29 Ağustos günü siyasi gündem çok hareketliydi.
Her biri ayrı ayrı da manşet olabilecek gelişmeler önceki gün bir güne sığdı:
Sedat Peker’in ifşaları çerçevesinde gündeme gelen bir ayağı yandaş medyaya, bir ayağı yürütmeye bağlanmış yargıya, bir ayağı AKP içindeki çatışmalara, öteki ayağı da şimdilik danışmanlar üstünden Saray’ın içine kadar uzanan rüşvet ve manipülasyon organizasyonu ile ilgili CHP başta olmak üzere çok sayıda muhalefet partisi suç duyuruları yaptı.SPK, Hürriyet gazetesi yönetimi ve “Turkuaz Medya”dan da tersine suç duyuruları yapıldı. Eski Yeni Şafak Yazarı, Eski THK Üniversitesi Rektörü, AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun eşi, borsadaki rüşvet çarkının içinde olduğuna dair ciddi iddialar olan Ünsal Ban’ın, yurt dışına kaçmak isterken yakalandığı açıklandı. Gülşen’in avukatlarının tutuklamaya dair üst mahkemeye yaptıkları itirazı değerlendiren mahkeme Gülşen hakkındaki tutuklamayı “ev hapsine” çevirdi.Festival ve konser yasaklanan sanatçılar listesine İlkay Akkaya da eklendi.
DEMEK Kİ YASAKLAR KAYMAKAM VE VALİLERİN MARİFETİ DEĞİLMİŞ!
Ceyhan Kaymakamlığı, Belediyenin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları kapsamında düzenlemek istediği İlkay Akkaya konserini, “genel güvenlik, kamu düzeni, emniyet ve asayiş” gerekçesiyle yasakladı. Aleyna Tilki’nin Çorum konseri de Diyanet-Sen’in talebi üzerine yasaklandı.
İlkay Akkaya, Yeni Şafak tarafından, “CHP’li Ceyhan Belediyesi 30 Ağustos kutlamaları için PKK destekçisi İlkay Akkaya’yı uygun buldu” diye hedef gösterilmişti.
Hedef göstermeler tarikatlar, cemaatler, kimi dernekler ile yandaş medya tarafından yapılıyor, valiler ve kaymakamlar tarafından yerine getiriliyorsa da 28 Ağustos’ta Afyonkarahisar’da, partisinin düzenlediği mitingde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ismini vermeden Gülşen’in tutuklanmasına neden olan sözlerini ima ederek “Son günlerde ibadethanelerimizi ve imam hatiplerimizi hedef alacak şekilde çok ciddi boyutlara ulaştığını görüyorum. Milletimizin mukaddes değerlerine dil uzatanlar, kutsallarına hakaret edenler hem mahşeri vicdanda hem hukuk önünde hesap vermekten paçalarını kurtaramayacak” diyerek festivallerin, konserlerin yasaklanmasının valilerin, kaymakamların marifeti değil, tersine tek adam yönetiminin istemediği sanatçıları susturmak, tüm muhalif odakları, birer birer kişilere kadar vardıran susturma ve sindirme politikasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu da göstermiş oldu.
Gülşen’in tutuklama kararının “ev hapsi”ne çevrilmesi, elbette ki kamuoyu tepkisi karşısında bir geri adım atmadır. Ama bu geri adım atma Gülşen’in serbest bırakılmasına kadar varamamıştır.
Oysa hemen bütün hukukçular, Gülşen’e yönelik suçlamanın bir cezayı gerektirmediğinde, bir ceza verilse bile “Yatarı olmadığı” için tutuklanmasının hukuksuz olduğunda hemfikirdirler.
Bu yüzden de üst mahkemenin tutuklamayı “Ev hapsine dönüştürmesi”, elbette ki Gülşen’in oğlunun yanına dönmesi, sonuçta evinde kalması iyidir. Ama hukuksal bakımdan bir yanlış düzeltilmemiştir. Çünkü üst mahkeme de Erdoğan’ın yukarıda çizdiği çizgiyi aşma cesaretini gösterememiş, yasakçılığı kabul edilebilir bir çizgiye çekmeye çalışmıştır!
PEKER’İN İFŞALARI SARAY’IN İÇİNDE!
15 aydan beri Peker’in; gerek kendisinin içinde bulunduğu gerek tanık olduğu gerekse kendisine ulaştırılan belgelere dayanarak yaptığı ifşalar karşısında savcıların, bürokrasinin ve yandaş medyanın “kımıldamadığı”na tanık olduk. Oysa bugüne kadar, sıkıcı bir tekerlemeye dönüşse de az çok demokratik normların geçerli olduğu her ülkede “Bakan, hükümet düşürecek” skandallar karşısında yandaş medyadan bürokrasiye, savcılardan AKP içine bir hareketlilik olmamıştı!
Çünkü bu sefer Peker’in ifşaları; sermayenin kabesi Borsa İstanbul’dan Cumhurbaşkanı danışmanları üstünden “Saray”ın içine kadar uzandı. Nitekim birçok muhalefet partisi önceki gün; SPK Eski Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ile kardeşi AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Zehra Taşkesenlioğlu’nun eşi Ünsal Ban, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu Türkiye Odalar Borsalar Birliği Deniz Meclisi Üyesi Salih Orakcı hakkında rüşvet almak ya da rüşvete aracılık etmekle, Hürriyet Gazetesinin Ekonomi Şefi Burak Taşçı ve Berat Albayrak’ın ağabeyi Turkuaz Medya Grubu Başkan Vekili Serhat Albayrak hakkında da borsada manipülasyon yaptıkları iddiasıyla suç duyurusunda bulundular.
Bu arada SPK de suç duyurusunda bulundu: Ama rüşvet mekanizmasını ortaya çıkaranları doğrulayan Mine Tozlu Sineren hakkında! Tabii Hürriyet ve Turkuaz medya ise kendilerinin manipülasyon yaptığını iddia eden kişiler hakkında, “İftira içeren haberlere karşı” suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladılar.
PİSLİK ‘CESUR BİR SAVCI’ İLE TEMİZLENEMEZ!
Bu gelişmelerle ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da harekete geçti. Ama, borsada rüşvet organizasyonu ve manipülasyonla ilgili değil sadece Ünsal Ban ile eşi Zehra Taşkesenlioğlu arasında ortaya çıkan ve Ban’ın eşinin başı açık görüntüsünü servis etmesi nedeniyle!
Peker’in bu son ifşaları, “Saray”ın kuşatmasını aşarak, eskilerin deyimiyle “Saray”ın “harim-i ismet”ine” girmiştir. Ki, bu durum savcıları harekete geçirecektir ama yolsuzlukların, rüşvetin, manipülasyonların ortaya çıkarılması için değil bu gerçeklerin ortaya çıkarılması için harekete geçenleri susturmak ve sindirmek için olacaktır.
Bunun örneğini daha önce (2021 Haziran’ında) Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili ortaya çıkan gerçekler karışışında dosyanın Kıbrıs’tan Ankara’ya aktarılarak zapturapt altına alınmasıyla gördük!
Rüşvet, yolsuzluk, yasaklar, yozlaşma, çürüme alametleri lağımları patlatıp ortalığa saçıldıkça, medya ve siyasette olduğu gibi her yerden “cesur savcılar”, hatta bir tek “cesur savcı” ve “temiz eller” talebi her gün daha bir yüksek sesle haykırılmaktadır.
Ama şu bir gerçek ki, lağımları patlatan çirkef, her şeyden önce tek adam yönetiminin fıtratıyla ilgili bir sorundur.
Bu yüzden de böyle bir pisliği ortadan kaldırmak için bir ya da çok sayıda savcı çıksa bile bunların sesini ve karanlık köşelere uzattıkları eli kesmekte zorlanmayacaklardır.
Dolayısıyla bugün karşı karşıya olduğumuz sorun bir ya da çok sayıda “cesur savcı”nın üstesinden geleceği, bir “temiz eller operasyonu”yla ortalığın temizlenebileceği bir sorun değildir.
Bu yüzden sorun, elbette ki Türkiye’nin demokrasi güçlerinin, yolsuzluklar, rüşvet, manipülasyonlar vb. gibi sorunların ortadan kaldırılması mücadelesinin ancak sisteme karşı bir mücadeleyle birleştirildiği ölçüde adım atılabilecektir.
(*) Mukaddes ocak, aile yuvası.