Sevgili dostlar,
Uluslararası PEN, 15 Kasım’ı “Hapisteki Yazarlar Günü” ilan etti. O gün, Royal Shakespeare Company, Silivri Cezaevi’nde yazdığım “Tutuklandık”ı Londra’da sahneliyordu. Eşim, oğlum ve ben, Arcola Tiyatrosu’nda yanyana oturmuş, sahnede üçümüzü canlandıran üç oyuncuyu izliyorduk. Salonu dolduran çoğu İngiliz, bir kısmı Türkiyeli seyirciler ve Almanya’dan gelen dostlar, Türkiye’de yaşanan büyük acıların küçücük bir örneğine tanıklık ediyordu.
Aynı gün, sürgünde yazdığım “Vatan Haini” kitabını sahneleyen Westfalisches Landestheather oyuncuları, Almanya turnesinin Wuppertal durağında seyirciye Türkiyeli sürgünleri anlatıyordu.
Aynı gün Ahmet Altan, Silivri’deki hücresinde yeni kitabı üzerinde çalışıyordu. Altan, 3 yıllık tutukluluğun ardından önceki hafta serbest bırakılmış, evinde 8 gün kaldıktan sonra yeniden kapısını çalan polislerce tekrar tutuklanıp aynı hücreye geri götürülmüştü. Silivri’de yazdığı denemelerden oluşan “Dünyayı Bir Daha Görmeyeceğim”, Türkiye’de yayınlanmamış, ama Amazon editörleri tarafından “2019’un en iyi 20 kitabından biri” seçilmişti.
PEN’in istatistiklerine göre Avrupa ve Orta Asya’da baskı gören yazarların üçte ikisi Türkiye’de… Hükümet, ülkenin yazarını, sanatçısını, aydınını hedef göstererek, korkutarak, hapsederek susturabileceğini, kendi suçlarını gizleyebileceğini sanıyor, ancak hapsedilen her yazar, saklanmak istenen gerçeği hücresinden milyonlarca sözcükle haykırıyor. O sözcükler dışarda kitap oluyor, oyun oluyor, belgesel ya da film oluyor, cümle cümle dağılıyor dünyaya… İlmek ilmek dolanıyor iktidarın ayağına…
Yazara baskı arttıkça, dünya daha çok kulak kabartıyor hücreden yükselen sese… Bugün nasıl Gulag zulmünü Soljenitsin’den, Cezayir zindanlarını Cervantes’ten, Sibirya sürgününü Dostoyevksi’den biliyorsak, yarın insanlık Erdoğan devrinin karanlığını da Silivri’de yazılan kitaplarla, oyunlarla, filmlerle hatırlayacak.
Sanatın siyaset karşısındaki gücü bu…
Yazarın cevabı… Yazının intikamı…