İş kanunlarını tek kanun altında birleştirme girişimi yapay gündemdir. Asıl amaç çalışma mevzuatını daha da esnek hale getirmektir. Yöntem hukuksuzdur. Hukuk Politikaları Kurulu çalışma yasaları konusunda yetkili değildir.
Aziz Çelik
İş kanunlarını tek bir kanun altında birleştirme dayatması Ocak 2024’te hız kazandı. Sendikaların itirazlarına ve kaygılarına rağmen Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulunun (HPK) bu yöndeki dayatması sürüyor. Gerek yürütülüş yöntemi ve gerekse kapsamı açısından konunun asıl muhatabı olan sendikalarca eleştirilen ve mesafeli durulan “tek iş kanunu” ısrarı devam ediyor.
Nitekim Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) tarafından 6 Ocak 2024’te düzenlenen Ortak Paylaşım Forumu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, HPK bünyesinde, çalışma hayatı mevzuatına ilişkin çalışma yapıldığını açıkladı ve “Mevzuatta dağınıklığın giderilmesine yönelik çalışma yapıyoruz. Türk İş Kanunu ile verimlilik artacak” dedi. Verimliliğim “tek iş kanunu” ile nasıl artacağı tam bir muamma!
Bu girişime farklı gerekçelerle de olsa işçi ve işveren taraflarının soğuk baktığı biliniyor. Çalışma hayatı ile kanunları izleme ve öneri hazırlama görevi olan ve İş Kanunu’nun ile kurulan Üçlü Danışma Kurulunda (ÜDK) yer alan üç işçi sendikaları konfederasyonu DİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) temsilcileri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında 10-11 Ocak 2024 tarihlerinde yapılan Teknik Komite toplantısında, farklı iş kanunlarının tek kanun altında birleştirmesine karşı olduklarını beyan ettiler.
Daha öncesinde de TÜRK-İŞ, çalışma mevzuatına ilişkin düzenlemelerin Hukuk Politikaları Kurulu (HPK) tarafından değil ÜDK tarafından hazırlanması gerektiğini Kurula yazıyla belirtmişti. Aynı şekilde DİSK de HPK’ye yazdığı yazıda konunun tartışma ve hazırlık zemininin HPK değil ÜDK olduğunu net bir şekilde belirtmişti.
Konunun asıl tarafı olan işçi ve işveren örgütlerinin itiraz ve tepkilerine rağmen 11 Ocak 2014’te yapılan HPK toplantısıyla ısrar mesajı verildi. HPK Başkanvekili Mehmet Uçum başkanlığında yapılan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ile Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile bürokratların davetli olduğu toplantıda 2019’da başlayan sürecin işletileceği ve yürütme içindeki çalışmalar tekamül ettikten sonra hazırlanacak taslağın TBMM’ye gönderileceği ve kamuoyuna sunulacağı ilan edildi. “Tek kanun” çalışmanın amacının mevzuat dağınıklığının giderilmesi, güncellenmesi ve yenilenmesi ile bir iş koduna ulaşılması olduğunu iddia ediliyor.
AMAÇ DAHA FAZLA ESNEKLİK
Bu çalışmanın amacının gerçekten “mevzuat dağınıklığının giderilmesi, güncellenmesi ve yenilenmesi” mi olduğu yoksa arka planda başka bir amacın olup olmadığı izaha muhtaç. Kamuoyuna yansıyan haberlerde çalışma mevzuatının tek çatı altında birleştirilmesinin işçi yararına olacağı iddiaları yer alıyor. Tek bir merkezden yapılmış “PR” çalışması izlenimi veren bu haberlerde yer alan iddiaların ne kadar doğru olduğu bilinmiyor.
“İş kanunu temelden değişiyor”, “32 milyon çalışanı ilgilendiriyor “gibi iddialarla kamuoyuna sunulan çalışma hayatıyla ilgili farklı kanunları Türk İş Kanunu adı altında birleştirme girişiminin iş hukukunun daha da işçisizleşmesi ve esnekleşmesi dışında bir işe yarayacağını düşünmüyorum. “Tek iş kanunu” girişimi içerik açısından tartışmalı yürütülüş yöntemi açısından ise hukuki garabetlerle doludur. Kim hangi yetkiyle iş kanununu temelden değiştirmeye kalkıyor? Önce “tek iş kanunu” girişimin amacı ve esasına bakalım.
Bu kadar uzun süredir hazırlandığı iddia edilen ancak sosyal taraflara henüz sunulmayan tek iş kanunu taslağının içeriğinde ne var bilmiyoruz. Ülkemizin uzun on yıllara dayalı iş mevzuatı hazırlama teamüllerini, bu yöndeki uluslararası standartları ve kanuni düzenlemeleri hiçe sayarak danışsal bir idari birim tarafından hazırlanan ve çalışan herkesi bir şekilde ilgilendiren politika belgesinin içeriği meçhül.
İş mevzuatının tek iş kodu çatısı altında bir arada olduğu örnekler dünyada var. Fransız İş Kodu bunların en bilinenidir. Elbette teknik olarak iş kanunlarının tek bir çatı altında birleştirilmesi mümkündür. Ancak şeytan ayrıntıda gizlidir. Her şeyden önce çalışma mevzuatının tek çatı altında birleştirilmesi işi teknik bir iş, bir redaksiyon işi olarak ele alınamaz. İşin esası oldukça mühimdir. Örneğin 2006 ve 2008 yıllarında sosyal güvenlik mevzuatının tek çatı altında toplanması girişiminin yol açtığı facianın vahim sonuçlarını bugün yakından görüyoruz.
Konu çetrefildir. Pandora’nın kutusunu açmaktır. Bu kutu açıldığında işveren ve hükümet tarafının daha fazla esneklik isteyeceği sır değil. Nitekim basına yansıyan haberlerde mevzuatta yer alan esnek çalışma düzenlemelerinin daha da etkin hale getirilmesi gibi bir amacın olduğu anlaşılıyor.
Oysa iş mevzuatı zaten yeterince esnek hale getirilmiştir. Çalışma hayatında asıl ihtiyaç kanunları tekleştirmek ve esnekleştirmek değildir. Kanunlarda uluslararası çalışma standartları açısından yapılması gereken değişiklikler vardır. İş güvencesi başta olmak üzere uluslararası normlara aykırı çok sayıda düzenleme vardır. Ancak bunlar kanunların şu anki halinde de yapılabilir. Yeter ki niyet işçi yararı olsun!
Yapılmak istenen birleştirme adı altında esnek çalışmayı daha da yaygınlaştırmak ve bu arada da işçilere birkaç sus payı vermektir. Zaten bu amaç da gizlenmiyor. Sendikalar yıllardır iş mevzuatının daha da esnetilmesine karşı çıkıyor. Şimdi birleştirme adı altında allem edip kallem edip yeni esnek çalışma biçimleri mevzuata sokulmak isteniyor.
Henüz kamuoyuna yansıtan bir taslak olmadığı halde nasıl bu kadar iddialı konuşabiliyorum? Birincisi bu iktidarım müktesebatını biliyoruz. Şu ana kadar çalışma mevzuatında yapılan değişikliklerden hayırlı bir sonuç çıkmadı. Gerek bireysel gerek toplu iş mevzuatı ve gerekse sosyal güvenlik mevzuatındaki değişiklikler evrensel ilkeler dikkate alınmadan, sermayenin ve neoliberal zihniyetin gereği olarak yapıldı. Bunun için onlarca örnek verebilirim. Buna ilişkin yazılar arşivde duruyor. Ancak bu kez çok daha somut bir kanıtım var. İş mevzuatı değişiklikleri saha esnek ve kuralsız bir çalışma hayatı amacına dönüktür.
2024-2026 dönemi Orta Vadeli Programında bu niyet takvime bağlanmış şekilde yazılmış durumda. Orta Vadeli Programda 2024 ve 2025 yıllarında çalışma hayatının çeşitli alanlarında esnekliği artırmaya dönük yasal düzenleme hedefleri açıkça yer alıyor. Yine aynı programda 2024 sonuna kadar tamamlayıcı emeklilik sisteminin (TES) kurulacağı hedefi de var. TES’in kıdem tazminatının fona aktarılması yoluyla yapılacağı biliniyor. Tek iş kanunu gündeme gelirken 1475 sayılı eski İş Kanununun yürürlükteki tek maddesi olan kıdem tazminatı da pekala gündeme gelecektir.
Farklı kanunların tek kanun çatısı altında birleştirilmesi girişimi günün sonunda büyük ihtimalle işçilerin aleyhine sonuçlanacak bir girişim olacak. Çalışma hayatının asıl gündemi iş kanunlarını tekleştirmek değildir. Tek iş kanunu yapay bir gündemdir. Sendikaların böyle bir talebi yoktur.
YÖNTEM HUKUKSUZDUR
Tek iş kanunu dayatmasının esası kadar yürütüş yöntemi de sorunludur ve hukuksuzdur. Tek iş kanununa ilişkin yapay gündemin ve girişimin Hukuk Politikaları Kurulu (HPK) tarafından yürütüldüğü görülüyor.
Her şeyden önce iş kanunlarının kökten değiştirilmesi, birleştirilmesi vb. konular HPK’nin görevi değildir. Kurullar Cumhurbaşkanlığı bünyesinde idari nitelikli danışsal birimlerdir. Kurulların görevi Cumhurbaşkanına görüş sunmak, öneriler geliştirmek ve rapor sunmak şeklinde tarif edilmektedir. 1 nolu CB kararnamesine göre HPK hukuk sisteminin iyileştirilmesi ve mevzuatın güncellenmesine yönelik reform önerilerinde bulunabilir. Ancak HPK kendisini sosyal tarafların ve kanuni düzenlemelerin yerine koyarak çalışma yapamaz.
Çalışma hayatına ilişkin mevzuat değişiklikleri için İş Kanunu’nun 114. maddesiyle münhasıran Üçlü Danışma Kurulu (ÜDK) oluşturulmuştur. ÜDK hükümet ve işçi ve işveren tepe örgütlerinin bir araya geldiği bir sosyal diyalog zeminidir. Kanun değişikliklerinin tartışılacağı ve görüşüleceği yer burasıdır. Çalışma hayatı mevzuatının tartışılma ve değiştirilme zemini HPK değil Üçlü Danışma Kuruludur. Kanunla kurulu ÜDK’nin çalışma yönetmeliğine göre çalışma hayatı ile ilgili mevzuat değişiklikleri konusunda görüş oluşturmak bu kurulun görevidir.
İş Kanunu gerekçesine bakıldığında ÜDK’nin Türkiye tarafından 1993 yılında onaylanan ILO’nun 144. Sayılı Üçlü Danışma Sözleşmesinin gereği olarak oluşturulduğu görülecektir. 144 sayılı Sözleşme Anayasanın 90. maddesi gereği iç hukuka da üstündür ve uyulması zorunlu bir düzenlemedir. 144 sayılı Sözleşmeye göre çalışma hayatındaki düzenlemeler hükümet tarafından tek başına değil sosyal taraflarla etkin bir danışma mekanizması yürütülerek, sosyal taraflar ve hükümet arasında müzakere edilerek yapılabilir. Çalışma yasaları değişikliğinde 144 sayılı Sözleşme ilkeleri esas alınmalıdır. Çalışma hayatına ilişkin değişiklikler ÜDK’de müzakere edilmeli ve sosyal taraflar arasında çözüme bağlanmalıdır.
Hukuk Politikaları Kurulu (HPK) isterse elbette ÜDK’ye veya Cumhurbaşkanına öneride bulunabilir ama kendisini kanunla düzenlenmiş bir kurulun yerine koyamaz. HPK de diğer politika kurulları da Anayasa ve yasa ile değil Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulmuş ve yürütmeye bağlı istişari nitelikli birimlerdir.
Oysa Anayasa’nın 104. maddesine göre “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.” İdari ve danışsal nitelikli bir kurulun kanunla tanımlanmış bir kurulun yerine geçmesi söz konusu olamaz.
ANAYASAL VE YASAL ORGANLAR ÇALIŞTIRILMIYOR
Ancak ÜDK maalesef diğer sosyal diyalog mekanizmaları gibi gereğince işletilmiyor. Hatta mevzuat gereği yılda üç kez yapması gereken toplantılarını dahi yapamıyor. Çalışma hayatı ve sosyal politika alanında yapılacak yasal düzenlemeler için Anayasa ve yasalarla münhasıran düzenlenmiş kurul ve organlar vardır.
2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile (166. Madde) ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında Cumhurbaşkanına istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kuruldu. Daha önce kanuna dayanan Konsey Anayasal bir organ haline getirildi. Ancak bu Anayasal organ 2009 yılından bu yana 15 yıldır toplanmıyor. Fiilen lağvedildi. Yine yılda en az bir kez toplanması gereken Çalışma Meclisi var. Geçmişte yasa değişiklikleri konusunda önemli işlevleri olan bir organdı. Çalışma Meclisi de fiilen ortadan kaldırıldı.
Çalışma hayatına ilişkin mevzuat değişikliklerinin ele alınacağı Anayasal yasal organlar, ulusal ve uluslararası kurallar ve teamül varken -bunları yok sayıp- idari nitelikli danışsal bir kurulun kendi yetkisinde olmayan bir konuda sosyal tarafları ve anayasal ve yasal organları yok sayarak hareket etmesi kabul edilemez. Elbette bir hazırlık yapabilirler. Bu hazırlıklarını sunacakları yer ise sosyal tarafların içinde yer alacakları anayasal ve yasal organlardır. Herkes anayasaya ve yasalara saygılı olacak!
23 Ekim 2023’te toplanan ÜDK’de çalışma yasalarında değişiklik yapılması talebi sendikalar tarafından gündeme getirilmiş ve bu konuda bir çalışma yürütülmesi konusunda fikir birliği oluşmuştu. Şimdi HPK’nin bu irade yokmuş gibi kendi başına hareket etmesi kabul edilemez. Çalışma yasalarındaki değişiklik tartışmalarının doğal ve yasal adresi Üçlü Danışma Kuruludur. HPK kendini Üçlü Danışma Kurulunun yerine koyarak ve kendisine münhasıran tanınmamış bir yetkiyle tek başına iş mevzuatını değiştirme işine soyunamaz. Böyle bir girişim hukuksuz olacağı kadar, çalışma hayatı ve endüstri ilişkilerine dair evrensel ilkelerin, Anayasal ve yasal kurallar ile ILO normlarının hiçe sayılması olacaktır.
Konunun işçi tarafı açısından muhatapları olan TÜK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK’in bu yapay gündeme karşı olduklarını biliyorum. Çalışma yasaların değiştirilmesinin zemini Üçlü Danışma Kurulu ve TBMM’dir. Aksi halde Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var!