- Devrimci Analizler
Devrim, kurulu düzenin devrilmesi ve yerine farklı bir sistemin gelmesi, toplumsal düzenin bir tekerleğin dönüşü gibi alt üst olmasıdır. Devrim, yeni bir toplum yaratma stratejisidir.[1] Demokratik sosyalizm[2] ile reformcu sola[3] göre toplumun kökten değişmesi zorunlu olmakla birlikte bu iş toplumun bilinç ve davranış değişikliğinin artırılmasıyla gerçekleşir, şok edici değişimler toplumlarda devrimi hazım problemi yaratacağı için karşı devrimcileri[4] güçlendirir. Devrim örgütlü devrimcilerin önderliğinde gerçekleşir. Bu nedenle Lenin de Rusya Sosyal Demokrat Partisi’ni etkin ve radikal[5] bir karaktere dönüştürerek devrime giden yolları döşedi.
Statükoyu değiştirmek isteyen her değişimci, koşulları okuyarak devrim, evrim ve reform[6] arasında sürekli gelgit yaşar. Bir devrimci için devrime evrimsel dönüşümlerle gidilebileceği gibi keskin bir devrimden sonra evrimsel dönüşümler de yapılabilir veya evrime hiç gerek duymadan devrimin gereği olarak hızlı biçimde devrimin kurumları oluşturulabilir. Evrimsel dönüşümü savunanlara göre yozlaşmanın faturasını yaşarak görenler, devrimci bakışa doğal yoldan hazırlanacağı için bir devrimin alt yapısı oluşur, yoksa jakoben[7] bir devrim gerçekleşirse karşı devrim ortamı doğar.
Reformcuların sosyal, ekonomik, hukûkî, askerî, tarımsal ve politik yapının aşama aşama düzeltileceği tezi sosyalist devrimcilerin büyük çoğunluğunu iknâ etmez. Sosyalist devrimciler, reformları köklü değişim ve dönüşümler sağlayan kalıcı çözümler üretmemekle suçlar. Devrim, eski kurumların kaldırılıp yerine yenilerinin konmasını gerektirir. Değişimin reform düzeyinde kalmasını savunan reformcular ise reformu kökten değişim baskısını önleyen gaz alıcı bir eylem olarak görürler. Bu yaklaşım ise devrimcilikle zaten çelişir.[8]
Komünist devrim, sınıf bilincine ulaşmış işçi ve emekçi sınıfların parti, dernek, vakıf ve sendika gibi örgütlerlerle organize olup zengin-yoksul, parton-işçi, ağa-maraba, efendi-köle çelişkisini kaldıraracak köklü ve kesin bir dönüşüm gerçekleştirme hedefidir. Komünist devrimciler, bu yüzden feodal toplum düzeninin[9] tamamen ortadan kaldırılarak ve burjuva düzeninin bütünüyle yok edilerek eşit yaşam haklarından mahrum edilen emekçilerin zihinsel, politik ve ekonomik yönden özgürleşmesini savunur. Engels, Fransa için politik bir devrim bilinci ve İngiltere için işçi hareketine bağlı bir devrim bilinci oluşması gerektiğini belirtirken Almanya için öncelikle felsefî devrimin gerçekleşmesi gerektiğini vurgular. Böylece devrimcinin toplumsal algı ve dinamikleri öncelemesi gerektiğini belirtir.[10]
Kapitalizmin refah devleti hedefi propagandası ve sendikal özgürlükleri kabul etmesi Marksistlere göre kapitalizme hayat öpücüğü olmaktadır. Marksistler, devrimin kansız ve çatışmasız olmasının imkânsız olduğunu, çünkü kurulu düzenin koruyucularının mutlaka silahlı mücadeleye girişeceğini belirtir. Bu sebeple Marksistler devrimcinin silahlı mücadele yöntemine de hazır olması gerektiğini vurgular.
Anarşist devrimciler[11] ile Marksistler arasında devrim sürecinde eski kurumların sürdürülmesi, derhal kaldırılması veya aşamalı biçimde değiştirilemesi konusunda bir fikir birliği yoktur. Anarşist Bakunin, eski kurumlar kaldığı sürece eski hiyerarşik anlayışların süreceğini, bu sebeple eski kurumların derhal kökten kaldırılması gerektiğini savunur. Kimi sosyalistler ise eski kurumları şiddet yoluyla baskılamanın özgür bir ortam değil, eskiyi aratacak bir özlem doğurma tehlikesini belirtir ve devrimin ardından evrimsel sürece geçilmesi gerektiğini savunur.[12]
- Devrimci Tanrı
Tanrı’yı devrimci, laik ve demokrat olarak nitelerken Kur’ân’daki dil, üslup ve diyalogları dikkate alarak bir sınıflama yapıyorum. Kur’ân’da Tanrı-Muhammed diyaloğu çok geçmekte. Tanrı, Muhammed’e sürekli “De, söyle, konuş, duyur.” gibi emir kipleriyle seslenmekte; hukûk, gelenek, âile, ticaret, mülkiyet, köle, kadın, özgürlük, barış, güven, dayanışma, paylaşım, konuşma, direniş ve savaş konularında yön vermektedir. Ancak bu tür bir üslupta Tanrı ile kastedilenin vicdânın sesi, iç ses, sağduyunun yönlendirmesi veya özgür ve bağımsız aklın adâlet duygusuyla birleşip dile gelmesi olduğu konusunda tartışmalar da var. Bu diyalogda kimine göre evrenin yaratıcısı Tanrı ile Muhammed doğrudan konuşmakta, kimine göre bu tarz bir anlatım biçiminde Allâh ile adlandırılan üst değerlerin diyalog üslubuyla ve etkileyici bir dille söylenmesidir. Tıpkı Kâbe’nin Tanrı evi olarak nitelenmesinde Tanrı ile kastedilenin toplum ve kamu olması, Kâbe’nin kimseye ait bir mülkiyet olmadığının belirtilmesi gibi. Çünkü Kur’ân’ın indiği çağlarda Allâh’ın dağı, Allâh’ın havası, Allâh’ın evi denildiğinde kimseye ait olmayan, birinin özel mülkü olmayan dağ, hava ve ev kastedilirdi. Bir şeyin Tanrı’ya ait olması, hiç kimseye ait olmaması demek olduğundan bu tamlama kamu mülkiyetini, ortak mülkiyeti kastederdi. Bu bağlamda konuşan Tanrı’nın herkesin içindeki vicdânın sesi, herkesin iç sesi, herkesin adâlet duygusu, herkesin özgür ve ön yargısız saf aklında var olan gerçeklik olduğu tezi de yabana atılamaz. İster öyle ister böyle; teolojik kabuller bir yana bırakılıp insan yaşamına dokunan, ezilenleri ayağa kaldıran, sosyal adâlet ve kıstı[13] inşâ eden bir devrim her şeyden daha kıymetlidir.
Kur’ân’da Tanrı kelimesi merkezî bir yer tuttuğu için[14] dinleyicilerin önünde konuşan Muhammed olsa da konuşmanın kaynağının Tanrı olduğu inancı vardır. Bu inancı sorgulamayı bir yana bırakarak Tanrı’nın tüm zamanları içine alan ideolojisinin ne olduğunu irdelememiz lazım. Laiklik, demokrasi, devrim, ihtilâl, inkılâp, revolution, theos ve teo gibi kelimelerin tarihsel yakıştırma olduğunu düşündüğümüzde işin özünü tespit etmemiz ve adlandırmalara takılmamamız gerekir. Tanrı’nın sosyalist ve komünal ilkeleri önemsediğini başka yazılarımda ara ara işlemiştim, ancak bundan sonraki yazılarımda Tanrı’nın modern zamanlara ait kavramlara yaklaşımını irdeleyeceğim.
Devrimin belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişim; bir politik düzenin siyâsî, ekonomik ve sosyal yapısındaki ânî düzen değişikliği yahut zor kullanılarak yapılan köklü değişim olduğundan bahsetmiştim. Devrimci; hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik yapan kimsedir. Halk genelde devrimciyi ihtilalci, inkılâpçı olarak bilir.[15] Vicdân elçisi Muhammed’in Mekke direnişi ve Medîne devrimine baktığımızda Muhammed oldukça hızlı, iknâ edici, mevcuttan yararlanan, sosyal ve psikolojik desteklerle insanları etrafına toplayan, iç mücadeleleri kardeşlik hukûku ile dengeleyen, özgürlük, dayanışma ve eşitliğe giden yolların önündeki çöpleri temizleyen bir davranışlar bütünü ile devrimini gerçekleştirmiştir. Tüm bunları hayata geçirirken Kur’ân’a verdiği Tanrısal karizma üzerinden toplumu iknâ etmeye çalışmıştır. Gerçi buna rağmen “Bize eskilerin masallarını anlatıp durma, efsanelere karnımız tok.”[16] diyenler olmuşsa da vicdân elçisi Muhammed ezilenleri öncelediği için sesi yankı bulmuştur.
- Kur’ân’ın Devrimci Çağrıları
Kur’ân, devrimi aşamalarıyla ele alır. Kur’ân’da toplumun diriliş, uyanış ve bilinçlenme sürecine ba’s; rüzgâr estirme, kamuoyu oluşturma aşamasına rîh; mitingler, toplantılar ve platform ortamları yaratmaya haşir; direniş eylemleri sırasında çevreye yayılmaya, sağa sola dağılmaya hurûc; direnişe geçme ve zulme karşı isyanı başlatmaya kıyâmet; çığlıkların yükselmesiyle ezenler ve onların yamağı olan eziklere karşı ezilenlerin yürüttüğü her türlü çatışma ortamına sayha; tüm bu aşamaların gerçekleştiği süreçte bir ileri adım olarak yeni soluklarla hayata dönme, destekler ile güçlenme sürecine sûr; alt ve üstün, zengin ile yoksulun, yöneten ve yönetilenin, ezen ile ezilenin yer değiştirdiği devrimin gerçekleşme gününe tûfân denir.[17]
Kur’ân devrimci ilkelerini yoruma gerek duymayacak biçimde şöyle ortaya koymuştur:
Her türlü haksızlığa karşı protest duruş sergile;[18] ezilen ve yoksullaşan sınıfların derin bir vadi ortasında yaktığı ateşin içinde kalan baskıcı ve yağmacı zalimleri yakan ateşe odun at;[19] insanların ümitlerini kıran, hayallerini boğan eşitsizlik, sınıflaşma, kölelik, cinsiyetçilik, kavmiyetçilik gibi kötülüklere karşı mücâdeleden hiç vazgeçmeden sürekli iyi günlerin geleceği müjdesiyle insanları motive et;[20] kötülük yapanları başlarına gelecek kötü günler konusunda uyar;[21] siyasal ve hukûksal güçlerin, tek bir güç merkezinde birikmesine karşı çıkıp bu güçlerin farklı merkezlere dağıtılmasını sağla;[22] zulümler karşısında susan pasif zalim olmayı reddet;[23] baskı, dayatma, karartma yöntemleriyle ideoloji,[24] inanç, inançsızlık, yaşam biçimi ve algı[25] yerleştirmek isteyen yönetimlere direnenleri destekle;[26] sermâyeye tapan, çıkarları peşinde koşan, mülkiyeti putlaştıran ve verdikleri sözlerden dönenler ile mücâdele et;[27] siyasal ve ekonomik güç ilişkilerini kamunun çıkarlarına göre ayarla;[28] zenginlik, kariyer, makam ve konfor şımarıklığı sergileyenler ile savaş;[29] yeryüzünün tüm ezilenlerine din, mezhep, tercih ve ideoloji ayrımı yapmadan sahip çık.[30]
Kur’ân, devrimci misyonun kime karşı olacağına dair bir yol haritası çizerken şunları söylemiştir:
Ezenlerle işbirliği yapan ezik işbirlikçilerle mücâdele et,[31] kalemini satan aydın sınıfıyla çarpış;[32] vicdânî değer, işaret, belge ve kanıtlar taşımasıyla insanlığın iyiliğine olan yasaları kariyer, konfor, makam ve zenginlik elde etmek için görmezden gelenlerle mücâdele et;[33] üst sınıfların sömürü düzenine karşı isyan et;[34] servet ve sermâye tekeli kuran düzenlere ve bu düzenleri ayakta tutanlara karşı başkaldır;[35] baskı yaparak insanları aşağılayan, herkesi kendine zorla boyun eğdiren zorba, zorbalık ve zorba sistemle mücâdele et,[36] hiç bitmeyecek bir iktidâr için çabalayan kimselere karşı baş eğme.[37]
- Devrimci Muhammed
Anarşist, sosyalist ve komünist devrimcilerin devrim ve eylem bilinci oluşturma ortamı yaratma hareketleri gibi Mekke’de vicdân devrimi yaratan; Medîne’de ise politik, hukûksal, tarımsal, eğitimsel, askerî, etik ve mülkiyet ilişkilerini içeren bir devrim gerçekleştirme peşine düşen önder Muhammed, koşullara göre toplumu olgunlaştırarak devrim yolunda ilerledi. Kur’ân’ın Mekke’deki sert itiraz dilinin Medîne’de uygulamaya dönük evrimsel bir dile dönüşümesi hem evrimsel dönüşümün hem de devrimci değişimin birlikte ve koşullara göre kullanılması gerektiğini gösterir.
Devrim elçisi Muhammed açısından bakıldığında bir yandan korkunun hâkim olduğu öte yandan geleneklerin güçlü biçimde yaşatıldığı bir toplumda kölelik, kadın sömürüsü, haksız mülkiyet ilişkileri, servet sahiplerinin zulmü, yaygın yoksulluk, açlık, talancılık ve gaspçılık ile mücadele edilirken devrim bilinci olmayan, ancak çareler arayan zayıf grupları harekete geçirmek için hem teorik bilgilendirmeler (âyetler) hem de eylemci kadrolar oluşturmak (ilk halka sahabeler) bir zorunluluktu. Erkam’ın evini örgütün iletişim merkezi yapan vicdân elçisi Muhammed, tüm sosyal, kültürel ve ticarî ortamlara katılarak bilgi ve bilinç oluşturma çabalarına girişmiş; özellikle ezilen alt düzeyli kabîleler ile köleler üzerinde stratejiler oluşturmuştur. Vicdân elçisi Muhammed’in her adımına karşı statükonun sahipleri askerî, politik, sermâyeci ve kabileci olanaklarla karşı çıkmışlar; ama silahlı mücadele dahil olmak üzere gerekli yöntemleri gereken koşullarda kullanmaktan çekinmeyen Muhammedî başkaldırı ezilenlerin devrimini gerçekleştirmiştir. Her devrim sürecinde hainler, sonradan karşı tarafa geçenler, satın alınanlar[38] olduğu gibi Muhammedî yoldaşlığın inşâ ettiği eşitlik, barış ve güven devrimi sürecinde de benzer olgular yaşanmıştır.
devam edecek…
___________________________________________________________
[1] Strateji: Bir hedefe varmak için uygulanan yöntemlerin tümü, bir savaşta zafer kazanmak için askerî kuvvetleri uygun biçimde kullanma.
[2] Demokratik Sosyalizm: Bireysel özgürlüğü destekleyen ve kim olduklarına ya da gelirlerinin ne olduğuna bakılmaksızın herkesin güçlenmesi için gerekli koşulları sağlayan, demokratik ve hesap verebilir bir yönetim.
[3] Reformcu Sol: Toplumun temel ekonomik ilişkileri ve politik yapısını kademeli artan demokratik ilerlemenin sağlayacağını iddiâ eden sol görüştür. Bu tez altyapıyı değiştirmek için devrimin şart olduğu yönündeki devrimci anlayışın karşısındaki antitezdir.
[4] Karşı(t) Devrim: Bir devrimi yıkmayı ve sonuçlarını yok etmeyi amaçlayan karşıt hareket.
[5] Radikal: Kökten, köklü, cezrî. (Radikalizm: Kökten değişme/değiştirme hareketi, köktencilik, cezriye, cezrîlik.)
[6] Re-Form: Yeniden biçimleme, yeni elbise giydirme, şekil değiştirme. Eskilerin biçimsel olarak kalmasını, ancak kurumların içeriğinde aşamalı bir dönüşüme gidilmesini savunma.
[7] Jakoben: Tepeden inmeci, halka rağmen halk için devrim girişiminde bulunan, seçkin azınlığın devrimcisi, devrimci demokrat, tepeden inmeci, devrimi dayatan. (Fransız Devrimi’nin önde gelen kişilerinden Robespierre ve arkadaşlarının içinde bulunduğu ünlü siyasal topluluğun adıdır.)
[8] Martin Parker, Valérie Fournier, Patrick Reedy, Alternatifler Sözlüğü, Devrim mad., çev. Emine Ayhan, Bülent Doğan, NTV Yayınları, İstanbul, 2010.
[9] Feodal Toplum: Kapitalizm öncesinde Batı ve Orta Avrupa’da toprak köleliğine dayanan; toprak sahibinin (senyör, toprak ağası) politik, ekonomik, hukuki ve askerî alanlarda çalışanlarına hükmettiği toplum düzeni.
[10] Georges Labica, Gérard Bensussan, Marksizm Sözlüğü, Devrim mad., çev. Volkan Yalçıntoklu, Yordam Kitap, İstanbul, 2016.
[11] An-Arşi: Anarşizm, her koşulda yöneten-yönetilen ilişkisini reddetme, gönüllü etkileşim ve öz-yönetimi savunma, özgürlük ve oto-nomi ile karakterize edilen bir toplumu arzulama, özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu hedefleme; bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini benimsemedir. Bu sebeple anarşizm geleneksel siyasete karşı olmayı, parlamentoyu halkın iktidarı olmayan sahte bir kurum saymayı, parti düzenini halkları parçalayan bir araç görmeyi ve bu yüzden oy vermemeyi tercih etmektir. Anarşizm devletsiz ve gönüllülüğe dayanan bir toplumun nasıl işleyeceği konusunda görüşler ortaya koymadır. Birbirinden oldukça farklı anarşist ekoller vardır. Örneğin Hristiyan anarşistler, sadece İsa’nın öğretilerinde somutlaşan Tanrı’ya karşı sorumlu olduklarını, tek gerçek otorite kaynağının Tanrı olduğunu (Kiliseye başkaldırırlar.) kabul eden ve savunan anarşistlerdir. Çoğu Hristiyan anarşist pasifisttir, savaş ve şiddeti reddeder. İngiltere’de anarşizmin babası sayılan Godwin İsa’nın öğretisini örnek alan bir anarşisttir. Hristiyan anarşizmi dendiğinde akla ilk gelen Tolstoy “İnsanlar Tanrı’nın çocukları olduklarını anlayabilseydi ortada ne düşman ne köle kalırdı. Bu durumda devlete ve onun zararlı kurumlarına ihtiyaç kalmazdı.” diyerek Hristiyan anarşizmini özetler. Hristiyan anarşistler, Tanrı Krallığının başta devlet denilen kurumlar olmak üzere tüm otoritelerin reddedilerek kurulacağını savunur. Pek çok anarşizm türü vardır. Örneğin Bakunin, eylemlerine savunmacı şiddet diyen ve suikastlerle düzeni sarsmayı öngören devrimci bir anarşizmi; Kropotkin evrimci, Tolstoy pasifist, Gandhi boykotçu, Proudhon kooperatifçi anarşizmi savunur. “Mülkiyet hırsızlıktır.” diyen Proudhon ekonomik ve politik gücü elinde tutan ve bunu halka karşı kullanan düzenin halkın emek ve gücünü çaldığını düşünür. Bakunin benzeri Hristiyan olmayan anarşistler ise felsefi derinlikleriyle Hristiyan anarşistlerden çok öndedir. İngiliz anarşist düşünür Blake otoriteyi başlıca adaletsizlik kaynağı olarak görür, hiçbir yasanın tüm durumları kapsayamayacağını söyler ve tüm insanlar için tek bir yasanın çıkmasını da saçma bulur. Bu düşüncesini “Aslan ve öküz için tek yasa çıkarılması zulümdür.” diye özetler. Bireyci anarşistler; devleti, vergiyi, askerliği ve polisliği reddeder. Bu sebeple Bolşevik devrimine de karşıdır. Onlar kendi kendine işleyen bir etik düzeninin yasasız ve devletsiz işleyebileceğini, yerel toplulukların doğrudan dayanışma ile devlet, sermaye ve kiliseye karşı özgürlüklerini kazanacağını savunur. Anarşist komünistler, kolektif üretim araçlarına sahip öz-yönetimli komünlerden oluşan ve doğrudan demokrasinin işlediği, diğer komünlerle federasyon ilişkisinin uygulandığı bir toplumun en özgür toplumsal örgütleme olduğunu savunur. Anarko komünist Kropotkin, “Evler, toprak ve fabrikalar artık özel mülkiyet olmayacak, komüne veya ulusa ait olacak.” diyerek ortak mülkiyeti savunur. Kollektivist anarşistler üretim araçlarının her türlü özel mülkiyetine karşı olup mülkiyetin kolektifleştirilmesini savunurken ücretlendirmenin çalışma zamanına göre belirlenmesini isterler. Marksistler, anarşist düşüncenin küçük burjuva ideolojisi olduğunu düşünerek karşı çıkar. Engels, “Otorite Üzerine” adlı makalesinde, her türlü otoriteyi reddeden Bakunincilerin görüşlerini sert dille eleştirir ve devleti yaratan toplumsal ilişkileri kaldırmadan devleti kaldırmaktan söz eden anarşist düşünceyi bilim dışı, karşı devrimci ve hatta ihanet içerisinde olmakla suçlar. Lenin de burjuva devrimlerine karşı proleter devrimin gerçekleşmesi için devlet otoritesinin olması gerektiğini savunur ve anarşistlere karşı çıkar. (Şenel, A. (2014). Siyasal Düşünceler Tarihi. Bilim ve Sanat Yayınları; Belgin Büyükbuğa Tarhan (2018). Anarko Kapitalizm Üzerine İkinci İnceleme: Piyasa Anarşizminde Güvenlik ve Hukuk Hizmetleri. Liberal Düşünce Dergisi, 23(89), 101−121. www.dergipark.org.tr; Foti Benlisoy (2015). Anarşizm: Gönüllü düzene övgü. İçinde H. B. Örs (Der.), 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler (ss. 351−411). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları; Barış Soydan (2014). Türkiye’de Anarşizm: Yüzyıllık gecikme, İletişim Yayınları.)
[12] Martin Parker, Valérie Fournier, Patrick Reedy, Alternatifler Sözlüğü, Devrim mad., çev. Emine Ayhan, Bülent Doğan, NTV Yayınları, İstanbul, 2010.
[13] Kıst: Hak edilen şeyi hak edilen oranda hak edene verme. (Kıst sırasında hiç kimseyi ayırmadan herkese eşit davranmaya, kimseye torpil yapmamaya adâlet denir.)
[14] Allâh (Tanrı) kelimesi Kur’ân’da 2.699 kez geçer.
[15] TDK Sözlük, Devrim mad.; Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Devrim mad.
[16] En’âm, 25/Esâtîru’l-Evvelîn
[17] Lokman, 28; Sebe, 12; Haşir, 2; Tövbe, 46; Kıyamet, 1; Abese, 33; Tâhâ, 102; Ankebût, 14.
[18] Âl-i İmrân, 3/Lâ (hâyır, olamaz, asla)
[19] Bakara 119/Ve lâ-tus’elu ‘an ashâbi’l cahîym(i)
[20] Bakara, 119; Ahzâb, 21.
[21] Bakara, 119; Ahzâb, 21.
[22] Âl-i İmrân, 140/İn yemses-kum garhun fegad messe’l-gavme garhun mislu-hu ve tilke’l-eyyâmu nudâvilu-hê beyne’n-nâs(i)
[23] Hûd, 113/Ve lâ-terkenû ile’l-lezîne zalemû fe-temesse-kumu’n-nâr(u)
[24] İdeo-loji: Bir kişi, kurum, ülke ve sınıfın davranışlarına yön veren siyasi, hukukî, bilimsel, felsefi, dinsel ve estetik düşünceler toplamı.(Fikir, inanç ve değerleri üreten süreçtir ve gerçek bilginin önünde duran bir engeldir.)
[25] Algı: Beş duyu organı tarafından fark edilenlerin kavranması ve yorumlanması. Haşhaş kozasını çizerek haşhaştan alınan süt, afyon sütü.
[26] Şûrâ, 41/Ve lemeni’n-tesera ba’de zulmi-hî fe-ulâike mâ ‘aley-him min sebîyl(in)
[27] Bakara, 62.
[28] Zümer, 6/Lehu’l-mülk(ü)
[29] Sebe, 34/Mutrefû-hê
[30] Nisâ, 75/Ve mâ le-kum lâ-tugâtilûne fî sebîli’l-lâhi ve’l-mustaz’afîne mine’r-ricâli ve’n-nisâi ve’l-vildâni’l-lezîne yegûlûne rabbenâ ehric-nâ min hêzi-hi’l-garyeti’z-zâlimi ehlu-hê ve ce’alle-nâ min ledun-ke veliyyen ve ce’alle-nâ min ledun-ke nasîr(an)
[31] Sebe, 31/Yegûlu’l-lezîne’stuz’ifû li’l-lezîne’s-tekberû lev lâ entum le-kunnâ mu’minîn(e)
[32] Tövbe, 31.
[33] Mâide, 44/Ve lâ-teşterû bi-âyâtî semenen galîl(en)
[34] Fecr, 21/Kellâ izâ dukketi’l-arzu dekkân dekkân
[35] Tövbe 34/Ve’l-lezîne yenkizûne’z-zehebe ve’l-fizzate ve lâ-yunfigûne-hê
[36] Mâide, 22.
[37] Tâhâ, 120.
[38] Bunlara o günkü dünyada münâfık dendi.