Sevgili dostlar,
Sevimsiz bir yılı nihayet geride bırakıyoruz:
Amazonlar’dan Notr Dame’a, Yeni Zelanda’dan Suriye’ye dek bir yangın yeriydi yerküremiz 2019’da…
Cinayetler, linçler, katliamlar, siyasi tatsızlıklarla doluydu.
Türkiye’de 18 yaşına basan zulüm hepten azgınlaştı. Fakat inanıyorum ki sona da yaklaştı. İstanbul ve Ankara zaferleri, sonun başlangıcını haber veren işaret fişekleri oldu.
Ben 2020’den umutluyum. Umudum, biri küresel, diğeri yerel bir teşhise dayanıyor:
Evet, Trump, Erdoğan, Johnson kazanıyor. Hepsi toplumlarını tam ortadan ikiye bölerek, basına küfrederek, nefreti körükleyerek hem de… Ama bir başka ortak noktaları daha var:
Üçünün iktidarı da genelde eğitimsiz, yaşlı, taşralı kesimlerin oyuna dayanıyor. Eğitim oranı arttıkça Trump’a, Erdoğan’a, Johnson’a muhalefetin de arttığını görüyoruz. Trump New York’ta, Erdoğan İstanbul’da, Brexit Londra’da kaybediyor. Büyük kentler, taşranın popülizmine direniyor. Daha da önemlisi, seçmen gençleştikçe popülistlerin oyu da azalıyor; yani yüzleri geriye dönük; yarını ikna edemiyorlar. Eğitimle, gençleşmeyle, kentleşmeyle, sosyal adaletle, cesaretle kaybetmeye mahkûm bir korku devrini temsil ediyorlar.
Yerel teşhisime gelince:
Geçtiğimiz yüzyılın tarihi, Türkiye’nin 10, 20, 30 yıllık aralıklarla büyük dönüşümler geçirdiğini gösteriyor bize… 1900’le başlayan yüzyıl, 1920’de yeni Meclis’in kuruluşuyla yepyeni bir devri başlattı. 1950 seçimiyle çok partili rejim, bambaşka bir çığır açtı. 1960 ve 1980 darbeleri, bu süreci kesintiye uğrattı. Ve 2000’lerin başında son koalisyonun yıkılmasıyla sistem tamamen çöktü; AKP’nin devri başladı.
2020, Türkiye siyasetinin 20’şer yıllık geleneksel kavşaklarından bir yenisinin kapıya dayandığı senedir.
Sancılı sürprizlere ve mutlu neticelere gebedir.
Falcılık değil bu; tarihi kompartmanların raflarında öyle yazıyor. Yeter ki inancı ve umudu yitirmeden mücadeleye devam edelim.
Hepinize mutlu yıllar dilerim.