2023 kutlu olsun.
Yeni yılın, değişimin yılı olacağına inanan milyonlar var. Hemen hepsi, temkinli bir ümitvarlık içindeler. Çünkü “değişim” mutlaka, “gelişim” anlamına gelmeyebiliyor. Bu yıl Türkiye, ileriye doğru da geriye doğru da ilerleyebilir. Önümüzde birkaç çok önemli köşe taşı var:
Elbette ilki seçimler: 18 Haziran için planlanan seçimin öne alınabileceği tahmin ediliyor. Kulislerde 30 Nisan tarihi dillendiriliyor. 30 Nisan Pazar günü sandıktan çıkacak sonuca göre Türkiye 1 Mayıs’ı gerçek bir bayram gibi kutlayabilir ya da ülkenin (bir süre daha) Erdoğan’a teslimiyeti tescil edilebilir.
Mayıs-Haziran’da Gezi direnişinin 10. yıldönümü anılacak. 2013’ün Saray’da ve ona direnen kitlelerdeki anıları, bu yılki anmalara bambaşka bir nitelik kazandırabilir.
Ve nihayet 29 Ekim’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıldönümü kutlanacak. Halkın 1923’ün getirdiği kazanımlara sahip mi çıkacağını, yoksa onlardan vazgeçilmesi yönünde mi irade koyacağını o zamana kadar görmüş olacağız.
Bu üç tarih, Türkiye Cumhuriyeti’nin önündeki yeni yüzyıla nasıl başlayacağını ortaya koyacak. Yıllar boyunca Türkiye siyasi tarihi üzerine belgeseller yapmış biri olarak söyleyebilirim ki, son bir asırdaki en önemli dönüm noktalarından biri olacak bu yıl… Son 20 yıldır, siyasal İslam’ın nasıl demokratik yollardan iktidara gelebildiğini tartışıyoruz. Türkiye seçmeni demokrasisine sahip çıkmayı başarırsa otoriter bir rejimi sandıkta yenmenin mümkün olduğunu dünyaya kanıtlamış olacağız ve bundan böyle “Türkiye örneği”ni konuşacağız.
Olmazsa? Yani devletin tüm kurumlarını ele geçirmiş bir iktidardan sandıkta kurtulmanın mümkün olmadığını iddia edenler haklı çıkarsa? O koşulda bile Erdoğan’ın, böyle bir ekonomi ve yüzde 70 oranda gitmesini isteyen bir halkla çok uzun süre iktidarını sürdürebilmesi mümkün olmayacak.
Yılın son günü gelen bir haberden öğrendim, Erdoğan’ın yılbaşı “hediyesi”ni… İçişleri Bakanlığı, beni “terörden arananlar” listesine eklemiş, başıma da 500 bin TL (yaklaşık 25 bin Euro) ödül koymuş.
Erdoğan’ın istihbarat teşkilatı aracılığıyla Suriye’deki cihatçılara silah taşıdığını kanıtlayan haberim nedeniyle 27,5 yıl hapis cezası almıştım zaten… Üstüne bir de Türkiye’deki bütün mal varlığıma el konmuştu. Ankara, defalarca iadem için İNTERPOL’e ve Alman hükümetine başvurmuş, her seferinde “Burada bir terör suçu yok, gazetecilik faaliyeti var” cevabını almıştı. O halde şimdi bu yeni hamle niye?
Birkaç gündür ısrarla bana sorulan bu sorunun net cevabını ben de bilmiyorum: Elbette paraya sıkışmış kelle avcılarına hedef gösterme hedefi başta geliyor. Ankara, bu yolla Almanya’dan kimi tavizler koparmayı planlıyor da olabilir. Bir başka ihtimal de, Erdoğan kitabına uygulanan “Türkiye’ye giriş yasağı”nı tanımayıp Türkiye’deki okurlarımıza kitabı İnternet’ten bedava indirme imkânı tanımamıza pek kızmış olmaları…
Şimdiye kadar anlamış olmaları gereken gerçek ise, bu girişimlerin hiçbirinin bizi susturmaya yetmeyeceği… Bu tür saçmalıklar, Erdoğan hükümetinin “vahşi Batı” taktikleriyle muhaliflerinin başına para ödülü koyarak ayakta kalmaya çalışacak kadar zayıfladığını kanıtlar ancak… Biz yolumuza kararlılıkla devam edeceğiz. Ta ki Türkiye, bu otoriter rejimden kurtulup demokrasiye dönene kadar… O da bu yıl olacak; yürekten inanıyoruz.
Hepinize iyi seneler diliyoruz.