Son Korona krizi, Erdoğan ve Trump’ın kişilik benzerliklerini bir kez daha ortaya koydu.
İkisi de başta salgını küçümseyerek, gereken önlemleri almayarak büyük hata yaptılar, ama bu hatalarını kibirden bir kılıfa sardılar. İkisi de uzmanların, bilim insanlarının çağrılarını, “En iyisini ben bilirim” üslubuyla reddetti. İkisi de eleştirileri düşmanlık sayıp toplumu, “Şahsım ve karşımdakiler” diye kutuplaştırdı. İkisi de medyayı bir nefret söylemiyle hedef gösterdi. İkisi de taraftarlarını muhalefete karşı kışkırttı. Son haftalarda bu benzerliklere bir yenisi eklendi:
Kendisinden olmayan belediyelerle kavga huyu…
ABD Başkanı Trump, New York Belediye Başkanı Bill de Blasio ile düşman gibi… Salgının ABD’de yol açtığı ölüm vakaların yaklaşık 4’te 1’i New York’ta yaşanmasına rağmen Trump, kente yardım elini uzatmıyor, eyaletlere verilen paradan New York’a az pay ayırıyor, önlemler konusunda yerel yönetime söz hakkı tanımıyor. Çünkü New York Belediye başkanı bir Demokrat; üstelik kendisine karşı adaylığı göze almış bir Demokrat… Dün, de Blasio, bir basın toplantısı düzenleyerek Trump’a, “New York’u kurtaracak mısın, yoksa ‘Bırakalım ölsün’ mü diyorsun” diye sordu.
Dayanışma yerine ayrışma… İşbirliği yerine kavga… Bu, Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na karşı tavrının tıpatıp aynısı… O da, Türkiye’nin salgından en çok etkilenen kentine yardım elini uzatamadığı halde, İmamoğlu’nun bağış kampanyasını yasakladı, üstüne bir de bu kampanyadan dolayı soruşturma açtırdı. Neden? Çünkü İmamoğlu, bu süreçteki performansıyla, Hükümet’in beceriksizliğini ortaya koyuyor; çünkü İmamoğlu sosyal demokrat bir partinin belediye başkanı ve kamuoyu yoklamalarında Erdoğan’a rakip görünüyor.
Korona salgını, beceriksiz liderleri alaşağı etme ihtimaliyle birlikte yerelde başarılı sınav verenleri yükseltme potansiyeli de taşıyor. İmamoğlu ile de Blasio’yu buluşturan ortak nokta bu… Erdoğan’la Trump’ı korkutan da bu…