MEME’yi sallamayacağıma ne zaman kendi kendime söz versem, bir hıyar çıkıyor ve beni tahrik ediyor. Burada, fallik ve Freud’un “bir puro bazen sadece bir purodur” deyişi gibi göndermeleri iyice inceleyin. “Hıyar” l’afı öyle gelişigüzel, kabzımal ağzıyla edilmiş değil.
Evet bir hıyar çıkıyor ve bana “yaz bu yaz” dedirtiyor, dedirtmekle kalmıyor, işi edime dökmemi gıdıklıyor. Fazla gıdıklanmam ama gıdıklanınca da yerimde duramam.
Soyadı madene benzeyen bir MEME, ki “bir musluğu bile beş yıl bozulmayacak kadar iyi tamir edemeyenlerin genetik kodunu ne yapsın ABD” diyerek Osman Durmuş’a hafızama kazınan l’afı da etmiş mutena ve kadın olmasına rağmen mümtaz’er biridir kendileri, şu bizim Ertu’ya vermiş veriştirmiş (1) (2) ve Ahmet Büyükhakan da almış sazı, yahu bu kızcağız, kendini köşellettirince amma da şirinlikler yaptı bu Ertu’ya, şimdi ne oldu demiş (3). Bu paragrafta yer alan kişi göndermelerini, öyle tazminat davalarından falan çekindiğimden değil, MEMEsel bir hoşluk için yazdım, açıklayayım: Sırasıyla Perihan Mağden, Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan Coşar. Bu konularda benim kitaplarıma hemen başvurun, bakalım, Ertu en büyük iktidarken ve Başbakanların (hepsi) en çekindikleri adamken, ben neler yazmışım ve neler demiş Ertu bana?
İşte resmi:
Bunlar medyanın gülleri (4). MEME’nin gülleri, şakıyan bülbülleri. Bulbilleri. Ne demişti Marx, bunlar için: “gazetelerin geveze tüccarları” (5). Ne zaman ki, Türkiye’de yaşayan halklar, bu güllerden kurtulur, o zaman dikenleri de yok olur… Hepsi çalılıklar arasında şakıyan, doğarken gülen bülbül ve MEME’nin köşeci yazıcıları: Özkök-Dumanlı, Mağden-Hakan, Barlas-Eğin, Ilıcak-Dündar, Balbay-Tuncay; vs. vs. vs.; veya ilh, yok birbirlerinden farkı, bunlar medyanın geveze tüccarları. Meğerse, Mağden Özkök’ü Kaya’nın ölümünden sonra da seviyormuş; hatta Orhan Pamuk ile Yakup 2’deki kavgada da… İşte size MEME… Duysa, Sinan Çetin ne der acaba?
Size on yıllık bir MEME geçmişi sundum. Eminim izlememişsinizdir. Balık hafızalı yurdum benim. Ikına kakına değil, modernitenin teknolojisi ile tıklaya tıklaya izleyin.
Siz tıklarken biz gelelim geçime, bizim seçime…
12 Haziran 2011 ilginç bir seçim oldu.
AKP milletvekili kaybetti; seçmen sayısını ve oy oranını arttırdı.
CHP seçmen sayısını, oy oranını ve milletvekili sayısını arttırdı.
MHP oy oranını ve milletvekili sayısını düşürdü, seçmen sayısını arttırdı; barajı geçti.
BDP seçmen sayısını, oy oranını ve milletvekili sayısını arttırdı.
Meclis şimdilik bu dört partiden oluşacak.
Görünüşe göre herkes kazanmış durumda.
“Win-win”? Vınnladınız, yani, seçim oldu, geçim.
Peki, seçimde Altın Kelebekler’e ne oldu (6)?
“Seçimin tek mağlubu Doğan Medya Grubudur” desem, ne der Mağden-Hakan?
Kelebek etkisi büyüyecek ve çoğalacaktır.
Yani, HBB’lerin (açılımı: Her Boku Bilir) hepsi bu seçimin tek mağlubu; İhsan Eliaçık’ın tanımı ile, hâlâ muhalefet diye oy olan AKP, bu seçimin galiplerinden sadece biri. Bu seçim, aynı geçim gibi “kazı-kazan; kazan-kazan.”
Anketçi millet, seçim anketini nasıl geçim haline getiririz diye uğraşırken, biz de bir anket yapmıştık. İzlemek isterseniz, vınnlayarak tıklayın: (7), (8).
MEME mağduru bir halk, daha başka ne yapsın? Sadece artık tıklasın.