Yerel seçimler iktidar partisinin ve liderinin geleceğini ne kadar etkileyecekse, muhalefet partileri içindeki dengeler ve yeni arayışları da o ölçüde tetikleyecektir.
MHP’de yerel seçimlerden sonra parti liderliğinde bir yumuşak geçişe kapı aralanabilir. Gerilim dilinin seçmen tercihlerinde doğuracağı sonuç, büyük oranda Başbakana ve Kürt sorununda gelinecek noktaya endeksli gözükmektedir.
CHP içindeki dengelerin çok daha karmaşık olduğu ortada. Bir yandan merkez ve sağ oylara talip olma niyeti, öbür yandan ulusalcıları kaçırmama kaygısı ortaya karışık bir parti görünümü doğurabilir. Sarıgül’ün yürüttüğü strateji gün geçtikçe belirginleşmektedir. Aynı zamanda kazanacağına dair kendi kendine de cesaret vermeye çalışan Sarıgül , bu yöndeki inancı pekiştirmek için, Kürt oyları ve cemaat oylarını garantiye almış havası içinde hamleler yapmaktadır.
Kılıçdaroğlu’nun liderlik tarzı Erdoğan ve Bahçeli ile karşılaştırıldığında oldukça farklılık taşımaktadır.Sert bir merkeziyetçilik yerine izleme, bekleme ve sonuçlarını gözlemeyi tercih etmenin avantajları olduğu gibi riskleri de var.
Kürt seçmenin çoğunluğu oluşturduğu seçim bölgeleri ile ilgili değerlendirmeyi yazının kapsamı dışında tutup HDP konusunda da bir iki değerlendirme yapmakla yetinelim. Türkiye demokratikleşmesi açısından kritik öneme sahip bu yeni hamlenin sandık sınavı aslında bir rüşt ispat etme yada varlığını devam ettirebilme sınırında duruyor. Gerek Kürt seçmene yönelik HDP karşıtı propaganda, gerekse bu yönde kullanılan argümanları haklı çıkarabilecek vahim hataların HDP içindeki dinamikler tarafından sergilenmesi ihtimali çok dikkatli olmayı gerektirmektedir.
HDP’nin Anadolu’da BDP seçmeni dışında bir kitleye ulaşıp ulaşamaması, aslında projenin kendisinin yeniden tartışılması noktasına kadar varabilir. Bunun farkında olunduğunu hissettirecek bir açılım iradesi ve çalışma temposu sergilenmezse suçlanabilecek hiçbir muhatap olmayacaktır. Yeni bir siyasi hareket bu atmosfer içinde kendine taraftar bulamazsa, önümüzdeki dönemin yeniden şekillenme denkleminin de dışında kalacaktır.
Toplumdaki arayışı doğru okuyabilmenin ön şartı, geçmişteki başarısızlıklardan ders çıkartmaktır.Seçim kampanyası, yeni bir dil inşası ve yeni simaların yapı içine taşınmasına hizmet ettiği ölçüde başarı ihtimali doğacaktır.
Bugüne kadar İstanbul seçimlerine fazla takılıp kalmış olma riski ciddi bir handikaptır. Elbette İstanbul aynı zamanda küçük bir Türkiye’dir. Ama Türkiye İstanbul’dan ibaret değildir.
Bütün dikkatleri İstanbul’a toplama ve muhalefeti İstanbul’da bloke etme planı sadece iktidar partisinin çıkarlarına hizmet eder.
En azından yerelleşme sürecinden ders çıkaranların bu tuzağa düşmemesi beklenir. Bir merkezi dizayn edip bütün ülkeye şekil verme arzusu eski siyaset ve iktidar alışkanlığıdır.
“Her yer Taksim” sloganı bile bu meramı yansıtmaktadır. Diyalog sürecinin en kritik bakanını Antakya’da belediye başkanı yapmayı düşünen başbakanın kaygısını fark etmemek için kör olmak gerekir.
Seçim yarışını Anadolu’ya yaymak yerine Taksim’e sıkışmak, bırakın İstanbul’u, Beyoğlu’nu kazanmaya bile yetmez.
Etkin, yaygın, kuşatıcı ve kapsayıcı bir muhalefet öznesi olabilmek için önce alışkanlıklardan ve kolaya kaçmaktan vazgeçmek gerekir.