burs verebiliriz. Hiçbir şey yapamıyorsak, şiir yazarız.
Bir Fatiha bilenimiz de mi yok sanki!
Ölülerimizin ardından yaşamın yüzüne okuruz, deriz ki:
“Bizi dosdoğru yola ilet, Nimet verdiklerinin yoluna… Bombalayanların , karanlıklara boğanların , ateşe salanların yollarına değil!”
Amin…
Kadir Bal Encü-Ürek-Enc-Ant-Uysal-Tosun -Alma
* Yazı, Müge Tuzcuoğlu’nun ‘İstenmeyen Çocuklar’ – Roboski Katliamını Hatırlamak ve Hatırlatmak isimli kitabından alıntılanmıştır.