Daha önceki yazılarımda liberaller ve AKP’nin kol kola yürüdüğünü belirtmiştim. AKP ve liberalizm ilişkisinden önce liberaller Menderes’ten itibaren birlikte oldular. Hepsinin ortak bir noktası vardı: Öcü komünistlere karşı mücadele etmek. Dincisi, liberali, sağcısı, muhafazakarı hepsi komünizme karşı birleştiler. Günümüzde ülkenin giderek dinselleştirilmesinden şikâyet ediyoruz. Bu dinselleştirme sanki AKP döneminde gerçekleşmiş gibi bir algı hakim. Hayır, bu dinselleştirme Menderes ile başladı. ABD, liberaller ve ülkemizin sağcıları ülkeyi dinselleştirdiği gibi sermayelerini de garanti aldılar. Ülkede sol hareketi yıkmak zaten sermayenin de garanti altına alınması demekti. Sol derken elbette Kemalizm’den bahsetmiyorum. Benim için gerçek bir sol ancak Marksizm’dir. Hem sağdan hem de soldan bir şeyler almak onları solcu yapmaz. Bu mantıkla hareket etseydik liberallerde solcu olurdu. Liberal sol safsatasına girmiyorum bile. Bu sebeple solun darbelerle darbe alması liberalizm ve dincilik ikilisinin elini kuvvetlendirdi. Sol darbe alınca ne oldu dersiniz? Sendikalaşma giderek azaldı. Virüs bahanesiyle grev yapmak bile engellendi. Sermaye sahibi için bulunulmaz şeylerdir bunlar. Şartlara isyan edenleri sevecek değiller tabii. Onlar koyun istiyor. Örgütlenmeden, birleşmeden ve haksızlıklara isyan edenlerden korkuyorlar. En üzücüsü de şudur ki muhalefet partisi tüm bunlar karşısında iyi muhalefet yapamıyor. Burjuvaziye karşı gelemiyor. Dediğim gibi onlar sol değil. Gerçek sol devrimcidir, evrenselcidir, sermaye sınıfına karşıdır.
Benim asıl gelmek istediğim husus liberal anlayışın iktidarı nasıl etkilediğidir. Bakın günümüzde milyonlarca üniversite öğrencisi ve mezunu var. Büyük bir kesim karamsar, umutsuz ve çaresiz. Tüm bunlar karşısında liberal mantık ne diyor? Devletten iş bekleme. Evet, devlet üniversiteyi açar ama iş garantisi sunmaz. İşi sen bulacaksın. Burası serbest piyasa değil mi? Herkes ayağından asılır ağabey. Devletin görevi eğitimi vermektir. Gerisi bireyin başarısındadır. Planlama yok. Her yerde mantar gibi üniversite bitti. Sözde medeniyette çağ atlayacaktık. İnternet bile bu sonradan açılan tüm üniversitelere bedel. Bu üniversiteler açılırken planlama yapılmadı. Dediğim gibi liberal mantık bu fikri iktidara aşıladı. Planlama yapılsaydı, gerçekten ihtiyaca göre bölümler açılsaydı bunlar olur muydu? Devlet Planlama teşkilatı niçin var? Ne işe yarıyor? Peki ben soruyorum bu gençlerin durumu ne olacak? Sorunlar çığ gibi büyürken sizler neler yapıyorsunuz? Eğitimin kalitesi yerlerdeyken bir de çığ gibi mezun verilmesi ve iş imkanının olmaması birilerini rahatsız etmiyor mu? Etmiyor. Tanınmış bir liberale şunları söyledim: Çok fazla üniversite var, kalitede giderek düşüyor ve bu gençler iş bulamıyor. Bana dediği şuydu “devlet üniversiteyi açar, hatta vakıf ve özel üniversiteler açılır ancak devlet kimseye iş garantisi vermez. Ne kadarda kolay verilmiş bir cevap. Dedim ki ülkemizde özel sektörün şartları çok kötü. Milyonlarca insan KPSS sınavına girerek devlete girmek istiyor. Şunu dedi: “Devlet olabildiğince küçülmelidir. Devlet kimseye iş garantisi vermez. Önemli olan bireylerin yatırım yaparak iş kurmalarıdır.” İş kurmak mı? Hangi parayla bayım, hangi parayla..
İşte böyle bir mantık ülkeyi yönetiyor. Siz hiçbir siyasetçiden gelecek için şunları planlıyoruz, gençler için şu yatırımları yapıyoruz, geleceğimizi daha iyi planlamak için şu şu adımları atıyoruz diyeni duydunuz mu? Duymadınız. Onlara göre devlet olabildiğince küçülmeli, devlet piyasaya neredeyse müdahale etmemelidir. Türkiye gibi medeniyet anlamında gelişmemiş bir toplumda bunlar bize felaketi getirir. Burası batı Avrupa değil. Orada bile devlet sosyal refah anlayışlarıyla vatandaşını koruyor. Geçmiş bir köşe yazımda bahsetmiştim: Doğunun kapitalizmi bile vahşi oluyor diye. Gerçekten bizler kapitalizmi bile Avrupa’daki gibi uygulayamıyoruz. Bizim liberallerimiz Avrupa’daki çağdaşlarına göre daha vahşi davranıyor. Gözlerinin önündeki çelişkileri bile göremiyor. Milyonlarca gencin gelecekten umutsuz olması, patronların modern köle araması onların umurumda bile değil. Niçin olsun ki.. Kendisi akademisyen olmuş. Her ay garantili bir maaşı var. Hiç gariban olsa, geçim sıkıntısı yaşasa bunları söyler mi? Çevrenizde çelişkileri göremeyenler varsa iki sorundan kaynaklanır. Biri dindir ki en tehlikelisidir. Gariban olmasına rağmen bu iktidarı destekliyorsa afyon etkisi onu sapa sarmıştır. İkincisi ise zengin olmak. Seküler bir hayat yaşadığı halde bu topraklarda bir çelişki görmüyorsa zengindir. Düzenine bir zarar gelsin istemez onlar.
Bakın bu iktidarı yönetenlerin sizlere mantığını ve nitelik yerine nicelikle kafayı bozduğunu anlatmak istiyorum. Biliyorsunuz Hitler büyüklük meraklısıydı. Her şey devasa olmalıydı. Binalardan, toplara kadar her şey. Bu sayede düşman korkmalıydı. Bu iktidar anlayışı da böyle işliyor. 200 küsur üniversite açtık diyor. Niteliği görmüyor. Bak herkes okuyor, önceden üniversite sıkıntısı vardı biz onu giderdik diyerek oyalayıp duruyor. Yollar yaptık, önceden yol mu vardı diyor. Peki o yoldan geçebilmek için araba gerekir. O yollardan geçmek için para gerekir. Önceden evlerde buzdolabı, çamaşır makinesi lüks kaçardı şimdi fakir bile bunları kullanıyor diyerek sorunları örtbas ediyor. O garibanın borç içinde boğulduğunu es geçiyor. Kısacası geçmişe bakarak bugünü kıyaslıyor. Geçmişin teknolojisine bakarak bugünün geçmişten iyi olduğunu göstermeye çalışıyor. Nitelik yerine hep niceliği vurguluyor. Bayım geçmişle değil diğer ülkelerle kıyaslasana. Görelim bakalım rakamlarda hep sonlarda olacağız.
İşte böyledir ülkeyi yöneten zihniyet. Kendileri şatafat içinde yaşarken sanıyorlar ki herkes böyle. Yükseldikçe güç sarhoşluğunu onları öyle bir hale getirmiş ki gerçekleri kendi zihnindeki gibi sanıyor. Yükseldikçe eski acılar, sıkıntılar unutuluyor. Sağından soluna bu hep böyleydi. Ama bu seferki başka. Bunlar doymuyor bayım. Öncekiler doyuyordu bunlar doymuyor. Milyonlarca vergi veren garibana rağmen doymuyorlar. Nereye gidiyor diye soruyorlar. Onlara gidiyor. Geldikçe, yedikçe, yükseldikçe daha çok istiyor. İşte mesele budur…
Ben isyan ediyorum. Tüm bu aşağılanmalara isyan ediyorum. Ama tek başına neye yarar. Kitleler afyon etkisinden kurtulmadıkça neye yarar. Kahroluşlara, acılara yarar.
Ahmet Özkaya kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya ve İnsanın İsyanı kitaplarının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.