NOT: 4– Doğu ülkelerindeki yönetimlerde, özellikle de Dışişleri, İçişleri, Kültür, Ekonomi, Savunma bakanlığında, bakan ve bakanlık yöneticileri bu kitabı en azından benim kadar ciddi bir şekilde okumalılar. İlgili okullarda Ders Kitabı olarak okutulmalı ve okuyanlar görevlerinde yükselme ve göreve devam etme sınavına çekilmelidirler.
“Doğu’yu bilmeyen hiç kimse Doğu’da her şeyin nasıl da birbirine bağlı olduğunun farkına varamaz. Abartısız bir sapma: İngiliz misyonu Kabil kapılarından geri çevrilseydi, İngiliz turistler Şam sokaklarında biraz zor gezinirlerdi.”241
“Şarklı insan öncelikle bir şarklıydı, insanlığı ikincildi.” 241
“Kanımca Smith, uzman –olarak- Beyaz Adamı modern Şark’a bağlayan düşünsel zincirde can alıcı bir halkaydı. Smith olmasaydı, Lawrence, Hogarth, Bell ve diğerleri tarafından Şark uzmanlığı diye sunulan hikmet numunelerinin hiçbiri ortaya çıkamazdı” 247
“İlk Şarkiyatçılık kongresi 1873’te Paris’te düzenlenmişti: kongrelerin neredeyse daha başlangıcından itibaren, diğer araştırmacılar genel olarak Sami mütehassısları ile İslâm mütehassıslarının düşünsel geriliklerini açıkça görmüşlerdi.” 273
“İslam Fransız ilişkilerinde de çok önemli bir şahsiyetti Massignon. İslâm dünyasına yalnızca araştırmacılık aracılığıyla değil, bu dünyanın tüm etkinliklerine kendini adama yoluyla da nüfuz edebileceğine inanan tutkulu bir insandı: bunların en önemlilerinden biri, İslâm’ın etki alanında kalan Doğu Hıristiyanlığıydı. – Massignon, Doğu Hıristiyanlığının alt kollarından biri olan Badaliya Cemiyetini hararetle desteklemişti.”279
“Massignon, Hz. İbrahim’in soyundan türeyen üç İbrani kökenli dini hareket noktası edindi: bunlardan biri olan İslam, Hz. İsmail’in dinidir, Hz. İshak’a verilen vaadin dışında kalmış bir halkın tektanrıcılığıdır.” 280
“ Massignon, Batı ile Doğu arasındaki farklılığın özünde, modernlik ile eski gelenek arasındaki farklılığın yattığını ima etmektedir. … Massignon’un Doğu-Batı karşılaşması tasavvuru, Doğu’yu istila etmesinden, sömürgeciliğinden, İslâm’a yönelik amansız saldırılarından ötürü Batı’ya büyük bir sorumluluk payı biçiyordu. Massignon, Müslüman uygarlığının yanında saf tutan yılmaz bir savaşçıydı; 1948’den sonraki sayısız denemesi ile mektubu da, Abba Ebban’ın deyişine başvurarak sözünü esirgemeksizin İsrail’in “burjuva sömürgeciliği” diye adlandırdığı şeye karşı Filistinli mültecileri desteklediğinin, Siyonizm karşısında Filistin’deki Arap Müslümanlar ile Hıristiyanların haklarını savunduğunun kanıtıdır.” 282
“Şark’ın Batı için şifa kaynağı sayıldığı tüm bir on dokuzuncu yüzyıl geleneğinin yolunu tutmuştu. Bu gelenek Massignon’da Hıristiyanlıktaki diğerkâmlıkla bir araya geldi.” 283
“Saygınlık, etkinlik bakımından Massignon Fransız şarkiyatçılığında, Gibb de İngiliz-Amerikan Şarkiyatçılığında zirveye ulaşmıştı.” 287
“ “Avrupa uygarlığının bir tamamlayıcısı ve dengeleyicisi” olarak İslâm, modern biçimiyle bile kullanışlı bir nesnedir. Gibb’in modern İslâm’a dair savlarının özü budur. Zira “en güzel tarihsel görünümüyle, Avrupa ile İslâm arasında şu anda olup biten şey, Rönesans’ta suni bir bölünmeye uğramış, ama şimdi karşı konmaz bir güçle birliğini yeniden ilan etmekte olan Batı uygarlığının bir kez daha bütünleşmesidir.”292
“Batı’nın Şark’a dair kurgulamalarının başlangıcından beri Şark’ın yapamadığı şey, kendini temsil etmekti.” 295
“Bugün Arap, Yahudilere musallat olan bir gölge sayılıyor. Araplar ile Yahudilerin Şarklı Samiler olmalarından ötürü, Batılının Şarklı karşısında duyduğu tüm geleneksel, örtük güvensizlikler yüklenebilir bu gölgeye.”299, 300
“Bugün Rus üniversiteleri çok iyi Arapça konuşan insanlar yetiştiriyor. Rusya, insanlara zihinleri aracılığıyla, onların dillerini kullanarak hitap etmenin önemini anladı.” 306
“Cambridge İslâm Tarihi bir din olarak İslâm’ı kökten yanlış kavrayıp yanlış temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda bir tarih olarak kendine dair bütünleştirici bir fikir de taşımaz.”316
“Şarkiyatçının Şarklı karşısında belirlediği çok daha köklü, güçlü bir farklılığı, Şarkiyatçının yazan, Şarklının ise hakkında yazılan olduğunu görüp hesaba katmakla açıklanabilir. Şarklı için biçilen rol edilgenliktir; Şarkiyatçıya biçilen rol ise, gözlemleme, araştırma gücüne ve benzer güçlere sahip olmaktır. … Şarklı sabit, durağan, araştırmaya, hatta kendi hakkında bilgi edinmeye gereksinimi olan bir şey olarak sunulur. Diyalektik ne istenen ne de izin verilen bir şeydir burada. Bir malumat kaynağı (Şarklı) vardır, bir de bilgi kaynağı (Şarkiyatçı); bir yanda bir yazar vardır; öte yanda hakkında bir şeyler yazılmasa atıl kalacak olan bir konu. İkisi arasındaki ilişki tamamıyla bir iktidar meselesidir; bu konuda bir takım imgeler de geliştirilmiştir.” 322
“ “Araplar” arasındaki devrimci faaliyetler, olsa olsa deve yekinmesi kadar önemlidir, olsa olsa hödük hezeyanları kadar dikkate değerdir. Temel şarkiyatçı yazın da aynı ideolojik nedenden ötürü, Arap dünyasında yirminci yüzyılda güçlenen devrimci yükselişi açıklayamaz anlaşılmasını sağlayacak verileri sunamaz.”329
“Lewis, Arapları ve İslâm’ı teşhir etme, küçültme, itibarsızlaştırma tasarısına öylesine saplanıp kalmıştır k, bir araştırmacı ve tarihçi olarak sahip olduğu enerji bile yarı yolda bırakır onu.”330
“Araplar, Müslümanlar ya da Üçüncü ve Dördüncü Dünya hiç mi hiç beklenmedik yollar tutacak olursa, bir Şarkiyatçı çıkıp, bu durumun Şarklıların iflah olmazlığının delili olduğunu, dolayısıyla Şarklılara güvenilmemesi gerektiğini kanıtladığını söyleyebilir; buna şaşmamak gerekir.”335
“Bir zamanlar Doğu’nun düşünsel ufuklarına, itibarları, zenginlikleri sayesinde İngiltere ile Fransa hükmederdi; ama bu konum ABD’ye ait artık.”337
“Benim bu çalışmada nitelediğim haliyle Şarkiyatçılık, siyasal olmayan araştırmacılığın olanaklılığını kuşkulu hale getirmekle kalmaz, araştırmacı ile devlet arasında fazlasıyla yakın ilişkiler kurulmasının tavsiye edilecek bir şey olmadığını da gösterir. Aynı derecede açık olan bir diğer şey de, Şarkiyatçılığı her daim ikna edici bir düşünce türü kılan koşulların süregideceğidir, kanımca: bir bütün olarak bakıldığında oldukça can sıkıcı bu durum bu. Gene de, düşünsel, ideolojik, siyasal bakımdan Şarkiyatçılığın, şimdiye değin olduğu ölçüde karşı durulmaz bir düşünce türü olarak kalmayabileceğini söyleyen akla yatkın bir beklenti var içimde.” 339, 340
“İslâm taraftarlarına göre benim kitabımın erdemi, Şarkiyatçıların yarattığı kötücül tehlikelere dikkati çekmesi, bir biçimde İslâmı Şarkiyatçıların pençesinden kurtarmasıydı.”346
NOT: 5– Kitabı çok titiz bir şekilde okuyan bir okur olarak, 346’ncı sayfadan yaptığım alıntıdaki saptamayı çok doğru ve değerli buluyorum.
“Şarkiyatçılık’ı yazarken, Marx’ın kitabın başında alıntıladığım “Onlar kendilerini temsil edemezler, temsil edilmeleri gerekir” cümlesiyle ima ettiği öznel hakikatin bilincinde olduğumu inkâr etmeyeceğim.”349
“Haklarında yazdığım Şarkiyatçılardan hiçbirinin, okur olarak bir şarklıyı düşündüğünü sanmıyorum. Şarkiyatçılık söylemi, bu söylemin içsel tutarlılığı, katı usulleri merkez kabul edilen Batı’nın okurları, tüketicileri için tasarlanmış hep. Bu durum, yönettikleri ya da inceledikleri Şarkılılardan hazzetmeyen, onlara gönül indirme tavrıyla yaklaşan Lord Cromer gibi kibirli sömürgecileri, Ernest Renan gibi parlak bilginler, Arthur Balfour gibi köklü aristokratlar için olduğu kadar, Mısır tutkunu Gustave Flaubert ve Edward Lane gibi sahiden hayranlık duyduğum insanlar için de geçerlidir. Bunların çeşitli beyanlarına ve Şarkiyatçılararası tartışmalarına kulak misafiri olmaktan belli bir keyif aldığımı, bulgularımı hem Avrupalıların hem de Avrupalı olmayanların bilmesini sağlamış olmaktan ötürü de aynı ölçüde haz duyduğumu itiraf etmeliyim.” 350
“İslam ya da Arap şarkiyatçılığına dair en ilginç sorunlar, öncelikle büyük sir inatla süregiden ortaçağ kalıntılarının bugün aldıkları biçimlerdir, ikinci olarak da Şarkiyatçılık ile onu üreten toplumlar arasındaki bağlantıların tarihi ve sosyolojisidir.” 358
“-Bizzat Lewis gibi- Bunca İslam araş araştırmacısı, her şeye karşın “klasik” İslam kültürünün tarafsız araştırmacı ilgisinin nesnesi olabileceği bahanesinin ardına sığınıp modern Arap ya da İslam halklarına saldırılar yöneltmeyi, gönüllü olarak görevinin bir parçası sayıyor.”359
“Şarkiyatçılık, yüzyıllarca Doğu’yu Batı’dan ayıran kapanmaz bir uçurum olduğuna inanılmış şeylerin yeniden değerlendirilmesi üzerine kurulu bir çalışmadır. Daha önce de söylediğim gibi, amacım farklılığı ortadan kaldırmak değildi; insanlar arasındaki ilişkilerde kültürel farklar gibi ulusal farkların da kurucu bir rol oynadığını kim yadsıyabilir ki? Farklılığın düşmanlığı, donmuş ve şeyleşmiş bir karşıt özler öbeğini, bu şeyler üzerine kurulmuş bir muhalif bilgiler bütününü ima ettiği düşüncesine karşı çıkmaktı amacım. Şarkiyatçılık’ta ulaşmaya çalıştığım şey, nesiller süren düşmanlıkların, savaşın, emperyalist denetimin kışkırtıcısı olan ayrılmaları, çatışmaları kavramanın yeni bir yolunu bulmaktı.” 365, 366
NOT: 6– Ben Şarkiyatçı değilim, Vatanım itibarıyla Şarklıyım, aslında Edward W. Said bu yönüyle benim gibi. O, Doğu ve Batı’yı okuyarak bu iki bölge insanlarının neden ayrı ve karşıt durduklarını, ayrıca aralarında neden düşmanlık icat ettiklerini anlamaya, kavramaya ve de bu kısır döngüden nasıl çıkılır konusuna bir çare arıyor. Evet, bu çok değerli bir çabadır, savaş yerine barışa çalışmak bir erdemdir, yiğitliktir; adalete, eşitliğe, iki tarafın da birincil insan olduğunu anlayıp kavramaktır. Yazarın “insan” konusundaki bu hassasiyetine gıpta ediyor ve onu tebrik ediyorum… 365, 366 sayfalardan yaptığım alıntı bana bunları hatırlattı ve beni heyecanlandırdı. Bu bağlamda aşağıya yaptığım alıntı anlamlı ve değerlidir.
“Bir kültürel, siyasal görüngü olarak Şarkiyatçılığa duyduğum ilginin başlangıç nedeni olan husumetler, haksızlıklar hâlâ var olsa da, artık hiç değilse bunların ezeli-ebedi bir düzeni değil, sonu ya da kısmen hafiflemesi yakın olan tarihsel bir deneyimi temsil ettikleri yolunda bir genel kabul var. Düşünce üzerindeki, insan ilişkileri üzerindeki emperyalizm zincirlerinin etkisini azaltmaya yönelmiş yoğun, yeni bir yorumlama biçimi ile araştırma girişiminin ve olaylarla dolu son on beş yılın sağladığı mesafeden dönülüp bakıldığında, Şarkiyatçılık, hiç değilse, kuşkusuz Batı” ile “Doğu” da birlikte süren mücadelede açıkça saf tutma erdemine sahip oldu.”367
NOT: 7– a)Çok değerli bir çaba ve zorlu bir çalışma eseri olan “Şarkiyatçılık /BATI’NIN ŞARK ANLAYIŞLARI” kitabını insanlığa kazandırdığı için Yazar Edwar Waide Said’i, bütün içtenliğimle tebrik ediyorum. Bu bağlamda Eseri Türkçeye çevirip okurlarına sunan Metis Yayınları’na da çok teşekkür ediyorum. Kitabı, ciddi bir mesai harcayarak, şanına yakışır bir “Mustafa Demir Okuması” ile okudum. 367’nci sayfadan yaptığım az önceki alıntıyı değerlendirme yerine kabul ediyor ve hem Kitabın hem de söz konusu pasajın okunmasını yararlı görüyorum (kendim ve okur için). …
b) 1’nci, 4 ve 7’nci notlarımda yazdıklarımdan sonra, şimdi şunu ekliyorum, bu kitabı; insanlığın barışa ulaşması, kişinin entelektüel zihni yapısını beslemesi ve tamamıyla yararlı bir kitap olması bakımından herkesin okumasını öneriyorum. Benden söylemesi; okumakta benim gibi geç kalmamanızı öneririm… Yazarın kitabı yazdığı yaşının 43 olduğunu hatırlatmak isterim.
Sağlık ve esenlik dileklerimle!