Lizbon Zirvesi, NATO’nun yeni “savunma kavramı”nı resmen ilan etmek için toplanmış olmakla beraber, en çok tartışılan ve bütün dünya tarafından ilgiyle izlenen yanı, Türkiye’nin “Füze Kalkanı” dolayısıyla yarattığı tartışmaya ilişkin sonuçları oldu.
Bir ara Türkiye’nin Füze Kalkanı’na izin vermeyeceği yolunda kuşkular doğmuş olması, toplantıya biraz heyecan kattı ama sonuçta ABD’nin ve AB’nin başlıca ülkelerinin (Fransa biraz burukmuş, öyle diyorlar!) onayladığı bir karar ortaya çıktı. Sonuçta, hem füze kalkanı nedeniyle, hem de NATO’nun gelecekteki rolü ve etkisi konusundaki görüşleri dolayısıyla Türkiye’nin ileri sürdüğü kimi görüşler, belirsiz ifadeler halinde, kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde kararda yer aldı. Belirsizlik, gelecekte aynı tartışmaların yeniden yaşanabileceği endişesi yaratacak kadar fazla. Fakat özellikle ABD, Anadolu’ya yerleştirilecek füze kalkanındaki ısrarlı tutumu nedeniyle, Türkiye’ye karşı oldukça “anlayışlı” davrandı. Kalkanın herhangi bir ülkeyi hedef almadığı, genel bir tehdide karşı önlem olarak hazırlandığı biçiminde yumuşatılmış ifade, Türkiye’yi tatmin etti ama acaba İran’ı ne kadar rahatlattı, şimdilik bilinmiyor.
Milliyet Gazetesi Cumartesi günü, Lizbon Zirvesi’ne ilişkin haberle birlikte Obama’nın bir yazısına yer verdi. “Dünyada üç büyük gazeteye aynı anda” verildiği söylenen bu yazıda Obama, Avrupa- ABD işbirliğinin dünya için ne kadar önemli olduğu konusunda beylik lafları tekrarlarken, haberde, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren Avrupa Birliği-NATO ilişkileri üzerine ABD taleplerinden söz ediliyordu.
Obama’nın yazısıyla haber birlikte okunduğunda şu sonuç ortaya çıkıyor: NATO’nun geleceği bakımından Avrupa güçlenmiş ve genişlemiş olarak ABD ile işbirliğini ilerletirken, Türkiye gibi NATO üyesi olup henüz AB üyesi olmayan ülkelerin AB’ye üyeliği artık çözülmesi gereken bir sorun olarak ele alınmalıdır!
Zirve öncesi tartışmalarda, Türkiye tarafından iki önemli nokta ileri sürülmüştü. Birincisi komşuları, özellikle de İran’ı hedef alan bir ifade bulunmamalıydı, ikincisi de siyasi karar mekanizmasında söz sahibi olunmalıydı… Birincisi, İran’ın adı anılmaksızın halledildi. Ama Avrupa’nın şahini gibi konuşmaya başlayan Sarkozy, “Biz kediye kedi deriz… Burada kedi İran’dır” diyerek, adı anılmayan düşmanın kim olduğunu açıkladı.
İkinci konu ise, “teknik bir mesele” olarak nitelendi.
Bütün bunlar, Türkiye’nin Füze Kalkanı’nı topraklarına kabul ettiği gerçeğini zerre kadar değiştirmiyor. Avrupa ve ABD sonuçtan memnun. Türkiye ise, sanki gerçekten ortada büyük bir başarı varmış gibi, “isteklerinin kabul ettirilmesinden” memnun!
Geriye “Türkiye’nin stratejik önemi” gibi, 60 yıldır bütün emperyalistlerin ağzına sakız olmuş lafların tekrarlanması ve AB üyeliği için bir kez daha kırpılmış gözler kalıyor. Esas cevaplanması gereken soru şudur: Kalkan Türkiye’ye sokulacak mı, sokulmayacak mı? Evet, sokulacak!
Gerisi gerçekten boş laf…
Evrensel