Önce Mart’ta Doğu Perinçek ve Ethem Sancak Rusya’ya gittiler.
Dışişleri Bakan yardımcısı ile görüştüler. Perinçek, Rusya’nın Ukrayna işgalini Hazreti Muhammed’in Bedir savaşına benzetti. Erdoğan’ı Ukrayna’nın değil Amerika’nın yanında olmakla suçladı. “Ruslar bu tutumu vefalı bulmuyor. Yakında telefona çıkmazlarsa şaşmam” dedi.
Ardından Ethem Sancak Rus basınına konuştu:
“NATO üyeliği, Türkiye’nin geçmişten gelen bir ayıbıdır. Bizim müttefikimiz Rusya’dır” dedi. NATO’nun Türkiye’deki yeni hedefinin muhalefet partilerini bir araya getirip Erdoğan’ı seçimle devirmek olduğunu savundu. Tabii Rus muhabir, “Seçim demokratik bir araçtır. Liderler seçimle devrilmez, yenilir” demedi.
Nihayet son noktayı grup toplantısında Devlet Bahçeli koydu: “Türkiye’nin NATO’dan ayrılığı gündeme gelmelidir” dedi. Yerine “Asya ve Ortadoğu Güvenlik Örgütü” kurulmasını önerdi.
Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya vetosu ile Avrasyacıların atağa kalkışını birarada okuyunca, NATO blokajının şantajın ötesinde anlamları olabileceği anlaşılıyor. Türkiye, Ukrayna işgali sonrası Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayınca Batıda birçok başkent bunu Rusya’yla komşuluk ilişkisine ve ekonomik zorunluluklara bağlamıştı. Finlandiya ve İsveç çıkışı da, “Erdoğan alaka istiyor” diye yorumlandı. Lakin MHP’li ortağının çıkışından sonra, stratejik bir aks kayması ihtimali gündeme gelecektir.
Herkes seçime doğru Erdoğan’dan intihar dalışları bekliyordu. İlk partiyi görmeye başladık: İsveç ve Finlandiya’ya veto… NATO’ya tavır… Suriye’ye operasyon ilanı… Yunanistan’a “küstüm” mesajı…
Erdoğan, daha önce kendisine seçim kazandıran ve muhalefeti kendi safına çekmesini sağlayan milli güvenlik politikalarına dönüyor. Muhtemelen savaş nidaları eşliğinde ve sıkıyönetim gerginliğinde bir seçim planlıyor. Washington’dan gelecek telefonu heyecanla beklerken tabanına antiemperyalist lideri oynayarak, Ukrayna’ya SİHA satarken Rusya’ya göz kırparak yeniden seçilebilmeyi umuyor. Hem kendisi, hem Türkiye için çok tehlikeli bir oyun oynuyor.