Allah’ın izni ile bir Ramazana daha yetiştik, elhamdülillah! Sağlık ve selametle oruçlarımızı tutarız inşallah… Hepimize mübarek olsun!
Geçen yıl ki Ramazan mektubumda tema olarak, sahur vakti, oruç ve ittika ile Kadir Suresi olmak üzere üç konu üzerinde durmuştum. Bu yılki Ramazan mektubumda Müşrik Müstekbir Kâfirlerin, Hz. Nuh’a söylediklerini dile getiren İbn Kesir’in “ŞU REZİLLERLE MÜSAVİ Mİ OLALIM?” sözü üzerinde durmak istiyorum.
Bu sözü değerli müfessir İbn Kesir, Şuara Suresindeki 111-115 ayetler grubu bağlamındaki yorumunda söylemiştir. Bu anlamda özellikle de 111’nci ayet çok dikkat çekicidir. Buna göre Müşrik Müstekbir Kâfirler insanları sınıflara ayırıyorlar. Bu ortamı hazırlayanlar da kendileri; fakat engelli, fakir, yoksul, yoksun ve muhtaç insanları kınayanlar da kendileridir. Bu ne biçim bir çelişkidir? Bu bağlamda İbn Kesir’den alıntı yapmak istiyorum: {“Sana iman edip tabi olalım da, bizim en rezillerimiz oldukları halde sana tabi olup seni doğrulayan şu rezillerle müsavi mi olalım? Bu sebeple onlar: “Sana mı inanacağız? Hâlbuki sana uyanlar en rezil kimselerdir” demişlerdi. Hz. Nuh da dedi ki: “Onların yapmakta oldukları şeyler hakkında bir bilgim yoktur.” Onların bana tabi olmalarından beni alıkoyacak şey nedir? Hangi hal üzere olurlarsa olsunlar, onların durumlarını araştırmak bana gerekmez. Bana düşen onların beni doğrulamalarını kabul etmemdir. Onların içlerindekini de Allah’a havale ederim. “Onların hesabı ancak Rabbine aittir, keşke düşünseniz! Ve ben onları kovacak değilim.” Sanki onlar, kendisine tabi olabilmeleri için daha önceden kendine uyanları uzaklaştırmalarını istemişler de, Hz. Nuh onların bu isteklerini kabul etmeyerek: “Ve ben, insanları kovacak değilim. Ben, ancak apaçık bir uyarıcıyım.” Ben ancak uyarıcı olarak gönderildim. Kim bana itaat eder, bana tabi olur ve doğrularsa benden olur; ben de onlardan olurum. Onların şerefli ve düşük olmaları, önemli veya önemsiz olmaları bu konuda müsavidir, demiştir.”}
111-115’nci ayetler grubunda anlatılanların tıpkısı ile Hz. Muhammed(s) de karşı karşıyadır. Bu nedenle Hz. Nuh’un(s) yaşadıkları, Hz. Muhammed(s) için önemli bir örnek ve ibret sahnesidir. Elbette aynı durum iki resulün zamanında kendilerine uyan Müslümanlar için de hem ders hem örnektir. Hz. Nuh(s) ve Hz. Muhammed’in(s) yanında olup onlara bağlı olanların toplumsal statüleri ve kişilik özellikleri de birbirlerine çok benziyor. Her iki dönemdeki ileri gelen Müşrik Müstekbir Kâfirlerin durumlarını İbn Kesir az önceki alıntıda çok açık bir şekilde anlatmış.
Buna ilave olarak 114’ncü ayetle ilgili şu alıntıyı da değerli buluyorum. Mustafa İslâmoğlu, Müşrik Müstekbir Kâfirlerin “Allah Resulü’nün etrafındaki yoksul, köle ve azatlı kölelere küstahça bir kibirle bakan Mekke müşriklerinin seçkinci tavrını red” ettiğini dile getiriyor. Eğer insanoğlu bu konuya aynı ciddiyetle bakarsa şu durumu açıkça görebilir: Hz. Nuh, Hz. Muhammed ve şimdi de Müşrik Müstekbir Kâfirlerin tutumu aynıdır. Mesele şudur: Kur’an bu kıssaları ders olsun diye yineleyerek anlatıyor ki, insanoğlu ibret alsın…
Konu bağlamında Muhammed Esed’den de bir alıntı yapmak istiyorum. Önce çok değerli eseri Meal-Tefsir’den 112 ve 113’ncü ayetlerin mealini, sonra da bu ayetlerle ilgili 50’nci dip notu alıntı yapacağım: [“(Nûh) “Ben onların (bana gelmeden önce neler yaptıklarını) bilmem” dedi. Eğer iyi düşünecek olursanız, onları yargılamak ancak Rabbime düşer!” (Şuara 26: 112, 113). (Söz konusu 50’nci dip not:) “İnanmayanlar, bununla veciz bir ifade tarzı içinde açıkça demek istiyorlar ki, Hz. Nuh’a inandığını söyleyip o’nun ardından gidenler, gerçekten inandıkları için değil, fakat çıkar umdukları için böyle yapıyorlar ya da yapar gözüküyorlar. Hz. Nuh’un buna verdiği cevap Kur’anî ahlakın ve dolayısıyla İslâm Hukuku’nun temel ilkelerinden birini ortaya koymaktadır. Kimse kimsenin inanç ve inancında rol oynayan saikler hakkında kişinin kendi ikrarı dışında hüküm sürmez; insanın içinde sakladıklarını ancak Allah bilir; toplum yalnızca zahire göre hükmetmektedir ki, bu da kişinin ortaya koyduğu fiil ve ikrarla sınırlıdır. Bunun içindir ki, biri “inanıyorum” diyor ve sözleri ve fiilleriyle benimsediği inanca ters düşecek bir hal sergilemiyorsa, toplum o kişiyi mümin olarak görmek zorundadır.”
Müşrik Müstekbir Kâfirler, kendilerini imtiyazlı, ayrı ve birinci sınıf insanlar olarak görürler. Buna bağlı olarak kendileri dışındaki bütün insanları ötekileştirilmiş kabul edip onların üzerinde yaptırım yetkisine sahip olduklarına inanırlar(Genellikle Batılılar, kendileri dışındaki bütün toplumları böyle görürler). Başka bir ifade ile kendileri efendi diğerleri onlara hizmet eden hizmetkârlardır, yani kölelerdir.
111’nci ayette geçen “erzelun/reziller” sözü bir tanımlama, kategori, sınıf bildirme ifadesidir. “Rezil” kişinin, bu hale düşmesi değişik şekillerde olabilir ve an itibarıyla da rezildir ya da bu sınıftan çıkmış kabul edilebilir bir durumdadır. Ragıp el İsfahani, Müfredatında “rezele” kelimesi için, “kötü, bozuk, rezil, adi, iğrenç ya da tasvip edilmeyen bir şey oluşundan dolayı arzulanmayan, istenmeyen, uzak durulan, içtinap edilen, imtina edilen, terk edilen, el çekilen ya da vazgeçilen şeydir” demiştir. Rezil kelimesi, Türkçede gündelik hayatta da aşağı yukarı bu anlamlarda kullanılmaktadır.
Müşrik Müstekbir Kâfirler, kimi kişilerin, Allah Resullerinin getirdiği mesajları kabul edip Müslüman olduktan sonraki hallerine bakmadan, önceki durumlarını ileri sürerek kendilerine bahane uyduruyorlar. Bu taktik her zaman geçerli, ama saçma sapan bir tutumdur. Kendi özünde devrim yapmış ve Müslüman olmuş kişi, geçmişte yaptıkları için kınanamaz; yeter ki şimdiki durumu Allah’ın mesajları, Resullerin örneklikleri ile çelişmesin. Her insan hata yapabilir, günah işleyebilir, bununla birlikte bu tutum ve davranışlarından sıyrılıp tertemiz, muttaki bir insan yani Müslüman olabilir. İşte Hz. Nuh’un(s) söyledikleri de bunlardır. İman edip günah işleyen ve bir daha işlemeyenlerin af edilmesi olabilirken ilk kez Müslüman olmuş kişilerin geçmiştekilere af niye gelmesin? Rezillik insana yapışmış sonsuza kadar üzerinde duracak tutkallı bir etiket değildir. Kişi davranışları ile bundan kurtulabilir ve onurlu, tertemiz salih bir insan olabilir…
Mektubu bitirmeden yukarıda söylediklerimizi pekiştirmek için 111-115’nci ayetler grubunun mealini vermek istiyorum. [111- Dediler ki: “ Sana toplumun yoksun ve aşağılık kesimi uymaktayken, biz mi sana inanacağız?” 112- (Nuh) Dedi ki: “Onların yapmakta oldukları hakkında bilgim yok.” 113- “Onların hesabını görmek, ancak Rabbime aittir, eğer fark edip düşünebilirseniz!” 114- Ve Ben, inananları kovacak değilim. 115- “Ben ancak açıkça bir uyarıcıyım.”]
Koruyucu hekimimiz ittika özlü oruçlar, mağdur ve mazlumlar için bir destek ve şifa kaynağı olur inşallah!
Arkadaş Kardeşin