Önce tefsir ne demek bunu izah ederek başlayalım. Tefsir açıklama yapmak, müfessir de açıklama yapan kişi demekt. Bunlar daha çok Kur’an ilimleri ile ilgili kullanılan kelimeler. Kur’an-ı Kerim’in tefsiri dediğimizde, Kur’an-ı Kerim’in açıklaması demek oluyor. Tefsir ayette ne dendiğini, bu ayetin öncesinde sonrasında ne olduğunu, hangi sebepten dolayı indiğini, hangi soruya cevap verdiğini ve kelime olarak başka dile aktarıldığında ne dediğini ifade eder. Bütün bunlara tefsir diyoruz. Bir de tercüme var. Tercüme Kur’an-ı Kerim ayetinin Arapçasını Türkçeye veya İngilizceye çeviri yapmaktır. Mütercim diye de çeviri yapan kişiye denilir. Te’vil de yorum yapmak demek. Önce çeviri yapıyorsunuz, ayeti bir başka dille aktarıyorsunuz sonra onunla ilgili açıklamalarda bulunuyorsunuz. Bu biraz daha geniş çaplı açıklamalar oluyor. Sonra da ele aldığınız ayeti yorumluyorsunuz, te’vil ediyorsunuz. Te’vil evvel kökünden gelir. Başa döndürmek demektir. Yani bu ayetle ne denmek isteniyor, bugün bunun anlamı nedir? Böyle söylemekle kendi çağından sonra yaşayan ve Kur’an’a inanan insanlar bunu nasıl anlamalı? Bunu kendi çağına nasıl getirmeli? Nasıl bir bakış açısı, yorum yapmalı? Te’vil derken bunları kastediyoruz.
Sosyal tefsir Kur’an’a sosyal açıdan bakmak anlamına geliyor. Sosyal demek toplumla ilgili, toplumsal hayatla ilgili olan şey demektir. Toplumsal hayatın içerisinde ne varsa, onunla ilgili olan şeye sosyal deniyor. Sosyal veya batı dillerinde kullanıldığı şekliyle society bir izi takip etmek demektir. Oradan yola çıkarak bir toplumda var olan siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel olarak toplumun durumu ile ilgili ayetleri bağlantılıyarak açıklama yapmaya deniyor.
Bir de sosyal adalet var. Sosyal adalet de toplumda daha çok iktisadî açıdan, zengin-fakir eşitsizliğinin doğurduğu sorunları ortadan kaldırma amacıyla bir takım programlar, fikirler, görüşler ve uygulamalar anlamına geliyor. Adalet bir eşitsizliği gidermek demek, sosyal adalet zenginlik-fakirlik noktasındaki eşitsizliği giderme çabası, hissiyatı, fikri demek. Dolayısıyla şimdi Kur’an’ın sosyal tefsiri dediğimiz zaman önce Kur’an’ın toplumlara ne dediğini ön plana çıkarmak demek. Özellikle de sosyal adalet toplumda güçlü-zayıf, efendi-köle, zengin-yoksul, olan-olmayan çelişkisinin yarattığı sorunlarla ilgili ayetleri açıklamak, Kur’an’a bu zaviyeden bakmak demek.
Kur’an’ın çeşit çeşit tefsirleri yani açıklamaları yapılıyor. Mesela Kur’an’ın bilimsel tefsirini yapanlar var. Kur’an’ı eline alıyor ve orada bilimsel bir buluşun bize haber verildiğini kanıtlamaya çalışıyor. Şu ayette mikroptan, şu ayette elektron, nötron, şu ayette yer çekimi kanununu bize anlatıyor gibi özellikle Batıda ortaya çıkan bilimsel buluşlardan bahsediyor diye tefsir yapılıyor. Sonra bu tür bilimsel çabaların aslında Kur’an’da yer aldığını, 14 asır öncesinden bütün bu bilimsel buluşların Kur’an’ın haber verdiğini anlatıyor. Böyle bir gayret ile yapılan Kur’an açıklamasına bilimsel tefsir diyoruz. Benim pek iyi baktığım bir tefsir anlayışı değil, gereksiz buluyorum. Çünkü bilimin yeri Kur’an değildir. Kur’an bilim üretmek için, bilgi vermek için gelmiş bir kitap değildir. Kur’an’ın esas amacı bilinçtir, insanlara bir farkındalık, şuur, bilinç aşılamaktır.
Peki ne bilinci? Sosyal adalet bilinci. Yeryüzünde öteki İnsanlar olduğu, insanların acı çektiği, yeryüzünde olup biten hadiselerin sebep ve sonuçlarının olduğu, bu sebep ve sonuçları bir var edenin olduğu, evrende yalnız olmadığımız bilinci, şuuru gibi konulardır. Aslolan bunu vermektir. Kur’an sürekli bunun üzerinde durur. Buradan böyle bilimsel buluşlar çıkarmak doğru değildir. Bilimi arayacağımız yer tabiat, tarih, toplum, evrendir. Evrenin fiziği, yerçekimi kanunu, bu elma niye düşünüyor, suyun kaldırma kuvveti vs. ilgilenirseniz buna fizik deniyor. Göklerle ilgilenirseniz astronomi, yeryüzü ile ilgilenirseniz jeoloji, bitkiler ile ilgilenirseniz botanik, tarih ile ilgilenirseniz tarih bilimi, toplumla ilgilenirseniz sosyoloji, insanların kökeni ile ilgilenirseniz antropoloji deniyor. Bunların hepsi birer bilim dalıdır ve bilimin yeri tarih, tabiat ve toplumdur. Bizatihi insanın maddi manevi dünyasıdır.
Peki bu bilimleri Kur’an’da mı aramak lazım? Hayır! Kur’an bu bilimleri haber vermez. Bu bilimlere bize işaret ederek oraya gidin, onlar da Allah’ın ayetleri der. Kur’an’a göre her şey Allah’ın ayetidir. Tarih, toplum, gökyüzü, yeryüzü, tabiat, fizik, kimya, biyoloji hepsi Allah’ın ayeti olarak görülür ve oralara giderek Allah’ın ayetlerini araştırın der. Bilim de zaten buradan çıkar. İşaret edilen yöne gitmek gerekir, işaret parmağının kendisi ile uğraşıp durmak değil. Kur’an işaret parmağı gibidir. İşaret ettiği yöne gidilmesi gerekir. Bu nedenle çalkalandıkça kendisinden yağ çıkarılan bir kap gibi Kur’an’ı böyle sürekli çalkalayıp çalkalayıp ondan bilim çıkarmak, her türlü derdimizin devasını çıkarmak, ayetleri okumak üfürmek, hastalıklara şifa olarak görmek, muska yazıp boynuna asmak, bütün bunlar Kur’an’a karşı yapılan cinayetlerdir. Kur’an’ı kurşuna dizmektir bunlar. Mesela kendi yazdığınız bir yazının veya bir kitabın okunup üfürülüp boyunlara asıldığını, suyun içine batırıldığını ve mezarlıklarda ölülerin arkasından okunduğunu düşünün. Kur’an’a bu muameleyi yaparsanız ona hakaret etmiş olursunuz.
Keza mesela başka bir tefsir anlayışı da mezhepçi tefsirlerdir. Yani bir mezhebi doğrulamak, mezhebin görüşlerinin ne kadar doğru olduğunu, ayetlere ne kadar uygun olduğunu açıklayabilmek için yapılan tefsirlerdir. Bunlar da adı üzerinde zaten mezhepçi tefsir olduğu için bütünlüğü yakalayamamış oluyorlar.
Bir başka tefsir mucizeci veya şifreci tefsir diyebiliriz. Yani Kur’an-ı Kerim’de şifre aramak, Kur’an-ı Kerim’in bir matematiksel şifresi olduğunu ispat etmeye çalışmak. Tarihte bunların örnekleri var; 7, 19, 21 rakamı gibi çeşitli rakamlarla Kur’an’ın donatılmış olduğunu söylerler. Ve ellerinde hesap makinesi ile sürekli çarpar, böler, onun katları, bunun katları derken bu arada Kur’an’ın vermiş olduğu bütün sosyal mesajların tamamı tabiri caizse güme gider. Oralarla hiç ilgilenmezler. Bu da benim fazla İlgilendiğim bir tefsir alanı değildir. Yani bu alanlarla uğraşan kişilerin yaptıklarının büsbütün yanlış olduğunu, tamamıyle gereksiz olduğunu söylemiyorum. Bunlarla ilgilenenler de, kafası bunlara basanlar olabilir. Anca bunlar olduğu zaman Kur’an’la ilgilenenler olabilir. Ben onu onlara bırakıyorum. Benim ilgilendiğim tefsir çeşidi sosyal tefsirdir. Kur’an’ın siyasi, sosyal, İktisadi yorumu ve açıklaması… Kur’an’ın esas vurgusunun bu olduğu görüşündeyim.
Bunu nasıl kanıtlayabiliriz? Kur’an’ın kendisiyle kanıtlarız. Bu biraz uzunca bir konu ama ben yazmış olduğum kitapların birçoğunda bunları uzun uzadıya anlattım. Sadece birkaç örnek vermekle yetineceğim.
Mesela Kur’an’ın ilk hayır dediği yer acaba neresi? Kella/hayır söylemi bize neyi verir? Bir söylemin neye hayır diyerek başladığını verir. Eğer bir söylem neye hayır diyorsa, neye itiraz ederek başlıyorsa en önemli mevzu olarak onu görüyor demektir. Acaba Kur’an neye itiraz ediyor? Kur’an’da ‘’Hayır!’’ Sesleri diye bir makale yazdım. Sosyal İslam adlı kitabıma da bu makaleyi koydum. Buna göre Kur’an’ın ilk hayır dediği yer Alak suresinin 6. ayetidir: Kellâ inne-l-insâne leyatġâ. En ra-âhu-staġnâ (Alak 6-7) Hayır! Muhakkak ki İnsanoğlu azar, zenginliği kendisine yeterli gördüğü için. Kur’an’ı ilk hayır dediği mesele zenginleşme meselesidir. Bütün zenginlikler özünde suç barındırır. Özünde suç barındırdığı içinde zengin olanlar kendilerini müstağni görürler. Yani ‘’Benim hiçbir şeye ihtiyacım yok, maddi manevi herşeyim tastamam’’ derler. İşte azgınlığın, hegemonyanın, diktatoryanın kökeni budur. Bunu yapan insanlar başkalarına hükmetmeye, başkaları üzerinde hegemonya kurmaya yönelirler. İşte bu kitap buna hayır diyerek başlıyor.
Acaba Kur’an’ın ilk anlattığı kıssa hangisidir? Bir söylem konuşmaya başladığında ilk örnekleri nereden veriyorsa, ilk hangi kıssayı anlatıyorsa insanları o mevzuya ikna etmeye çalışıyor veya yönlendirmek istiyor demektir. Çünkü kıssalar bunun için anlatılırlar. Bakıyoruz ki Kur’an-ı Kerim’in ilk anlattığı kıssa Alak suresinden sonra gelen Kalem suresindeki Bahçe Sahipleri Kıssası. Ashabu’l-Cenneh, Bahçe Sahipleri diye çevrilir. Bahçe Sahipleri Türkçe’de kullanılan bir kelime ama yaşayan Türkçe’de bir kavram veya deyim değildir. Yaşayan Türkçede bunun tam karşılığı Toprak Ağaları Kıssasıdır. Toprağa sahip olanların kıssası demektir. Çünkü Kur’an’ın seslendiği toplumun toprak ağaları tarafından yönetildiğini görüyoruz. Toprak ağalığının yaygın olduğu bu tarım toplumunda, suyun, hayvanların, altının, gümüşün, paranın üretim aracı toprak olduğundan dolayı bütün bunların sahibinin Allah olduğunun söylenmesi ana meselenin bu olduğunu gösterir. O nedenle ikinci olarak Mekkelilere, onlar üzerinden de tüm insanlığa Kur’an Bahçe Sahipleri yani Toprak Ağaları Kıssasını anlatıyor. Bunun gibi onlaraca örnek verebiliriz.
Bu örneklerle Kur’an’ın esas söyleminin sosyal olduğunu, içinde öyle şifre falan barındırmadığını, bilimsel açıklamalar yapma derdinde olmadığını, Kur’an’ın esas itibarıyla toplum içerisinde acı çekenleri, ezilenleri, emeğinin karşılığını alamayanları, başkasının hegemonyası, baskısı, zorbalığı altında yaşamak zorunda kalanları özgürleştirmek ve onlarla beraber barışa, adalete dayalı özgürlükçü bir toplum kurmak istediğini görüyoruz. Keza köleliği kaldırmak, kadınlarla erkekleri eşit hale getirmek, toprak ağalarının topraklarını olmayanlara dağıtmak istediğini görüyoruz.
Bunları göz ardı edemeyiz. Bu nedenle Kur’an’ın esas vurgusu sosyaldir. İşte bu açıdan biz Kur’an’ın sosyal tefsirine önem veriyoruz. Kur’an’dan yararlanmanın en iyi yolunun bu olduğunu, böyle olduğu zaman Kur’an’ın gerçek amaçlarının gerçekleşeceğini söylüyoruz.