Cizre’de yeniden açılan hendeklere, yükselen siperlere bakınca yasak ve baskının işe yaramadığı anlaşılıyor
Bölgede ne oluyor? Soruya kapsamlı bir cevap vermeye çalışmadan önce; meseleyi başka boyutlarda ele almak da mümkün. Bu amaçla, sondan başlayıp, başa doğru ilerleyebiliriz… Diyarbakır’a geçip, uçağa binmeden önceki son saatleri Silvan’da geçiriyoruz. Hava bulutlu… Yağmur beklentisi var. Aklımızda bir cümle kalıyor: “Keşke yağmur yağsa, barut kokusu biraz olsun geçer.”
Tank ve top mermilerini, bomba atarları, keskin nişancıları, özel harekât timlerini geride bırakıyoruz… Artık evimize ulaşmak üzereyken, taksiciyle sohbet ediyoruz, soruyor: “Bir yerde bir şey olmuş, İtalya’da mı ne? Bütün gün taksinin üzerinde olduğumuz için çok fazla haber alamadık!”
Belki de en can sıkıcı özet bu: Paris tüm gün televizyonda… Fakat demek ki yeterince etki yaratmıyor. Peki, ekrana yansımayan, gazetelerde çarpıtılan, Silvan’ı, Cizre’yi, Nusaybin’i kim biliyor? Ya da doğruların ne kadarı anlatılıp, anlaşılabiliyor?
Bölgede yaşananları anlatabilmek gerçekten de zor. İçinde yaşamak da yetmiyor. Ancak tarafsız ve gerçekçi bir bakış mevcut fotoğrafı olduğu gibi gözler önüne serebilir. Bu yolu deniyoruz…
Herkese terörist muamelesi
Şırnak Şerafettin Elçi Havalimanı’ndan çıktıktan 10 dakika sonra Cizre’ye ulaşılıyor. İlçede barış sürecinin yaşandığı günlerden eser yok! Cizre, Silvan’ı kepenk kapatarak selamlıyor. Bu haliyle bir ölü şehri andırıyor. İlçede net bir şekilde can güvenliği sıfır! Bunu belgeleyen olaylar yaşanıyor. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldığı halde siviller vurulmaya devam ediyor. Ablukanın ardından en ağır darbeyi alan, top atışları yapılan mahalleler hâlâ çok riskli bölgeler. Sur, Yafes, Nur, Cudi’ye girmek de çıkmak da zor. Cizre’yi anlamaya çalışırken, yaşlı bir adamın kolundan vurulduğu bilgisi geliyor. Olayın Sur mahallesine yakın bir yerde yaşandığını öğreniyoruz. Yakınlarından birine ulaşıyoruz. Durumu kısaca şöyle anlatmaya çalışıyor: “Sur mahallesinde oturuyor. Karşıda cami var. Orada namaz kılmak istemiş. Ancak mahalle karşıdan, keskin nişancılar tarafından izleniyor. Girmeye çalışan da çıkmaya çalışan da vuruluyor. Anlayacağınız herkese terörist muamelesi yapılıyor. Peki, bu mahallelerde oturanlar ne yapacak? Hâlâ görünmeyen bir sokağa çıkma yasağı var!”
Bana yaklaşma, mahallelere girme!
Bölgede güneş erken batıyor. Hava karadıktan sonra Cizre iyiden iyiye tekinsiz bir yer oluyor. Hendeklerin kazıldığı mahalleleri iki kez ziyaret ediyoruz. Keskin nişancılara hedef olmayacağımız yollar deniyoruz. Bölgede çatışma arasında kalma ihtimali var mı? Cizre’de ihtimallerden geçilmiyor. Bu nedenle mümkün olduğunca zırhlı araçların önünden arkasından, yakınından geçmemeye özen gösteriyoruz. Yanımızda bulunanlar anlatıyor: “Çarşının ortasında bile adam vuruldu. Kaldırımda oturuyorduk, keskin nişancılar hedef alıp, kalçasına ateş etti. Hâlâ hastanede!” Belli noktalarda keskin nişancılar duruyor. Özellikle Hükümet Konağı ve öğretmen evi yakınındaki ek karakol binası bölgesinin tehlikeli olduğunu öğreniyoruz. Tepelerinde keskin nişancılar var. Devlet kendine yaklaşandan da tümüyle terörist ilan ettiği mahallelere girip çıkandan da iyi elektrik almıyor!
Mahallelerde nöbet
Nur mahallesinin hemen girişinde hendekler duruyor. Mahallelerin önünden hiçbir polis aracı ya da askeri araç geçmiyor. Sadece hendekler mi? Hayır, siperler de yükseliyor. Bu açıdan bakınca
9 günlük sokağa çıkma yasağının ‘ne işe yaradığı’ sorusu havada kalıyor? Her şey başa dönüyor. Tekrar tekrar yaşanıyor. Bu arada taş molotofa, molotof silaha dönüşüyor. Düşman hukuku yaratarak hiçbir şeyin çözülmeyeceği ortada! Baskı ve şiddetle olmuyor. Cizre’de olmadığı açık! Silvan, Nusaybin, Sur… Başka yerlerde de olmayacağı anlaşılıyor. Zırhlı araç girmesin diye kazılan hendeklerden öteye siperlerin ardına yürüyoruz. Sur mahallesinde bulunanların bir bölümü bunların ardında nöbet tutuyor. Hepsi mahalleli. Ortada ateş yanıyor. Beyaz çarşafların arkasında çocuklar oynuyor.
Hendekler neden kazıldı, neden kapatılamıyor?
Mahallede yaşayanlarla sohbet ediyoruz. Bu hendek meselesi nedir, nasıl çözülür, işler nereye varır? Fikir birliğini olduğu gibi aktarıyoruz: “Cizre’de ilk kez hendekler Kobani protestoları sırasında kazıldı. Daha sonra bilindiği gibi İmralı’dan yapılan çağrı nedeniyle kapatıldı. Çatışmalar bitti. Ancak 6 Ocak 2015’te Cudi mahallesinde çıkan gerginlikte polis, zırhlı araçtan ateş açıp 14 yaşındaki Ümit Kurt’u vurunca bir daha açılmaya başladı. Daha fazla hendek kazıldı. Sayıları fazlalaşıp yüze yaklaştı. ‘Hendekler kapansın’ deniyor ama kapatıldıktan sonra operasyonlar yapılıyor. Gençler tutuklanıyor. İnsan kendi mahallesinde oturamaz mı? Yukardan heronlar görüntü alıyor. Burada oturmak bile suç.”
‘Duygusal kopuş yaşanıyor’
Hendeklerin önünde oturanlardan biri şöyle konuşuyor: “Çok endişeliyiz. Kürtlerle AKP arasında büyük bir kopuş yaşandığı doğru! Her şey, Kobane’de başladı. O zaman Başbakan olan Recep Tayip Erdoğan’ın, ‘Kobane düştü düşüyor’ açıklaması küskünlük yarattı. Artık toparlanmaz. Kendimizi güvende hissetmiyoruz. 6-7 Ekim’den önce mahallelerde polis dolaşmaya başladı. Birkaç kez ateş açıldı. Bir gözdağıydı. 90’ları yaşamış halk, tedirgin olup önlemini almaya çalıştı. Yayılan korku nedeniyle işler buraya geldi.”
Herkesi mi öldüreceksiniz?
Peki; buradan sonra bir çözüme ulaşabilir mi? Aynı kişi anlatmaya devam ediyor: “Bakın mahalleye yakın hiçbir polis var mı? Herhangi bir zırhlı araca rastlayabiliyor musunuz? Devlet inat yapıyor. Mahallelere bu yolla girmek mümkün değil! Ya her yeri olduğu gibi yıkacak ya da yukarıdan bombalayacaksınız. Cizre’nin 150 bin nüfusu var. Pek çoğu bu mahallelerde yaşıyor. Hepsini mi öldüreceksiniz? Bölge ateşten günler geçiriyor. Hamasetle bu iş çözülmez. Bir kıvılcım iç savaşa yol açar. Çatışmalar yayılırsa ne olacak?” Bu anlatılanlar; Machiavelli’nin meşhur yargısını anımsatıyor:
“Savaşı istediğiz yerde başlar ama istediğiniz yerde bitmez!”
Mahalleli konuşmalarını sürdürüp, sonuç kısmına bağlıyor: “Dillendirmek istemiyoruz ama adım adım felakete, iç savaşa doğru sürükleniyoruz. Bu iş bu şekilde yürümez! Cizre’de biter, Nusaybin’de başlar, Silvan’da son bulur, Silopi’de, Sur’da sürer. Tek yol uzlaşmak, tek yol oturup konuşmak. Devlet bir an önce çözüme dönmeli! Nefret dili, anlayışsızlık savaşı büyütüyor.”
Sokağa çıkma yasağı endişesi
Bir esnaf lafı kaldığı yerden sürdürüyor: “Bu hendeklerden bizim zarar görmediğimizi mi zannediyorlar? Cizre’de iş güç yok. Tefeciler sardı dört bir yanı. Kimse para kazanamıyor. Mahallemize girip çıkamıyoruz. En çok market sahipleri kazanıyor.”
“Neden böyle?” diye soruyoruz. “Sokağa çıkma yasağı bir oyun halini aldı” diye anlatıyorlar: “9 gün aç kaldı millet çoluk çocuk. Hemen her gün sokağa çıkma yasağı korkusuyla yaşıyoruz. Söylentiler bitmiyor. Her söylentide marketlere koşup, poşetlerimizi erzakla dolduruyoruz. Neredeyse her gün aynı şey yaşanıyor. Bu arada fırsatçılık yapıp, fiyatları yükselten esnaflar da var. Olan var olmayan var. Günübirlik çalışan, hiç para kazanamayan oluyor. Bu şekilde yaşanır mı?”
‘Her şey sertleşiyor, iki ateş arasındayız’
Bir başka esnaf; “Abluka günlerinde, banyonun etrafını yastıklarla sarıp, çocuklarımı oraya yatırdım. Sur mahallesinde oturuyorum, mahalleye girip çıkamıyoruz, akşam eve gidemiyoruz, bundan büyük sıkıntı olur mu?” diye anlatıyor. Sözleri Cizre’de çok zor bir yaşam olduğunu ortaya koyuyor: “Çocuklar silah seslerinden, bomba seslerinden çok korkuyor. Burada silah sesleri dursun istiyoruz. ‘Gerilla şehre iniyor, sonra gidiyor’ deniyor. Bu normal bir yaşam değil. Akşam mahallemize girmeye korkuyoruz. Polis, asker araçlarının önünden geçemiyor. Yolumuzu değiştiriyoruz. İki ateş arasında kalabiliriz. Mahalleye girmek bir dert; polis terörist muamelesi yapıp vurabilir. Aynı şekilde mahalleye girdikten sonra da seslenmek zorunda kalıyoruz. Çünkü polis ya da özel harekâtçı zannedilip vurulmanız da mümkün. Bu iş böyle çözülmez. Eskiden polis gaz bombası atardı. ‘Gençlik’ (YDG-H) molotofla karşılık verirdi. ��imdi polis etrafı tarıyor. Kurşunla karşılık alıyor. Kısa bir süre önce hendek kazılırdı, şimdi siperler var. Saygı duyuyoruz ancak rahatsızlığımız da var. 6-7 Ekim’e kadar silah korkusu yoktu. Artık çığırdan çıkmış bir şiddet yaşanıyor. İşler gün geçtikçe kötüye gidiyor.”
Bıktık, huzur istiyoruz
Yine esnaflardan biri konuşuyor: “Bir iki gün önce çatışmalar sabah saat 6: 00’da başladı akşamüzerine kadar sürdü. Mermilerin nereden geleceği belli değil. Barış sürecinin tadını almıştık. Gece yarılarına kadar damlarda oturur, tava yapar, çay içerdik. Şimdi dama çıkmak mümkün mü? Kafanı uzatsan nişancılar vuruyor. Cizre’nin düğünleri meşhurdur. Ne düğünü? 21 sivil öldürüldü. İstesen de yapamazsın, ayıptır. Kaldı ki güvenlik yok! Bıktık artık, tek istediğimiz şey huzur. Bu savaşı Erdoğan çıkardı. Ama gün geçtikçe savaşın nasıl çıktığı unutuluyor. Silah değil, barış istiyoruz. Eskisi gibi asker de polis de huzur içinde gezsin. Fakat artık burada özel tim, tank, top görmek istemiyoruz… Tek dileğimiz bu!”
***
100 bin TL’yi Erdoğan’a kurban ettik
Akşam hendeklerin olduğu mahallelere girmek biraz daha zor! Buralara yakın sık sık polis helikopteri geçiyor. Biber gazı atıyor. Sokaklarda hiç ışık yok. Kurşun sesleri duyuluyor. Yafes mahallesine girince; biraz duraksıyoruz. Güvenlik görevlisi olmadığımız anlaşılınca girebiliyoruz. Sur’la aynı. Yine hendekler, yine siperler, yine beyaz çarşaflar. Arka tarafa siperlerin arasına geçiyoruz. Evlerine dönenler ateşin önünde oturuyor. Esnaf, mahalleli, halk… Yine çocuklar oynuyor. Bir dükkân sahibiyle konuşuyoruz. Abluka günlerinden söz ediyor. ‘Günlerce elektrik yoktu, çok zarar ettim’ diyor. Bir başka dükkân sahibi söze giriyor: “Benim buzluktaki tavuklarım bozuldu. 100 bin TL zararım var. bir daha toparlanamam. Erdoğan barış süreci diyordu. Oyları düşünce bunu bozdu. Bedeli biz ödedik. İnsanlar öldü, iflaslar yaşandı. Ben 100 bin TL’mi Erdoğan’a kurban ettim.”
YARIN:Yüzleri maskeli gençler
Yafes mahallesinin arka sokaklarda YDG-H militanları geziyor. Yüzleri maskeli. Kimisi silah tutuyor. Yaşları genç. Pek çoğu konuşmak istemiyor. Buna rağmen aralarından bazılarıyla sohbet etme şansı buluyoruz. Birine bu YDG-H nedir diye soruyoruz?
ERK ACARER