Türkçeye “sahte haber” olarak çevrilen “fake news”, 2017 yılında Collins Dictionary tarafından yılın sözü seçildi. Sahte haber, haberle yaşıt olsa da, terim ancak ABD’deki 2016 yılı seçimleriyle birlikte küresel dolaşıma girdi. Tanımlama, o kadar popülerlik kazandı ki, kullanımı 2017 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 365 oranında arttı. Kavram, “sahte” ve “haber” sözcüklerinin yan yana geldiği bir tamlama olmayı aşarak, özgün bir içerik kazandı.
Collins Dictionary, “sahte haber”i, “sahte ve çoğunlukla sansasyonel malumatın haber bülteni kılığında dolaşıma sokulması” olarak betimliyor. Sahte haberler, doğrulanabilir olgulara, kaynaklara ya da alıntılara dayanmıyorlar. Rasyonellikten çok önyargılara ve duygulara hitap ediyorlar. Karmaşık ve grift olguları, olabilecek en yalın uydurma açıklamalarla anlamlandırıyorlar.
Yalan, yanlış olduğuna inanılan bir ifadenin, başkalarını kandırmak amacıyla, doğruymuşçasına ileri sürülmesi olarak tanımlanıyor. Kamuoyu oluşturmada yalan söylemek en eski geleneklerden. Peki “sahte haber” tanımında yeni olan ne?
Kavramların işaret ettikleri anlamlar statik içerikler değiller. Anlamlar, içerisinde bulundukları paradigmayla, tarihin ve mekanın çerçevelediği kültürel ağla kurdukları etkileşimle, durmaksızın yeniden belirlenen akışkan oluşlar. Bu durum, aynı kavramların, başka paradigmalarda farklı göndermeler yapmasına yol açıyor. Dolayısıyla “sahte haber” kavramı, gazeteciliğin tabi olduğu paradigmaların yansımaları çerçevesinde, farklı nüanslar üretiyor.
Gazetecilik tarihi boyunca üç temel paradigma yaşandı: premodernizm, modernizm ve postmodernizm. Bu paradigmalar arasında “nesnel haber”i yücelten ve “sahte haber”i büyük bir suç olarak gören yalnızca modernizmdir. Modernizm parantezinin kapanması ve teknolojik gelişmeler sonucu haber dağıtım kanallarının değişmesiyle birlikte, sahte habere bakış modernizmdeki “sahte haber”den farklı bir konuma yerleşti.
GAZETECİLİKTE MODERNİZM PARANTEZİ
“Gerçeklik”, “nesnellik” ve “rasyonellik” gibi kavramları öne çıkaran modernizm, gazetecilikte kendisini ancak 1830’larda gösterir, “nesnel haber” kavramı, ilk kez bu yüzyılda ortaya çıkar. Oysa kağıda basılan, düzenli haftalık gazetelerin ortaya çıkışı 1600’lerin başındadır. Yani on dokuzuncu yüzyıla değin haberler, nesnellik sınamasına tabi tutulmamış, “nesnel” olmadıkları gerekçesiyle eleştirilmemişlerdir. Premodern paradigmada, sahte haber, modernizmde olduğu gibi büyük bir suç değildir.
Modernist gazetecilik, haberlerin doğruluğunun, bizzat gazete yöneticileri tarafından garanti edilmeye çalışıldığı bir “nesnel gazetecilik” dönemidir. Günlük gazete, en azından ideal olarak yalnızca gazetecilikle uğraşan, haber verirken çıkar gözetmeyen, nesnel bilgiye ulaşabilen ve onu aynı nesnellikle dolaşıma sokabilen, özsaygı sahibi bir yayına dönüşmüştür.
Ancak modernist paradigmanın, yirminci yüzyılın ortalarından itibaren yerini postmodernist paradigmaya bırakmasıyla, gazeteciliğin modernist ilkeleri de terk edilme sürecine girer. Postmodernizm, modernizmin nesnellik çerçevesinde haber yazımına getirdiği “kurmaca” ile “kurmaca dışı” ayrımını, yeniden muğlaklaştırmaya, gazetecilikte öykünün şok ediciliğini, çarpıcılığını ve sansasyonelliğini bir kez daha hakikatin önüne koymaya başlar. Gerçeğin varlığını yadsıyarak, yalnızca yorumların bulunduğunu ileri sürer ve yorumlar arasındaki hiyerarşiyi gerçekliğe yakınlıkla değil, haz verme üstünlüğüyle hizalar. Gazete haberlerinde postmodern simülasyon, modern gerçekliğin yerine talip olur. Sahte haberdeki temel yenilik, modernist hakikat kavramının ve bunun çıpası olan entelektüellerin, itibarlarının erozyona uğramasıyla geçirilen dönüşümdür.
GAZETECİLİKTE POSTMODERN KIRILMA: İNTERNET
Modernizm döneminde gazetecilik, hakikate ulaşmak için akıl yürütme kullanan entelektüellerin yönetimindeydi. Ancak yirminci yüzyılda ortaya çıkan radyo ile televizyon, gazeteye oranla daha geniş kitlelere ulaşarak, kitlenin en eğitimsiz kesimlerini de kitle iletişim araçlarının kapsama alanına dahil etti. Araçların ulaştığı kitle genişledikçe, haberlerdeki modernist entelektüel içerik de zayıflar oldu. Aracın kendisi, mesajın niteliğini belirliyordu.
Haberciliğin entelektüellerin denetiminden geri dönüşsüz şekilde çıkış süreci ise, internet aracıyla başladı. İnternet yayıncılığı herkes için mümkün kıldı ve gazete yayıncılığında modernist gazetecilerin tekelini kırdı. Basın ilkelerinden habersiz, rasyonel akıl yürütme ya da sorgulama yapmayan vasıfsız kişiler de internet aracılığıyla, haber yayıncılığı yapmaya başladılar. Böylece gazetecilikte kağıttan dijitale geçiş yalnızca bir teknolojik dönüşüm olmanın ötesine uzandı. Gazeteciliğin, gazetecilerin tekelinden çıkmasını, yalanların ve söylentilerin hiçbir sınamayla karşılaşmaksızın haber döngüsüne kabulü izledi.
Sosyal medyanın icadıyla, haber üretme ve yaymada, herhangi bir haber sitesinde çalışmaya da gerek kalmadı. Dahası, kısa sürede, haberlere ulaşmanın temel yolu bu mecra oldu. Herhangi bir güvenlik araştırmasından ya da editoryal bir süzmeden geçirilmemiş bu haberler, sosyal medyanın paylaşma kolaylığı sayesinde, geleneksel haber kanallarının ürettiği görece güvenilir olan haberlere oranla çok daha kolay ve hızlı bir şekilde dolaşıma giriyor.
Sosyal medya kullanıcıları, bu doğrulanamayan haber bolluğu içerisinde, kendi kanıları ve görüşleri ile uyumlu olan ve dahası onları güçlendiren haberleri tercih etme eğilimi gösteriyorlar. Yalan ile doğru arasındaki farka duyarsız algoritmaların da desteğiyle oluşan “filtre balonuyla”, eleştirel görüşlerin sızamadığı homojen bir atmosfer meydana geliyor. Bu durum kullanıcıların sahte haberlere inanma oranını yükseltiyor. Bu ağ içerisinde milyarlarca sahte haber, neredeyse en ufak bir açığa çıkma riski dahi olmaksızın dev bir hızla yayılıyor. Hakikat artık her gün yeniden tasarlanabilen bir sosyal inşaya dönüştü ve bu yapının tuğlaları “sahte haberler”.