Taha Suresinde yer alan aşağıdaki ayet hakkında aslında sayfalarca söz edilebilir. Allah’ın gönderdiği ayetleri umursamayıp unutan kişi; kendisi de Allah tarafından umursanmayıp unutulur. Umursamayıp unutmak – Umursanmayıp unutulmak; bunların ikisi de yok sayılmak, hiç hesaba katılmamak, bulunduğu durum üzere sonsuza kadar kalmaktır; bunda inat edildiğinde çıkar bir yolu, telafisi, alternatifi yok. Bu yol Cehenneme çıkmaz mı? Öyle ise umursayıp unutma ki; umursanmayıp unutulmayasın; böylece sen de Cennet yolundaki yolculara katılasın! Hem bu dünyada hem ahirette…
“(Allah) Dedi ki: ‘İşte böyle! Sana ayetlerimiz geldi, sen onları umursamayıp unuttun. Ve işte o gün sen de öyle umursanmayıp unutulursun!’ ” (Taha 20: 126).
Benim en büyük dertlerimden birisi insanlardaki kesintisiz ve limitsiz umursamazlıktır. Oysa hayat devam ediyor, devam edip hareket halinde olan bir şey nasıl umursanmaz? Bu konuyu sorgulamaya girişip her yönüyle deşmek gerekiyor. Evet, “umursamazlık umursanmalı” diyorum ve ardından ekliyorum: çünkü başa gelen felaketlerin çoğu umursamazlıktan kaynaklanır, yani ondan gelir. En büyük ve en tehlikeli umursamazlık Allah hakkında olanıdır. Dünya umursanmalı, ahiret umursanmalı, yaşam umursanmalı. Umursanmayan hayatın tadı olur mu? Akıllı ve sorumlu olan insan için böyle bir şey düşünülebilir mi? Yani bunları umursamamak…
Nerede ve ne zaman, hangi gazete ya da kitapta okuduğumu hatırlamıyorum. Bilmiyorum, belki de herhangi bir televizyon programında dinlemiş olabilirim. Eliezer Wiezel’in söyledikleri dikkatimi çekmişti. Epeyce bir kısmını hatırlıyorum, unutmamışım ve umursamışım. En azından kendime göre bir mesaj almışım. Şimdi hafızamda kalanlarla birlikte umursamazlıkla ilgili yorumumu da katarak şunları söylemek istiyorum. Ne zaman ve nerede insan/insanlık büyük bir üzüntü ve acılar içinde kıvranıyor olursa, tarafınızı seçiniz. Tarafsızlık zalime yarar, asla kurbana değil. Sessizlik işkenceciyi cesaretlendirir, asla işkence göreni değil. Bütün Ortadoğu bunun açık bir örneğidir. Amerika ve Rusya istemeseler ya da korkunç bir umursamazlık içinde olmasalar bu çekilen ıstıraplar, acılar olur muydu? Amerika’nın umursamazlığı işkenceci Rusya’yı, Rusya’nın umursamazlığı işkenceci Amerika’yı cesaretlendiriyor. Bu arada işkence gören ahmaklar, birbirlerini öldürdükçe cesareti kendilerinde görüyorlar. Belki akıllarını başlarına toplayıp savaşmaktan vazgeçseler, emperyalist sömürgecilerin oyunlarına gelmeseler, bu kadar acılar çekilmez.
Sevginin zıddı nefret değil, umursamazlıktır. Güzelliğin zıddı çirkinlik değil, umursamazlıktır. Sevgi ve güzellik; akraba kavramlardır, nefret ve çirkinlik de. Umursamak sevgi ve güzellikle birlikte yürür, nefret ve çirkinlik de umursamazlıkla büyür gelişir ve azmanlaşır. Azmanlaşan umursamazlık, baba krallara çocuklarını, büyüyüp güç ve taht peşinde koşan çocuklara da babalarını zehirlettirir, kestirir, boğdurur. Örneği bütün imparatorluklar ve hanedanlıklarda…
Babası ya da oğlunun hayatını iktidarı uğruna umursamayan krallar savaşlarda ölecek askerlerin sayısına bakmadan tamamını umursamazlar. Tarih bunun örnekleri ile doludur… Sevgi ve sevgisizlik, güzellik ve çirkinlik, bunlar görünürde zıt şeyler gibi duruyor, ne var ki, sevgi ve güzelliğin umursanması ya da umursanmaması nefret ve çirkinliğin ortaya çıkmasının nedenidir. Dolayısıyla sevgi ve güzelliği umursamak nefret ve çirkinliğin panzehiri, yani ilacı; umursamazlık ise ikisi de kötülüğün kaynağı olan nefret ve çirkinliğin baş göstermesinin nedenidir. Aslında kayıtsızlık, yaşarken ölmektir. İnanmanın zıddı sapkınlık değil, umursamazlıktır. Ve hayatın zıddı ölüm değil, umursamazlıktır.
Kayıtsızlık, her şeye karşı umarsız davranmak, yani onları umursamazlıktır. Yukarıda söylemiştik: En büyük ve en tehlikeli umursamazlık Allah hakkında olanıdır. İnsan, Allah hakkında kayıtsız kalamaz, kalan insan hüsranda/kayıptadır. Allah bilgisi hakkında ölçüyü tutturamamak, yani onu gereği gibi tanımamak, tanıyamamak; gerçekte O’nu umursamazlıktan kaynaklanır. Allah’ı umursamak hikmettir, yani hayatını Kur’an ile anlamlandırıp onun gereğini yerine getirmektir. Hayatın pratiğinde bilginin iyi tatbik edilmesidir. Kur’an’ın gerçeklerini kavramak, yani hayırlı hayatı umursamak; adalet ve erdemi gündelik hayatta gerçekleştirmektir. Hem ahlak, hem ilim, hem amel/davranış umursamanın değerli malzemeleridir. “ İyice düşünün! ‘Allah’a şükret!’ diye Hikmet’i (vahye uygun yaşayışın kitabını) Lokman’a verdik. …” (Lokman 31: 12).
Lokman’a verdiği gibi, O’nu umursayanlara da verir. Kur’an, yani Vahiy/Hikmet pratik davranış metodu/yoludur; birçok ayette geçen “Kitabı ve Hikmeti verdik” ifadeleri, bu bağlamda anlaşılmalıdır. Diğer bir ifade ile “Kitabı ve Hikmeti yani, vahyi ve uygulamasını verdik” demektir. Bütün bunları ısrarla ve yineleyerek dile getirmekteki maksadım; Yüce Rabbimizin, insanı ne kadar umursadığını anlatabilmek içindir. Çünkü Allah şöyle soruyor: “keyfe tehkumune / nasıl hükmediyorsunuz?” (Kalem 68: 36; Yunus 10: 35). Bu ifade ile Allah, insanın umursamazlığını yüzüne vuruyor. Bundan korunmak gerek; o da takva yani Allah’a karşı sorumluluk bilinci içinde olmakla mümkündür; diğer bir söylenişle tehlikeyi, riskleri, tehditleri umursayıp tedbir almakla; koruyucu hekimlik gibi… (Bakara 2: 1-5).