Sevgili dostlar,
Dünya ikiye bölünüyor.
Son zamanlarda birçok yerde yüzde 50’ye yüzde 50’lik bir dehşet dengesi çıkıyor karşımıza…
Trump, ABD seçimlerini kılpayı kazandı.
İngiltere’de Brexit referandumu, toplumun yarısının diğer yarıya karşı zaferi oldu.
Türkiye’de Erdoğan aynı yüzdelerle başkan oldu.
Nisan’daki İspanya seçimlerinde yüzde 50’lerin yarışı bekleniyor.
Bu, merkez siyasetin çöküş alameti… Merkezdeki partiler, globalizmin getirdiği sorunlarla başedemedikçe, korkular büyüdükçe, geleneksel siyasetten umudu kesen toplumlar, yenileri denemeye yöneliyor; uçlara savruluyor. Her uç, kendi karşıtını yaratıyor ve karşılıklı bilenen bıçaklar, giderek toplumları keskinleştiriyor.
Fakat son zamanlarda bu hassas terazinin, kaybeden kefesi ağır basmaya başladı.
ABD’de Temsilciler Meclisi, demokratların eline geçti.
İngiltere, Brexit hatasından dönmenin yollarını arıyor.
Yeni Zelanda, korkunç saldırı sonrası İslamofobiye karşı şahane bir birlik sergiliyor.
Ve nihayet Türkiye’yi tam ortadan ikiye bölen Erdoğan’ın –ancak MHP’nin koltuk değneğiyle ayakta duran- iktidarı riske giriyor.
Uçlara savruldukça bölünen, düşmanlaştırılan toplumlar, güvenliğe kavuşamadığı gibi, huzurunu da kaybediyor ve aklıselimin ipuçları ortaya çıkmaya başlıyor.
Geçen haftaki milyonluk yürüyüş sırasında Londra’daydım. Türkiye’de ne yazık ki böyle yürümek, gösteri yapmak, hatta
fikrini söylemek yasak. Yurttaşların, büyüyen krize, küçülen gelirlerine, artan işsizliğe, yoğunlaşan baskılara, her gün ekranda izledikleri nefret kampanyasına karşı tepkilerini gösterebilecekleri tek yer sandık… Ve o fırsat, bu Pazar önlerine geliyor.
Bu kez daha sağlam yüklenip tahterevallinin ağır basan tarafı olacaklar.
Türkiye, ayrıştırıldıkça “Biz” demeyi unuttu.
Pazar gecesi belki de Gezi’den beri ilk kez güle oynaya “Biz” diyeceğiz:
“Bütün tehditlere rağmen, bir araya toplandık ve bizi birbirimize düşman eden zihniyete geri adım attırdık.”