- İskilipli Ebu’s-Suûd ve Kızılbaşlar
Ebu’s-Suûd, Osmanlının yirmi dokuz yıllık Şeyhü’l-İslâm’ıdır.[1] Alevî, Bektâşî, Bedreddinî, Kızılbaş kimliklerine düşmanlığıyla tanınan İbn-i Kemâl’in de öğrencisidir. Kânûnî’ye çok yakın biri olduğundan Kânûnî onu “Halde haldaşım, sinde sindaşım, âhiret karındaşım, tarîk-i hakta yoldaşım.”[2] sözleriyle över ve bir rivâyete göre Süleymaniye Camii’nin temelini ona attırır. Peçevî’ye göre Ebu’s-Suûd’un kaba, sert ve inatçı olmasının nedeni Kürt olmasıdır.[3] Ebu’s-Suûd, Osmanlı Sünnî çevreleri tarafından tüm zamanların tefsir ve fıkıh üstadı, müçtehit, maânî alanında üstad, müfessirlerin sonuncusu ve ikinci İmam-ı Azam olarak nitelense de şair Namık Kemal’e göre “âdî bir dalkavuk, karaktersiz bir yalama”dır.[4] Ebu’s-Suûd’un iktidar çıkarı için verdiği fetvaları okuduğumuzda Nâmık Kemal’i haklı bulmamak elde değil.
Ebu’s-Suûd, Sünnî tassubu nedeniyle çok keskin bir Şia, Alevî düşmanıdır. Bunu fetvalarında görebiliriz. Farklı bir mezhebe, değişik bir dünya görüşüne, Sünnî resmi ideolojinin dışında bir bakış açısına sahip olmak Osmanlıda terör, tehdit, düşman tanımlarına girmek için yeterli bir nedendi. Ebu’s-Suûd’un şahsında Osmanlının düşünce özgürlüğüne, vicdân hürriyetine ve uyguladığı şeriatın tolerans sınırına bakma imkânı bulabiliriz.
Ebu’s-Suûd fetvâlarından bazı örnekler:
- Kızılbaşların[5] toptan öldürülmeleri helâldir. En yüce şehitlik Kızılbaşlarla yapılan savaşta elde edilen şehitliktir.
- Kızılbaşlar hem kâfir oldukları hem de Osmanlı otoritesine başkaldırdıkları için katledilir.
- Kızılbaşlar Hz. Muhammed’in soyundan olsalar da dinsiz olduklarından kâfirlerden farklı olmazlar.
- Kızılbaşlık 73 fırkadan da olmayan ve onlardan daha aşağı olan dinsizlik mezhebidir.
- Kızılbaşlar Kur’an’ı küfür ederek ateşe atar, önderlerini Tanrı yerine koyup onlara secde eder, haram âyetlerden çekinmezler, Ebubekir ile Ömer’i lanetledikleri ve Peygamber eşi Âişe’ye dil uzattıkları için kâfirlerdir.
- Kızılbaşların büyüğü, küçüğü, yurdu ve eserlerini katledip silip süpürmek mübahtır.[6]
- Kızılbaşların kâfir olduğundan şüphelenen de kâfir olur.
- İmam Mâlik, İmam Şâfiî, İmam Ahmet bin Hanbel’in fetvalarına göre Kızılbaşlar tövbe etse de tövbeleri kabul edilmez ve katledilir. İmam Azam, Süfyân-ı Sevrî ve İmam Evzâî’nin fetvalarına göre tövbeleri kabul edilir.
- Köy ve şehirde kendi halinde yaşayan Kızılbaşlar, Kızılbaşlık özelliklerinden görünüş ve davranışlarıyla farklılaşırlarsa ceza uygulanmaz.
- Kızılbaşların katledilmeleri diğer kâfirlerin katledilmelerinden daha önemlidir. Bunların kötülüklerini yeryüzünden silmek için ne tür çaba gerekiyorsa uygulanmalıdır.
- Kızılbaşlarla henüz savaşa girmeden Kızılbaş kadınlarını kaçırıp onlarla cinsel ilişkiye girmek Müslüman askerlere güç veriyor, din düşmanı Kızılbaşları aşağılıyorsa böyle hareket etmek şeriata uygun olur.[7]
- Dört halifeye söven bir Kızılbaşı öldürene ceza gerekmez.
- “Muâviye hayırlı bir kişi değildir.” diyene ta’zîr cezası[8] uygulanır.
- Yezid’e kâfir diyen biri tövbe etmeli, yoksa Yezid’in arkasında namaz kılan Müslümanları aşağılamış olur.
- “Bana namaz gerekmez.” diyerek namazı terk eden öldürülür.
- Bir topluluk namaz kılmasa, Ramazan orucu tutmasa, Ramazan geldiğinde “Biz yoksuluz, bize altı gün oruç tutmak yeter.” dese; “Şarabı biz ürettiğimiz için şarap bize helâldir.” dese, kadınlı erkekli şarap içseler; kâfirlerin kutsal günlerini kutlasalar bunlar İslâm’dan küfre geçecekleri için katledilir.
- Köyünde mescit olamadığından cemaat namazı kılmayan köylülere zorla mescit yaptırılır ve zorla namaz kıldırılır.
- İmam ve müezzinin çağrısına rağmen namaza gelmeyenlere ta’zir cezası uygulanır.
- Şarap içen biri şarabı övüp içmeyenlere küfretse ve bir başkası da onu onaylasa her ikisi de kâfir olur ve öldürülür.
- Hallâc-ı Mansur’u haklı bulan onun gibi öldürülür.
- Zikrederken dönüp duran, yerinde duramayan bir derviş bunu ibadet olarak yapıyorsa dinsiz olur, karısı boş olur, kestiği yenmez; bu durumda ne Müslümanla ne de zımmî ile nikâhlanabilir.
- Yunus Emre’nin “Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle birkaç huri/İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni” mısralarını söyleyen veya Yunus gibi “Sen bir ulu sultansın/Canlar içinde cansın/Çün ayan gördüm seni/Pinhân kayusu değil” diyen kişiler taşkınlık gösterip cennet hakkında çirkin konuştukları için dinsiz olurlar ve öldürülmeleri gerekir.[9]
- “Biz bâtın ilmiyle meşgulüz, bize zâhir ilmi gerekmez.” diyerek namaz ve zekâtla uğraşmayanlar dinsiz ve münafık olacağından onlara dinden dönenlere uygulanan öldürme cezası uygulanır.
- Ezan okunurken “Bin kere de çağırsan bizden sana hayır yok.” diyenin karısı boş kendi de kâfir olur.
- Şaka yollu “Tenhâ cennetse gitmektense kalabalık cehenneme giderim.” diyene kâfire yapılması gereken yapılır.
- Karşılaşan iki kişi “Selamün aleyküm.” yerine birisi “Aşk olsun.” diye selam verince öteki de “Yâ hû” diye selamı alsa selâmı beğenmediği için her ikisi de kâfir olur.
- Kâfirliği/dinsizliği ispatlanan öldürülür.[10]
- Namaz kılmayan biri başkasına “Sen de namaz kılma.” derse ta’zir cezası uygulanır.
- Düğünde davul, zurna ve saz çalmak haramdır.
- Bir zorunluluk yokken kâfirlerin dilini konuşan şiddetli ta’zir edilmelidir.
- Başına isteyerek Yahûdî şapkası takan kâfir olur.
- “Tanrı’yı Kur’an ve peygambersiz de bulurum.” diyen zındık olur ve öldürülür.
- “Ben peygamberler gibi mucize sahibiyim.” diyen zındık olduğundan öldürülür.
- Peygamberi bilmiyormuş gibi davranan veya gerçekten bilmeyen kâfir olur.
- Peygamberi tanımazlıktan gelen kâfir olur.
- Kendini şeriata çağırana “lanet olsun.” diye yanıt veren kâfir olur ve katledilir.
- Şariata çağıranı döven kimse öncelikle kâfir olur ve en sert biçimde dövülür.
- “Tanrı’dan korkmam.” diyen kâfir olur ve öldürülür.
- Köpek pistir.[11]
Ebu’s-Suûd Efendi’nin fetvâları ile Kur’an arasında ilişki kurmak İslâm’ı Hz. Muhammed’in elinden alıp bir zulme âlet etmektir. Hz. Muhammed Medîne sürecinde namaz kılmayana, Tanrı’yı inkâr edene, İslamla dalga geçene, yabancı dil konuşana ne şiddet uyguladı ne de öldürmeye kalktı. Kur’an’ın savaş âyetleri incelendiğinde hiçbir gerekçe içinde dini kabul ettirme bulunmaz. Savaşın meşrûiyet gerekçesi savunma ve zulme başkaldırıdır.
Ebu’s-Suûd’un fetvâları, Emevîlikle başlayan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebi’nin yani devlet mezhebinin veya devrin resmî ideolojisinin muhaliflerini yok etmek için ürettiği adrese teslim fetvâlardır. Ebu’s-Suûd, Emevîden Osmanlıya kadar olan süreçte muktedirlerin iktidârını sağlama alan fetvâ ihtiyacına sadece katkı sunmuştur. Abbâsîlerin Karmatîleri öldürmek için ihtiyaç duyduğu fetvâlar ne kadar İslâmî ise Osmanlıların Kızılbaşları/Alevîleri/Bektâşîleri/Bedreddinîleri katletmek için uydurdukları fetvâlar da o kadar İslâmî’dir.
Bu tür fetvâlar, isyana neden olan arızaları çözmek yerine sorunları bastırmayı ve olası başkaldırılar için korku salmayı amaçlar. Yani bütünüyle egemenlerin çıkarına hizmet eder, ezilenlerin ezikliğini sürdürür.
Sultan sofrasından beslenen Sünnî ulemâ yönetime yaptığı hizmet karşılığında da ulûfelere, makamlara, kadınlara, servetlere boğulur. Bunun en tipik örneği İmam Azam’ı öldüren Abbâsîlerin kendilerine biat eden ve İmam A’zam’ın bir öğrencisi olan Ebû Yusuf’u kadı yapıp servete boğmalarıdır.
KAYNAKÇA:
[1] 1545-1574
[2] Aynı ortamı paylaştığım, aynı yaşta olduğum, âhirette birlikte olacağım, hak yolunda yoldaşlık ettiğim kişi
[3] Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, Hazırlayan: Bekir Sıtkı Baykal, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1992; Mehmet Cavit Baysun, Ebussuud Efendi, MEB İslam Ansiklopedisi, academia.edu
[4] Mehmet Cavit Baysun, Ebussuud Efendi, MEB İslam Ansiklopedisi, academia.edu
[5] Kızılbaş sözcüğü Anadoludaki tüm Şiî, Alevî, Bektâşî ve Bedreddinî grupları kasteder.
[6] Mübah: Sevap ve günah olmayan eylem. (Uyumak, tuvalete gitmek, esnemek, yürümek, oturmak gibi)
[7] Askerlerin kadınlara tecavüz etmesine fetvâ veriliyor. Ayrıca Sünnîleri Müslüman diye nitelerken Şiî/Alevîleri kâfir ordusu olarak görüyor.
[8] Oranı ve biçimi hâkimin takdirine bırakılmış ceza.
[9] Bu fetvâ ile Yunus Emre’nin de öldürülemsi gereken bir kâfir olduğu belirtiliyor.
[10] Bir kimsenin Müslüman olması da yetmiyor, Müslümansa illâ Sünnî olması da beklenecek, yoksa sapkın ilan edilip yine öldürülecek.
[11] M. Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislamı Ebussuud Efendi Fetvaları, Kapı Yayınları, İstanbul, 2015.