Ikisi de zırhlı ve içlerinde haki renkli adamlar, hızlıca köy yoluna girdiler.
Köy camisinin hemen yanı başındaki tek katlı evin önüne çektiler arabalarını.
Uzun namlulu silahlarıyla tek tek atladılar arabalarından.
Almira ve Menessa arabalarından atlayan silahlı adamları gördüler.
Almira henüz 3 Menessa ise 5 yaşında.
Oyunlarını bıraktılar.
Haki renk üniformalı adamlar evin etrafını kuşattılar.
Menessa ve Almira bir anda karşılarında arabalarından hızlı hızlı atlayan silahlı adamları görünce korktular.
Menessa Almira’nın ellerinden tutup hızlıca ahırlar ile evin kesiştiği aralıktaki Nar ağacının altına gittiler.
Nar ağacının gövdesine sarıldılar.
Uzun namlulu silahlarıyla hızlı ve sert adımlarla evin merdivenlerini tırmandılar.
Rütbeli olanı, “Halil Savda nerede?” dedi.
“Evde yok” yanıtını alınca yanındaki askerlere “her yeri arayın” dedi.
Evin her yerini aradılar; ahırı, kileri, odaları…
Beni bulamayınca bu sefer “suç aleti” aramaya başladılar.
Buldular yüzlerce mektup, tek tek incelediler.
Onca mektuba önce anlam veremediler sonra daha dikkatle baktılar. Tümü başka lisanlarda yazılmıştı.
İngilizce okuyabilen bir eri çağırdılar. Yine de bir şey anlamadılar; ibranice, fransızca, ispanyol ve arapça lisanlarında yazılanlar da vardı.
Mektup ve kartları uzun uzun incelediler.
İki buçuk saat evde arama yaptılar.
Fotoğraflarımı, bazı dayanışma mektuplarını ve Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Savaş Karşıtları, BM İnsan Hakları Komitesi ve AİHM’nim kimi raporlarını alıp gittiler.
Neyseki Af Örgütü’nün gönüllülerinin benimle dayanışmak için gönderdikleri binlerce mektup ve kartları bulamadılar.
Bulsalar annemin deyimiyle ‘akşama kadar evden çıkmazlardı’
Telefonda konuştum;
“Amaçları seni almaktı” diyor.
“Dikkat et” demeyi de ihmal etmiyor.
“Bulamadıkları bütün o mektupları tek tek yaktım” diyor.
“Ama neden?”
“Ya yine gelseler…! Cocuklar çok korktular.
Bu kartları görseler tüm gün evden çıkmazlar.”
Bir nine eli silahlı uzun siyah potinler giymiş sert bakışlı adamlar gelip o güzel torunlarını bir daha korkutmasınlar diye o güzel mektuplarınızı yakmak zorunda bırakıldı…!
Af edin dostlar!
Çiçek açmış Nar ağacının altında öylece beklediler.
Anneleri onları göremeyince etrafa bakındı;
“Nar ağacının altında birbirlerine ve nar ağacına sarılmış halde bekliyorlarken buldum” diyor.
İki ufak el birbirlerinden ve Nar ağacından güç aldılar.
Öylece dakikalarca ne düşündüler acaba?
Ahhh canlarım benim.
Dayıları zorunlu kamu hizmeti nedeniyle asker.
Menessa, ne zaman askeri araç görse “dayımın arabası” diyordu. Almira daha önceki hafta dayısının arabasına el sallamıştı.
Bu sefer dayısının arabalarından inen dayısının elbiselerinden giyen adamlardan korktular.
Evimin aranma kararında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan yürütülmekte olan soruşturma” ibaresi var.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı benim “silahlı terör örgütüne üye” olmamdan şüpheleniyor.
El insah…
Şiddetin bütün biçimlerine ve sihala karşı olan beni silahlı örgüte üye yapma çabasındalar.
Yemezler…!
Bu kumpas tutmaz.
Evimde suç materyali aramışlar.
Meteryal bulmuşlar lakin onların istediği türden değil.
Nitekim aramanın ikinci günü el koydukları fotoğrafları, mektupları ve raporları avukatıma geri verdiler.
Cizre Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturma fezlekesi yakında çıkar ortaya.
Fezlekede, Yeni Özgür Politika gazetesi ve kimi internet sitelerine yazdığım köşe yazıları ve basına yaptığım açıklamalardan ve hak mücadelesinde katıldığım kimi semokratik aktivitelerden oluşuyor.
Nerden mi biliyorum?
170 gazeteci hapiste ve 2017 Türkiye’sinin suç fezlekelerinin neredeyse tümü hep bu tür şeylerden oluşturuluyor da ondan.
Yazmak en meşru çaba.
Hak mücadelesi en meşru çalışmadır.
Zorbaya inat yazmaya, söz aramaya, onu üretmeye ve hak arayışına devam edeceğim.
O fezleke daha dolacak!