Burjuva bilim insanları, kavramları silâh gibi kullanarak sömürü düzenine eleştirilerin önünü almaya çalışır. ‘Pazar’ da silâh gibi kullanılan kelimeler arasındadır. Pazar ve piyasa kelimelerinin aynı anlama geldiğini iddia ederler. Bu iddiada ideolojik bir tuzak vardır. Birçok iyi niyetli insan bu tuzağa düşmektedir.
Türkçe düşünüp Türkçe konuşan insanlar için pazar, üreticilerin ve satıcıların belirli günlerde açık tezgâhlarda mallarını sergileyip satış yaptığı mekândır. Kentlerde ve köylerde pazar belirli günlerde belirli bir alan veya sokakta toplanır. Pazar çok kadim çağlardan beri görülen bir kurumdur. (Kurum kelimesini sosyolojik anlamda, insanları belirli davranışlara sevk eden kurallar anlamında kullanıyorum.) Pazar kelimesini Farsçadan almışız.
Küçük çapta üretimin, aile işletmelerinde tarımın, küçük iş yerlerinde zanaatların yaygın olduğu ekonomilerde pazar, iş bölümü için gereklidir. Küçük üreticiler pazarda ihtiyaç fazlası ürünlerini, mamullerini para karşılığında satar. Satıştan kazandıkları para ile kendi üretimleriyle karşılayamadıkları ihtiyaçlarını satın alırlar. Pazarda mallar ve fiyatlar ortada, herkesin gözü önündedir; satıcıların müşterilerini fahiş fiyatla aldatması imkânsızdır. Pazar, sermaye biriktirmek için üretenlerin buluşma yeri değildir; geçinmek için üretim yapanların buluşma yeridir.
Günümüzde kentlerde pazarcılar çoğunlukla sattıkları malların üreticisi değildir. Pazarcılar genellikle sermayedar toptancılardan mal satın alıp pazarda emekçilere satış yapan küçük esnaftır, emekçidir.
Peki, piyasa nedir? Türkçe düşünüp Türkçe konuşan insanlar için piyasa, belirli bir coğrafyada belirli bir tür malı veya hizmeti satan firmalarla bu mal ve hizmeti talep edenlerin ilişkileridir. Piyasa kavramı, bir coğrafya ile ve bir mal (veya hizmet) ile tanımlanır: Urfa peynir piyasası, İstanbul gayrimenkul piyasası, Türkiye döviz piyasası, dünya petrol piyasası gibi. Piyasada satıcılar sermaye biriktirmek için satış yapar. Alıcıların bir kısmı tüketicidir, tüketmek için mal satın alır. Alıcıların bir kısmı da sermaye biriktirmek için mal satın alır.
Piyasalarda ilişkiler genellikle karmaşık ve ilişkilerin kurulduğu coğrafya geniş olduğundan, firmaların müşterilere fahiş fiyat dayatma imkânı vardır. Çünkü tüketicilerin piyasada fiyat ve kalite karşılaştırması yapması zor ve zahmetlidir. Piyasalarda rekabet her zaman düzgün yürümez; firmaların müşterilerin aleyhine işbirliği yaptığı çok olur. Pazardaki şeffaflık, aleniyet, rekabet, piyasada olamaz.
Piyasa kelimesi Türkçeye İtalyancadan girmiş olup, kapitalizm çağında oluşmuş bir kurumu ifade etmektedir.
Kullanılmış arabaların alıcılara sunulduğu alana ‘otomobil pazarı’ denir. Yevmiyeli iş arayan vasıfsız işçilerin bekleştiği yere ‘amele pazarı’ denir. Buna mukabil yeni otomobillerin satışında bayilerle alıcıların ilişkilerine ‘otomobil piyasası’ denir. İşçilerle patronların istihdam ilişkilerine ‘işgücü piyasası’ denir. Bu örnekler bu kelimelere Türkçede iki farklı anlam atfettiğimizi göstermektedir. Bu kelimeler Türkçede söylediğimiz farklı anlamlara geliyor ise, besbelli iki farklı kurumun adıdır. Peki, bunları birbirine karıştıranların sorunu nedir?
Sorunu, Türkiyeli okumuşların Türkçe analitik düşünememesiyle mi izah etmelidir? Yoksa yabancı dillerdeki bir kavram karışıklığını kasten Türkçeye aktarma çabası ile mi izah etmeli?
Bu ikinci şıkkı açıklayım. İngilizce, Fransızca, Almanca dillerinde tarihsel olarak pazar manasına kelimeler, kapitalizm çağında piyasa anlamında da kullanılmaya başladı. İngilizce market, Fransızca marché, Almanca der Markt kelimeleri vaktiyle pazar anlamında kullanılırken, günümüzde hem pazar hem de piyasa anlamında kullanılmaktadır. Demek ki pazar ile piyasayı ayırt etmekte Türkçenin bu dillere üstünlüğü vardır. Bu açık gerçeğe rağmen bir kısım okumuşlarımız, yabancı dillerde iki farklı kavram bir tek kelime ile ifade edildiği için Türkçemizde bu farklı kavramları ifade eden iki kelimenin eşanlamlı olduğunu iddia etmektedir! Bu iddia ile Türkçede iki kavramı ayırt etme imkânını ortadan kaldırmaktadırlar.
Bu kelime kargaşasını basit bir muhakeme hatası deyip geçmek mümkün değildir; çünkü ideolojik boyutu vardır.
Kapitalizmi savunmayı üstlenen ‘neo-klasik‘ iktisat akımı, market, marché vs. kelimelerinin hem pazar hem de piyasa anlamına gelmesinden yararlanıp, kelime oyunu yaparak, kapitalist piyasaların kadim çağlardan beri var olduğunu iddia etmektedir. Bu iddia, market vs. kelimelerinin hem pazar hem de piyasa anlamında kullanılmasına dayanan bir yalandır. Burjuva sınıfının uleması, bu yalanla insanlara, her türlü hile ve dalavere ile sermaye biriktirme faaliyetinin yürütüldüğü (kapitalist) piyasaların medeniyet tarihi kadar eski olduğunu, dolayısıyla insan tabiatına uygun, hayatiyetli ve yararlı bir kurum olduğunu telkin etmektedirler. İktisat ders kitapları bu telkini öğrencilerin beyinlerine zerk edip durur.
Kapitalist ekonomileri tarif etmek için İngilizcede “market economy” terkibinin kullanılması bu kelime oyununun bir örneğidir. Türkiyeli okumuşların bunu “pazar ekonomisi” diye çevirmesi de yabancı dildekinin ötesinde bir aldatmacadır. Türkiye’de bugünkü kapitalist ekonomi Çarşamba pazarının, Sıhhiye pazarının, Gerede pazarının, Ayancık pazarının ve diğer pazarların bir bileşkesi midir?
İktisat bilimini kapitalist Batı’dan Türkiye’ye aktaranlar, Batı’da kelime oyunu ile yapılan aldatmacayı Türkçeye çevirmek için bir yandan Türkçede kavramları çorba etmekte; dili iğdiş etmektedirler. Öte yandan Türkiye buzdolabı piyasasında mal satan firma ile, tıbbî cihazlar satan çok uluslu şirketle pazarda maydanoz, tereotu, kıvırcık satan pazarcının aynı işi yaptığını telkin etmekte; bu suretle sosyal eşitsizlik üreten sermaye biriktirme sürecini gözlerden gizlemeğe çalışmaktadırlar.