Mustafa Yalçıner
Ülkeler, çıkarları ve izledikleri politikalarla tutumları tabii ki kişilerle kaim değildir. Kişiler gelip geçer; sonsuzca var olmazlar, ama ülkeler görece kalıcıdır.
İnsan toplumlarının doyması, barınması, örtünmesi vb. ihtiyaçlarını giderecek ürünler, göçebe toplulukların giderek yerleştikleri alanlarda üretilir. Buralar yurt tutulur. Uğruna savaşlar verilir. Kapitalizm ve uluslar ortaya çıkıp geliştikçe adı vatan olur. Sağlık, eğitim, ulaşım türü alanlara genişleyerek ihtiyaçlar çeşitlenirken ürünleri üretecek makinelerin üretilmesine sıra gelir. Ancak çıkarlar farklılaşmış, toplum genellikle boğaz tokluğuna ya da az fazlasına üretenlerle, ürünleri sahiplenenler olarak bölünmüştür. Üretenlerin artı emeğine, kapitalizmdeyse artı değere el koyanlar egemenlik aygıtlarını da ellerinde tutanlardır. Egemen sınıflar, kapitalizmde burjuvazi ve tekelci aşamasında tekelleşen burjuvazi kendisini ve çıkarlarını tüm topluma dayatır. Son vermek için diyalog türü uzlaşmacılık ve egemenlik aygıtlarıyla bütünleşme çabası işe yaramaz, devrilmeleri şarttır.
Dolayısıyla krallar, sultanlar, imparatorlar, monarklar, reis ve şefler değil, köle sahipleri, toprak beyleri ve en son burjuvazi ve tekeller ile onların çıkarları belirleyicidir. Ama bu çoğunun adı sanı bile hatırlanmayan, tarihe bir iz düşürmemiş sultanlarla imparatorlar ya da şeflerin hiç önemli olmadıkları, hatta belirli tarihsel anlarda belirleyici olmadıkları anlamına gelmez. Fatih ünvanını alan II. Mehmet ya da Napeleon’un tarih yapıcılığını kim reddedebilir? Eninde sonunda tarihi insanlar yapar. Sınıflar olarak yaparlar, aralarından da birileri sivrilir ve belirleyici olur. Rusya’da geçen yüzyılın başında işçi sınıfı tarih yapıcılığında herkese parmak ısırtmıştır. Başında belirleyici olan Lenin olmuştur. Sonra Hitler tarih yapmaya soyunmuştur Alman tekellerinin başında. Sonu hüsran olmuştur.
Şimdi Trump sahnede. Selefi Biden’dan farklı politikalar izleyerek ABD’nin, rakipleriyle mücadele içindeki tekellerinin tabii gerileyişinin önünü alma çabasında. Kah gümrük vergilerini artırıyor kah Ukrayna’da savaşı bitirmek istiyor. Kendi imzasını atmaya uğraşıyor, anlaşılıyor, ancak temel sloganı “önce Amerika” ve asıl uğraşı Amerikan tekellerinin çıkarlarını gerçekleştirmek. Yükselttiği gümrükler, örneğin çoğu üretimini Çin’de yapan Apple’a ve başkalarıyla birlikte kendi ülkesinde de ürünlerin pahalanmasına neden olup tekellerin çıkarına dokununca geri adım atıyor. Ukrayna’nın bir bölümünü Rusya’ya bırakıp nadir toprak elementlerine göz dikmesi tekellerinin çıkarını gözetmesinden.
Ortadoğu’nun yeniden dizaynına başka bir nedenle ya da şan olsun diye soyunmadı. Sözde Filistin’e “barış getirdiği” için Nobel Barış Ödülü’ne talip oluyor, egosu az değil, ama asıl tekellerinin üstünlüğü uğruna bölgeyi Çin’le Rusya’ya olabildiğince kapatma peşinde.
Ancak Ortadoğu’nun zor bir bölge olduğu ortada. Örnekse Türkiye’yi İsrail’le uzlaştırma zorunda. Suudilerle de. Hiç kolay değil; her ülke ve şüphesiz tekellerinin kendi özel çıkarları var ve Trump’ın başında olduğu ABD’yle iş birliği ve onun patronajına “tamam” derken, bu çıkarlarını azami ölçüde elde etme peşinde onlar da.
Trump, bu zor iş için, kendisine fazlasıyla benzer bir milyarder bulup Türkiye’ye büyükelçi ve Suriye’ye özel temsilci olarak gönderdi. Çok konuşuyor ve bugün söylediği iki ay önce söylediğini tutmuyor. Suriye konusunda örneğin en az üç kez görüş değiştirdi. Merkezi hükümet vurgusu yaparak federasyon ya da özerklik olmaz dedi, sonra döndü “özerklik benzeri bir şey” dedi, en son birkaç gün önce Doha’da tekrar “Özerklik olmaz”, “Balkanlaştırıyor” türü laflar etti.
Dengesiz mi? Trump’a da öyle deniyor! Ama değiller. Trump’ın “dengesizliği”, rakipleriyle ilişkilerinde eski uluslararası konumundan geriye düşmüş Amerikan tekellerinin işinin zorluğundan geliyor. Barrack’ın “dengesizliği” çok aktörlü Ortadoğu’da işlerin zorluğundan.
ABD, Kürtleri kaybetmek istemiyor tabii ama Suriye sınırına asker yığıp “Buradayım” diyen Türkiye ve anlaşmasını pekiştirdiği Colani, Suriye’sini de hiç kaybetmek istemiyor! Yeterince büyük ama o da seçme yapmaya zorlanıyor.
Peki, “süreç”e ne olacak- şimdi soru bu.



