Kayıtları değiştirilen kimyasal maddeler Mersin Limanından gitmiş! Başka?
Irak’a kimyasal maddeler satan Onak ve Penta şirketleriymiş. Başka?…
Penta Şirketi sahibine sorduklarında: “Satış yapmayı çok severim, gene istesinler gene satarım” demiş. Başka?
Katliama uğrayan Kürtler Müslümanmış. İran’a yardım etmişler. Masum sayılmazlarmış. Irak yönetimi onlardan çok çekmiş. Başka?
Katliamın müstakbel ortakları “Amerika, İsrail, Almanya, Belçika, İsviçre, Türkiye ve Irak” mış. Başka?…
AH AH, LI ME FERMANE!
Kime ne diyeceğimi bilemiyorum. Kardeşim, kardeşim… Gitmiyor işte elim. Ne analizlere ne tarihsel kayıtlara…
Kulağım bir sese gidiyor ısrarla. Xalepçe ağıdına gidiyor.
Ey Şiwan, haykıra haykıra diyorsun ki:
“Ax birîndar im wey lo lo lo wey lo…
Ah yaralıyım vay oğul, oğul, oğul. Vay oğul
Hey lê lê…. wey lê lê… Ferman e ûy… hawar… hawar…
Ey kızım kızım… Vay kızım kızım… Fermandır oy… İmdat! … İmdat!
Dîsa li me ferman e
Yine bize fermandır!
Li jor tête gire-gir û hume-huma bavirok û têyaran e
Yukarıdan jetlerin gümbürtüleri, homurtu (sesleri) geliyor.
Her der xistiye nava agir û mij û dûman e
Her yeri ateş, duman ve sis içinde bırakıyor.
Li jêr tête qîre-qîra zarokan, hawara dayik û bavan e
Aşağıdan ise çocukların çığlıkları, anne babaların imdatlarının (sesleri) geilyor
Dîsa dîrok xwe nû ve dike weke carek ji caran e
Tarih yine kendini tekrarlıyor ; zamanlardan bir zaman gibi ( her zamanki gibi)
Weke Diyarbekir, weke Palo û Gênc û Agirî, Dêrsim
Diyarbakır gibi, Palu, Genç , Ağrı ve Dersim gibi
Weke Mahabat û weke Berzan e
Mahabat gibi ve Berzan gibi
Îro dîsa li Deşta Silêmaniyê, li kêleka Hendirê, li bajarê helebçê
Bugünkü tekrar Süleymaniye ovasında, Hendir’in kenarında, Halepçe şehrinde…
Fermana me Kurdan e, ferman e, ferman e...
Biz Kürtlerin fermanıdır, Fermandır, fermandır…
Dîsa hatin qelandin zarok û zêç tev dayik û bavan e
Yine gelip kızarttılar çocukları, kadınları, bütün anne ve babaları…
Bugün Günlerden Halepçe
Şimdi bombalar artık banka kredi kartları olarak geri döndü. Neo Liberalizm koluna taktığı hocalar,siyasiler ve “özgürlük” çığlıkları ile geri geliyor. Babaların banka borçları ile evlerinin başına yağan bombalar arasına ne fark var?
Analar artık evlat değil, Emperyalizme ve onun yerli laik-dindar sermayesine işçiler ve memurlar doğuruyor!
Ah dostlarım, tanıdıklarım, akrabalarım, yüreğinden ve vicdanından emin olduklarım. Bugün günlerden Çarşamba değil. Bugün günlerden Halepçe! Ah esmer ezanların diyarı… Ah soğuk ayranları kadar yüreği beyaz halk…
Önce elma kokusu yayıldı diyorlardı. Çocuklar bunu kokladılar. Sonra bir bir kusmaya başladılar, ciğerlerini… Koktail’e elma kokusu kıvamında çekici kokuların karıştırılması. Katliam öncesi şeker uzatmak gibi…
Ah dinlerin vicdanlı alimleri neredesiniz? Bu acıya yürek nasıl dayanır?
Evlatlarımızın adını Halepçe mi koysak? Bir katliamı unutmak da bir katliam değilse nedir?
Hoşgeldin Neo-Liberal sermaye!
Kusura bakma topraklarımız biraz karışık! Devlet Kapitalizminden yeni evrildik.Ortalık biraz dağınık. Ne içersin? Kan mı? Gözyaşı mı? Dolar mı?
Topraklarımıza, hiçbir şey olmamış gibi… Hoşgeldin “Özgürlük” sloganları, “insan hakları” yalanları hoşgeldin sen de…
Haydi Hocalar! Evet, evet, siz! “ABD ile dost, AB ile barışık bir Türkiye hayal ediverenler…”
Okyanuslar ötesi muhabbet fedaileri. Kalkın yer yatağınızdan. Kutlayın dost otoritelerinizi. ( Onlar Halepçe’yi katlederken en büyük O’toriteden izin mi almışlardı?!...)
Ah Ah Ah…
Feveranım kime?
Anne?
Baba?
Kardeşlerim?
Birlikte koşturduğum emekçi arkadaşlarım? Geceleri sokakları beraber arşınladığım Şaylan’ım. Dünyaya ne oluyor böyle?
Bugün Halepçe katliamının yıl dönümü. Bir yaşımdan daha eksildim.
Arkadaşlarım, arkadaşlarım!
Dersim’i unutmadığımız gibi, Amed’i unutmadığımız gibi, Filistin’i unutmadığımız gibi, Halepçe’yi de hiç unutmayalım.Unutturmayalım birbirimize.
Haydi, artık beni Halepçe diye çağırın. Bombaların düştüğü her yer adımız olsun mu?
Zalimin Bombası varsa Mazlumun Rahman’ı var!
Bir de kendilerine “Yalnızca Rahman Olana Secde Edin” denildiğinde, “Rahman da Neymiş?“
“Ne yani , şimdi sen bize neyi emredersen ona boyun mu eğeceğiz? derler, üstelik bu onların nefretini daha da arttırır.(Furkan-60)
Onların nefret kılıfları altındaki Mülkiyet şehvetlerinin karşısına Rahman kalkanıyla çıkarak dirilmeliyiz. Rahman kalkanı ile onların siyaset mülkiyetlerine, ekonomi mülkiyetlerine, enformasyon mülkiyetlerine karşı, karşılarına Allah-Ekmek-Haysiyet atlarıyla çıkmaktır.Cihada çıkıyorsak ey güzel dostum. Atlar beslemeliyiz.
Onlar karşımıza Obama tebessümleri ile çıkacaklar
Onlar Allah’ı kiralamaya kalkacaklar.
Onlar silahlarının şarjörüne cemaatleri sürecekler. “İtaat edin, kurtulun” diyecekler.
Onlar tabiatı yok ederek karşımıza plastik gıdalarla çıkacaklar
Onlar popüler kültür, televole,yetenek sömürüsü, fuhşu tabiat haline getirdikleri dizi batakhaneleri ile çıkacaklar
Onlar asgari ücretlerle, ağır vergilerle, açlık sınırı çekecekler etrafımıza. Ulusal hapishaneleri kim kutsuyor?
Dostum dostum bizim Hududullahtan başka sınırımız mı var ki?
Ezilenlerin kardeşliğinden öte kardeşliğimiz mi var?
Ah ne diyordu Şiwan?
Hey gidî dinyayê!
Hey gidi Dünya!
Dinya bi xweşî û bi zilm!
Zulmü ve güzelliği ile Dünya!
Ma qey tu tera însana nakî
Sanki sen insanlara yetmiyor musun?
Te İnsanên xweş û delal afirandî û çêkirîye
Sen hoş ve güzel insanlar yaptın, yarattın.
Bo çi çavê İnsanan bar û têr nabê?
Neden insanların gözleri dolmuyor ve doymuyor?
YUSUUUUUFF!
Ey Yakub…
Ey Yakub…: Halepçe’lerin babası. Elini Rachel Corrie‘lerin öptüğü aziz ihtiyar.
Halepçe’yi kuyuya attılar. Beni de şehre gönder. “Ayrı ayrı kapılardan girin.” Allah’tan ise ümidinizi kesmeyin.Kafirlerden başkası Allah’tan umudunu kesmez” de. Ben acımı Rabbime açıyorum de,
Halepçe’yi de Rabbine açıyor musun babacağım?
***
“İnsanlığın Yusuf’unu bulun” dedi babam.
Çıktım yola…
Yusuf’u zindana değil; Zindanı Yusuf’un içine kitlemişlerdi.
Seslendim:
– Yusuf!!!
– !!!
– Yusuuuuuf!!
–Yusuf çık dışarı…
(tak tak tak)
-“Biliyorum içeridesin
Hıçkırıklarım kan kaybediyor bak!
Ses ver ne olur?!
– …!
Yırttılar yüreğimi..
Yırttılar gömleğimi Yusuf, önden ve arkadan
Sabahlardan ve akşamlardan yaralarım var
Zindanına geldim
Sana rüyalarımı getirdim yorumlayamadığım!
Rüyamda:
yedi kardeş bildiğimden aldığım yedi selam
yedi kara kabzalı ucu kör hançer doğurdu
yedi kara hançer
yedi irinli kapanmaz yara doğurdu!
Hiçbir şeyine ortak değilim artık nefsimin
Yaralı secdelerimi aldım geldim,yalnız
Çık dışarı Yusuf!
Ben girmeliyim…
Yusuf!!!
Kavgaya düşmüş kardeşlerimin hıncından kaçırdım
bu beyaz örtüyü…
Soğuk olur zindan bilirsin
Soğuk olur muhasebesi insanın
Bürünüp titremelerimle uzanmalıyım kabustan ateşlere…
Yusuf!!!
Taşlar topladım eteğime
Recmlere tutmalıyım aldanışlarımı
Unuttuğum her Filistinli için
Sırt döndüğüm Halepçe‘ler için…
Oturduğum pazarlıklarda
Ucuz değerler biçtiler ahdlerime
Başım iki elim arasında
Çığlık çığlık eyvahlarca geldim…
Yusuf!!!
Çık dışarı…
Ben girmeliyim o zindanlara…
Ben geçerken kavuştu denizler
Neleri yitirdim ardımda bir bilsen
Seslenişler var diye ufuklarda
Her çağrıyı kendi aleyhime sandım
Rabbim beni kahretsin!
Nasılda dön/dürüldüm?
Bana ne oldu böyle Yusuf?
Yamacından geçtim ateşler düşmüş kentlerin
Mühletler verilmiş alçak bir kahkaha girmişti koluma
Ardımda
“bize katından yardımcı ver” diyen mustaz’af lar bıraktım
uçurumlarımın elinden tutup
kaçtığım o savaşlardan geldim zindanına
biliyorum
“geri dön” diyeceksin…
Döndüm Yusuf!!!
Kadınları ve çocukları
Ve ihtiyarları katledilmiş bir geç kalmışlığa döndüm…
Ah Yusuf!!
Başımı vurduğum her taşta
Yüzümde bir soru kanadı!
Ne demek bu?
De bana Yusuf!!!
“içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım?”
Ne demek bu Yusuf?
Yuusuuuuuuuuuffff!!!
***
1) Halepçe katliamı için hafızalarımızı tazeleyelim:
http://www.dailymotion.com/video/xb42ey_ve-zaman-durdu-irak-halepce-18-bolu_lifestyle
2) Halepçe ağıdı için:
http://www.dailymotion.com/video/x8hbnn_yyvan-perver-halepce_music