Gazete, Türkiye’nin AB’ye üyelik yolunu tıkadığını belirttiği devletlere, bundan vazgeçmeleri çağrısında bulunuyor.
Yazıya başlık olan “Türklerin ümitsizliği” de bu şekilde ortadan kalkabilecek.
‘Türkiye’nin merakı haklı görülebilir’
Financial Times, bu konudaki argümanlarını şöyle özetliyor:
“Avrupa Birliği’yle üyelik müzakerelerine başlayıp da, başvurusu reddedilen hiçbir ülke yok. Türkiye, başvurusu reddedilen ilk ülke mi olacağı şeklindeki merakında haklı görülebilir. Avrupa Birliği’nin oy birliğiyle müzakerelere başlama kararı almasından beş yıl sonra, görüşmelerde ilerleme durmuş durumda. Türkiye’nin üyeliğine karşı olanlar, bunu geciktirmek için kitaptaki tüm hileleri kullanıyor. Gerçeği gizleyip, kaçamak tutum almaları yanılgıya dayanıyor: Türkiye gibi hızlı büyüyen ve Orta Doğu’da etkili olan bir ülkeyi kabul etmek, AB’yi ekonomik ve stratejik olarak güçlendirir.”
Bu sözlerle, Türkiye’nin AB’ye üye olmaya hazır olduğunu ifade etmek istemediğini belirten gazete, AB İlerleme Raporu’nda da belirtilen Türkiye’deki dini ve etnik azınlık hakları ve basın özgürlüğü önündeki engellerin aşılması gerektiğinin altını çiziyor.
Ancak, Financial Times’a göre, Türkiye’nin üyeliğinin önündeki tek engel bu standartlardaki uyuşmazlık değil.
“Türkiye’ye üyelik için bir yol açacağı taahhüdünde bulunan Avrupa Birliği, şimdi ayak diriyor. 2005 yılından bu yana müzakere edilmesi gereken 35 fasıldan ancak 13’ü açılabildi. 18’i ise engellenmiş durumda ve çoğu Türkiye’nin üyeliğine muhalefetlerini açıkça ilan eden Fransa ve Kıbrıs gibi ülkeler tarafından ve apaçık siyasi nedenlerle… Türkiye, beğeni toplayan bir şekilde, fasıllar müzakereye açılmasa da, bu alanlarda reformlar yapmayı sürdüreceğini açıkladı. Bu doğru bir hamle. “
‘Türkiye kamuoyu, AB hevesini kaybedebilir’
Gazete, Türkiye’nin üyeliği önündeki en ciddi engellerden birini ise şöyle ifade ediyor:
“Türkiye’nin üyeliğine muhalifler, gecikmeler sürdükçe Türkiye kamuoyunun Avrupa Birliği’ne üyelik isteğini kaybedeceğini umuyor. Üzücü de olsa, bu mümkün. Ülke içinde AB üyeliğine destek düştü ve Türkiye’nin üyeliğinin en büyük destekçileri olan İngiltere ve İspanya daha az ses çıkarıyor. Bu ülkeler pozisyonlarını daha güçlü savunmalı. Engellenen fasılların görüşülmeye başlanması için bastırmaları iyi bir etki yapabilir. Avrupa Birliği için, en temel sorun olan Kıbrıs uzlaşmazlığını çözmek zor olabilir. Ancak, çözümün ödülü, daha güçlü bir birliğe ulaşmak.”
İngiliz gazetelerinin en geniş yer verdiği konu ise İngiltere Başbakanı David Cameron’un, Çin’e düzenlediği ziyaret.
‘İngiltere Başbakanı’nın Çin karşısındaki ikilemi’
Gazeteler, başbakanın Çin’in insan hakları ve demokrasi karnesiyle ilgili yapacağı konuşmayla kurmak istediği ticari ilişkiyi riske atabileceği yorumu öne çıkıyor.
Independent, beraberinde ülke tarihinin en büyük delegasyonunu alarak Çin’e ticari amaçlı büyük bir çıkarma yapan Cameron’un “demokratik seçimler, bağımsız mahkemeler ve sansürlenmemiş bir medyanın modern ekonomi için elzemdir” mesajını vereceğini yazıyor.
Haberde, Cameron’un dün Çin Başbakanı Wen Jiabao ile görüşmesi sırasında, hapiste bulunan Nobel Ödüllü Çinli insan hakları savunucusu Liu Xiaobo’nun durumunu gündeme getirmediği ancak dün Liu’nun avukatının Pekin’den İngiltere’ye gitmesine izin verilmemesi üzerine protestoların arttığı belirtiliyor.
Independent, Londra’nın Pekin karşısında içinde bulunduğu ikilemin, demokrasi ve insan hakları konusundaki samimi açıklamalar yapmak ile İngiltere’nin Çin ile ticaretini beş yıl içinde ikiye katlama hedefi arasında olduğunun da altını çiziyor.
Bush’a yanıt: İşkence ile hayat kurtarıldığının kanıtı yok
Eski Amerikan başkanı George W. Bush’un kitabında tutuklulara su işkencesini savunarak, “Bu sayede İngiltere’de hayat kurtarıldı” sözlerini değerlendiren bir makaleyle devam edelim.
Guardian gazetesi, Bush’un bu sözlerinin doğru olup olmadığını sorduğu İngiliz yetkililerin, “İşkence sayesinde hayat kurtarıldığına dair bir delil yok” dediklerini aktarıyor.
Bush kitabında, 11 Eylül saldırılarının planlayıcısı olduğu iddia edilen Halit Şeyh Muhammed’in İngiltere’nin işkence olarak tanımladığı yöntemlerle sorgulanması sayesinde, Heathrow havaalanı ve Londra’nın finans merkezine karşı planlana bazı saldırıların engellendiğini savunuyor.
Ancak Guardian’a göre, İngiliz terörle mücadele uzmanları, Bush’un bu iddialarına mesafeli yaklaşıyor ve 183 kez su işkencesine maruz kalan Halid Muhammed’den elde edilen bilgilerin daha çok El Kaide’nin yapısıyla ilgili olduğunu söylüyor.
Gazeteye konuyla ilgili bir analiz yazan Hukuk Profesörü Philippe Sands, Bush’un su işkencesi için bizzat yetki verdiğini kabul etmesinin sürpriz olmamakla birlikte, batı demokrasisi ve hukukun üstünlüğü ilkesi için iç karartıcı bir an olduğunu ifade ediyor.
‘Radikalizmle mücadele stratejisi Müslümanları uzaklaştırdı’
İngiltere, Müslümanların radikalleşmelerini önleme programlarının ters etki yapması üzerine strateji değişikliğini tartışıyor.
Times gazetesi, milyonlarca dolar harcanarak başlatılan radikalizmle mücadele stratejisinin, İngiltere’de yaşayan 2 milyon Müslüman’ın birçoğunu uzaklaştırdığı kaygıları nedeniyle değiştirileceğini yazıyor.
Gazeteye göre, yeni strateji de, İngiltere’deki Müslüman toplumun dışlanmışlık sorunun, doğrudan radikalleşen bireyler üzerinde yürütülecek çalışmadan ayrı bir şekilde ele alınacak.