26 Haziran Cumartesi günü için sadece İstanbul’da benim yakalayabildiğim 7 eylem çağrısı vardı.
Herkes bir mevziden hakları için ses çıkarıyor. Hak kayıpları o kadar çok ki insan hangi mevziye koşacağını şaşırıyor zira pek çok kaybın aynı anda mağduruyuz.
Ancak bu eylemlerin kitleselliği toplamda milyonları bulmuyor. Ama Peker videosu on milyonlar izleniyor. Peker ise sosyal medya hesabında “Ben anlatıyorum ama siz de akde uyun, hesap sorun” diyor.
Peki yargının bağımsız, Meclisin işlevli olmadığı, tüm muhalefet partilerinin hâlâ yan yana bir kareye giremediği, ortak bir açıklamada buluşamadığı şu süreçte ne yapılabilir?
Erken seçim diyoruz da bu toplum hangi psikoloji ile çıkıyor bu yolculuğa?
Habermas, “Burjuva kamusal alanı yapıları değiştiğinden, siyasal işlevleri de değişime uğramıştır. Siyasi partiler, kamuoyunu medya teknikleriyle güdüp yönlendirerek, seçmenleri arasında değil, parti liderleri arasında bir seçim yapmaya zorlamışlardır” tespiti yapar. *
Şu an yaşadığımız siyasi iklim de ağırlıklı olarak lider iletişimi üzerinden yürüyor.
Aslında siyasi partilerin belirli ideolojiler üzerinde inşa edilmesi gerekirken pek çok partide lideri çıkarınca geriye bir şey kalmıyor.
Politik psikolojinin dünyada en yetkin isimlerinden Vamık Volkan’ın bir çadır benzetmesi vardı.
Devasa bir çadır hayal edin, altında milyonlarca insan var ve hepsi farklı kıyafetler giyiyor. (Bu kıyafetler kişisel kimlikler) Ayrıca küçük gruplar kuruyorlar: mesleki, etnik, taraftarlık, soy gibi taşıdığımız titrler.
Üzerlerindeki çadır bezine her büyük grubun tarihi, geleneksel, kültürel sembolleri dokulu. Ancak normal zamanda insanlar bu çadırın ikinci bir elbise olduğunu fark etmez. Ancak büyük olaylar karşısında, bir saldırı ya da çadırı ayakta tutan liderin paranoid olma hali çadırı devirmek üzereyse herkes onarmak üzere elinden geleni yapmaya başlar. Burada liderin psikolojisi devreye girer. Çünkü lider bir direk gibi çadırı ayakta tutan bir kuvveti temsil eder. Öte yandan bazen çadırların sallanmasında liderin kendi psikolojisi rol oynar. Eğer lider gerçek tehlikenin nerede bittiğini ve hayal edilen fantezinin nerede başladığını halka anlatamazsa büyük grubun içinde çatlama olur.
Böyle durumlarda “Biz kimiz?” sorusu ortaya çıkar.
Burada politik psikoloji bilimi toplumu bir araya getiren “seçilmiş travmalar” kavramını ortaya atar.
“Travmalar bilinç dışından seçiliyor. Her grubun başına belalar gelmiştir. Aynı bela bir çadırın altında yaşayan herkesi birden etkiler. Belalar sonrasında grup dört fonksiyonu gerçekleştiremez: Birincisi aşağılık duygusu, ikincisi çaresizlik ve halsizlik, üçüncüsü yas tutamamak, dördüncüsü de ortam tehlikeli olduğu için aktif olamamak. İnsanlar bu fonksiyonları gerçekleştirebilmeleri için bilinç dışından çocuklarına aktarır. Olayları birebir yaşamamış çocuklar yoluyla hikaye nesilden nesle aktarılır. Olayın tasarımı yıllar içinde seçilmiş travma haline gelir.” *
Köşem politik psikoloji hakkında daha fazla tartışmaya belki yetmeyecek ancak kendi penceremden şöyle bir özet çıkarmak isterim:
Ülkede mafya iktidarının durumu reddedilemez şekilde ayyuka çıktı.
Çadır hasar aldı. Tamiri için el birliği yapmamız ve edilgen durumdan etkene geçmemiz gerek.
Zira siyaset sadece liderlerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar kendi elbiselerimizden bizi sıkmaya başladı.
Osmanlı’nın yıkılış yasının toplumda yeni bir ülke kurmanın coşkusu ve savaş zaferi ile tutulmadığını anlatır Vamık Volkan.
Bizim de travmanın yas halinden çıkmamız gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta Demokrasi Konferansı, 21 çalışma grubunun çıktılarından oluşan bir sonuç bildirgesi yayımladı.
Bu gruplarda ekolojiden gençliğe, çocuklardan kadınlara, KHK’lilerden tarım üreticisine, esnaftan akademiye, ekonomiden sağlığa her başlık vardı.
Şimdiden sonra yapmamız gereken hak kayıpları, ülke ekonomisinin kayıpları çetelesini tutmakla birlikte bir an önce “Çadırın tamir edilmiş” halini konuşmaya başlamak.
Eğer muhalefet mutabakatta zorlanıyorsa, toplumun ortak akılla ürettiği mutabakat alternatifleri için bir araya gelebilir.
Politik psikoloji de iletişimden bağımsız değildir. Şu an topluma artık çalınanı değil yerine konulacakları, yeniden yapılandırmayı anlatma vaktidir.
O zaman topa hakimiyet mümkün olur.
İttifak modellerinin yeniden yapılandırma için stratejik olarak en doğrusu neyse o şekilde yapılacağının güvencesinin her ağızdan verilmesi gereğini cepte tutarak, şu an mesela Varlık Fonu için ne yapılacağını, KHK’liler için çözüm önerisi, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması adımları, 49 ülke içinde LGBTİ+ haklarının yasal güvencesinde 48. sıradaki ülke olarak neler yapılabileceğinin dile getirilmesi, kabinede hangi bakanlıkların nasıl bölüşüleceği, partilerin Yargıtay, Danıştay ve HSK atamalar, Sayıştay Başkanlığı, Merkez Bankası başkanı için isimler konuşuyor olması üzerimizdeki tüm karamsar havayı, çaresizlik, halsizlik, aşağılanmışlık hissini atabilir.
Liderler henüz tekil olarak çadırı ayakta tutabilecek halde değiller bu yüzden bizler bu çalışmaları sürdürebilir, liderleri mutabakat masasına oturmaya zorlayabilir, beklentilerimizi sürekli bu düzenin savcısı, mafyası üzerine kurmaktansa somut öneriler ile siyasete yön verecek etken seçmenler durumuna geçebiliriz.
Daha açık olacaksa: Şu an gündeme çok ileriki bir aşama olan koalisyon alternatiflerine göre bakanlık bölüşümlerini getirebilseydik, iktidar manen seçimi daha tarihi belli olmadan kaybetmiş olacaktı. Böyle bir havada sandık kesin elden gidiyor diye iktidarın seçmeni harekete geçirmesi de söz konusu değil. Karamsarlık iktidar üzerine çöker.
Çünkü artık iktidarın, herkesi birden yıkılmakta olan çadırı korumak için saldırıya karşı birliğe çağıracak, tek çarenin çadırı ayakta tutan lidere güvenmek olduğunu anlatacak bir argümanı kalmadı.
Çadırın neden sallandığı yeterince görüldü, duyuldu.
“Biz gidersek istikrar gider, ülke biter”in artık bir karşılığı yok. Dış politikada da pek oyun alanı kalmadı.
Yaşatılan travmayı ancak yasa baskın gelecek bir “Yeniden var olma coşkusu” ile kısa vadede erteleyebiliriz. Sonra yasımızla barışmamız gerekecek.
Saha çalışması kapı kapı sürmeli ama genel iletişimde çıtayı çok ileriki bir zamanın konusunu tartışmaya açarak, aydınlık bir projeksiyon sunmalı.
İktidarın cep delik cepken delikken “Uzaya gidiyoruz” dediği dönemde, biz mutabakat alternatiflerini konuşmuşuz, hadi uçalım hatta: Pride kortejinde en önde kol kola yürüyen üç beş bakan hayali sunmuşuz çok mu?
* Oya Tokgöz, Siyasal İletişimi Anlamak. İmge, 2008
* Vamık Volkan röportajlarından derleme.