Sevgili dostlar, |
Kiminle konuşsam, kime sorsam, aynı cevap: “Kaygılı bir umut içindeyim.” 14 Mayıs Pazar seçimlerine bir hafta kala, Türkiye’nin büyük çoğunluğunun hissiyatı bu: Bir yanda adım adım zafere yaklaşıyor olmanın heyecanı, öte yanda Erdoğan’ın bir yolunu bulup bunu engelleyeceği kaygısı… İkisinin de haklı gerekçeleri var: Sekiz liderle birden alana çıkan muhalefet, mitinglerle Anadolu’yu ayağa kaldırdı. Kamuoyu yoklamaları, ilk turda bir Kılıçdaroğlu zaferinin yakın olduğunu gösteriyor. İktidar ise, kaybedeceğini anlamış olmanın telaşıyla hakaretin, kışkırtmanın, provokasyonun dozunu artırıyor. Sadece son iki günden örnek vereyim: Erdoğan, İstanbul mitinginde rakip ittifakın kampanya filminin içine montajlanmış görüntüler ekletip halka yuhalattı. Ortağı Devlet Bahçeli ise muhaliflerin “vücutlarına mermi alacaklarını” söyleyerek onları ölümle tehdit etti. Bu tahriklerden hemen sonra, Erzurum’a mitinge giden İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim otobüsüne taşlı saldırı düzenlendi. Erdoğan’ın karşısında yarışan Kemal Kılıçdaroğlu, taraftarlarını seçim gecesi zaferden sonra sakin kalmaları, sokağa çıkmamaları konusunda uyardı. Otokrasi ile demokrasi arasında karar verilecek 14 Mayıs seçimlerine işte bu “savaş koşulları”nda gidiliyor. Önümüzdeki hafta, Türkiye tarihinin en zor haftası olabilir. Ama ülkenin üzerine örtülmeye çalışılan korku bulutunun altında, inanılmaz bir dip dalganın yükseldiği, her gün biraz daha fazla hissediliyor. Haftaya size yazdığımda, sadece Erdoğan rejiminin değil, “otokratlar seçimle gitmez” önyargısının da yıkıldığını müjdelemeyi umuyorum. |