”İslamla sol aslında birbirinden uzak değil. Sol da zaten zulme karşı değil mi, eşitlik ve adaletten bahsetmiyor mu? İslamın da temeli adalet ve eşitlik değil midir? Dolayısıyla ben solcu kadınlarla, farklı kadın örgütleri ile, feminist, anarşist kadınlarla olmaktan hiç rahatsız olmadım. Benim başörtüm onlar tarafından hiç sorgulanmadı, inançlarımdan dolayı ve yaptığım fiilden ötürü de hiç yargılanmadım.”
25-26 Ocak 2020’de İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan 2. İslam ve Sol Çalıştayı’na 24 konuşmacı katıldı. Ayrıca yurt dışından ve cezaevlerinden yazılı tebliğler ve video mesajlar sunuldu. İki gün süren çalıştayda Tarhisel Tecrübeler, Çağdaş Tecrübeler, Karşılaşmalar ve Yüzleşmeler, Kişisel Tecrübeler, Kadın, İslam ve Sol başlıkları altında 6 oturum yapıldı. Tüm konuşmaları ”2. İslam ve Sol Çalıştayı Konuşma Metinleri ve Kayıtları” yazı dizisi ile sunuyoruz. Bugün Name ÖZTÜRK‘ün konuşma metnini yayınlıyoruz.
Herkese iyi akşamlar. Öncelikle kürsü deneyimim olmadığı için çok heyecanlı olduğumu söyleyeyim. Sizlere burada neden ve kim olduğumdan bahsetmek istiyorum.
Kadın kimliğini ve kadın dayanışmasını iliklerine kadar yaşayan bir kadın olarak buradayım. Burada birçok arkadaşımız İslam ve soldan bahsetti. Ben daha çok solun hayatıma temasından, özellikle kadın dayanışmasından bahsedeceğim. Ben 2008 yılında bir evlilik yaptım. Evlilik yapmamın sebebi de aslında bu muhafazakar hayatın bize dayattığı, neyi muhafaza ettiğimizi bilmediğimiz şeylerden kaçış oldu. O zamanki dönemde kaçışı evlilikte gördüm. Evlendiğim kişi çok farklı bir kültürdendi. Maalesef bulunduğum ortamdan kaçış amaçlı yaptığım evlilikte zulmün çok daha fazlasını yaşadım. Bu kişiden kurtulmak için bir sürü yere başvurdum ama sonuç alamadım. Erkek egemen olan bir yerde yalnızlaşan bir kadına susmaktan başka hiçbir şey düşmüyor ve bende susturuldum.
Daha sonra kimilerine göre katil, kimilerine göre öz savunmasını gerçekleştiren, kimilerine göre de meşru müdafaasını gerçekleştiren biriydim. Bana göre de ölmemek için öldürmek zorunda kalan biriydim. Altını çizerek söylüyorum, boşanmış olduğum eşimi öldürmek zorunda kaldım. Sonrasında tabi cezaevi süreci oldu. Sol ideolojiye çok uzak değildim, lise ve üniversite yıllarında tanışmışlığım vardı. Ama yapmış olduğum evlilik beni siyasi ideolojilerden değil aslında hayattan koparmıştı.
Biraz daha detay vermek istiyorum. Zulüm altında olduğum için boşanmayı çok istiyordum. Ama ailemin muhafaza ettiği ‘boşanma yoktur’ görüşü yüzünden boşanamıyordum. Fakat bu haksızlık değil midir? Hani boşanma haktı. Çekirdek ailedeki o baba figürü ‘’bizde boşanma yok’’ deyip beni zulmün içinde bıraktı. Burada babam yok artık, rahmetli oldu ama kendi evladının kul hakkıyla ahirete gitti.
Bize İslamiyet o kadar yanlış öğretildi ki, Kur’an’lar süslü, dantelli kılıflar içerisinde duvara asıldı ve ‘’aman sakın dokunmayın çarpılırsınız’’ dendi. O Kur’an bizim okumamız ve düşünmemiz için bize indirilmedi mi? Bunu kabul ediyoruz ama nedense Kur’an’a dokundurmuyoruz. Çünkü Kur’an’daki o gerçekliği öğreneceğiz, bu sebeple ellettirilmiyor. Kur’an’ı anlamamıza izin verselerdi aslında boşanmanın hak olduğunu, İslamın kadını nasıl koruduğunu ve yücelttiğini öğrenecektik. Ama erkek egemenliği buna izin vermiyor ve dinimizi de öğrenmemize izin vermiyor.
Cezaevi sürecinde de ciddi bir erkek egemenliği oldu ve şiddetle üzerimizde ağırlığını hissediyorduk. Burada sol kesimle tanıştım. Kadın örgütleri ve kadın savunmasını destekleyen avukatlarla temasımız oldu. Yeri gelmişken buradan onlara tekrardan teşekkürlerimi gönderiyorum. Benim İslama yakın olduğumu bildikleri halde, davama müdahil oldular ve avukat kabinlerinde defalarca konuştuk. Hiç din konusu mevzu olmadı. ‘’Neden kapalısın? Bak ailenin inandığı İslam seni bu noktaya getirdi’’ gibi şeyleri bana hiç söylemediler. Sadece, benim buradan nasıl kurtarılabileceğim ve buradan kurtulduktan sonra nasıl özgürleşebileciğim konusunda konuştuk.
Burada konuşulan İslam ve sol tartışmasının yanı sıra, erkek egemenliğinin yaptığı tek şey olan kadını yalnızlaştırmak üzerine durulması gerektiğini söylemek istiyorum. Kadın yalnızlaştığı zaman susacak ve her şeye itaat edecek. Böylelikle sorun bitecek.
Solun desteklediği örgütlerin dışında başka örgütler de vardır. Örneğin KADEM ve iktidara da çok yakın olduğunu da biliyoruz. Bir kez bile acaba cezaevlerine ziyarete gidiyorlar mı? Ben üç yıl boyunca hiç görmedim. Halbuki kadın örgütleri deyince ilk önce gitmeleri gereken yerler cezaevleridir. Bakırköy Cezaevinde kadınların bir sürü sorunu var. Çocukları olupta bir tane oyuncağı olmayan bir sürü çocuk var. Bunları ele almıyorlar. Biz bu şekilde sorunlarımız, sıkıntılarımız var diye yine solcu avukatlara iletiyorduk. Sorunlarımızın çözülmesi için yine solcu avukatlar yaşadığımız sorunları gündeme getiriyor ve haber ediyordu.
Bir önceki oturumda tahrik indirimi olmuyor dendi. Ben cezaevinden çıktıktan sonra kadın davalarını takip etmeye başladım. Öyle bir oluyor ki, insan inanmak istemiyor ama gerçekten oluyor. Kaldı ki, ben yerel mahkemeden 12,50 yıl hapis cezası aldım. Daha sonra İstinaf Mahkemesinde bu ceza 10 yıla düşürüldü. Tutuksuz olarak yargılanıyorum şu an. Bana ceza vermek için tanık ifadeleri cımbızla çekildi. Burada örnek vermekten kaçınmayacağım. Çocuğum olay olduğunda evdeydi ve ifadesi tam şuydu: ‘’ Babamın elinde silah görmedim ama belinde silah şişkinliği vardı.’’ Bana ceza verirken hakimler şu ifadeyi almışlar. ‘’Çocuk babanın elinde silah görmemiş.’’ Peki ya öncesi… Çünkü benim yargılandığım mahkemenin hakimi erkekti ve belki de o hakim sıfatıyla eşine daha ağırını yapıyordu. O yüzden birbirlerinin ayıplarını kapatmaya çalışıyorlardı. Aynı şekilde polise başvurduğumda poliste erkekti ve ‘’bir de kocanla konuşalım’’ dendi. Yarım saat sonra da kocamı eve gönderdiler ve şikayet etmemden ötürü bana geri dönüşü daha fazla zulüm oldu. Sonrasında da bunu yapanlar beni katil sıfatıyla yargıladılar.
Bunu buradaki herkese sormak istiyorum. Ben mi katilim? Yoksa benim hayatımla oynayanlar mı katil? Kafamda deli sorular sürekli dönüp duruyor ve cevap alamıyorum. 7-8 aydır cezaevinden çıktım ve iş arıyorum, muhasebeciyim ama hala iş bulamıyorum. Çünkü iş başvuru formlarında ‘’Mahkumiyetiniz oldumu, mahkumiyetinizin sebebi nedir?’’ sorusu var. Buna verilecek cevap ile kendimi etiketlemem veya fişlemem mi isteniyor? Şuna mı bizi mahkum etmek istiyorlar.? ‘’Sen hayatını korumak için kendini müdafa ettin ve bundan sonrası yok, böyle yaşayacaksın.’’ Tam da burada kadın mücadelesinin ve dayanışmasının içerisinde olduğum için hem kendimi daha özgür, hem kendimi eski o susturulmuş kadın olarak asla görmüyorum.
Bir de şuna değinmek istiyorum. İslamla sol aslında birbirinden uzak değil. Sol da zaten zulme karşı değil mi, eşitlik ve adaletten bahsetmiyor mu? İslamın da temeli adalet ve eşitlik değil midir? Dolayısıyla ben solcu kadınlarla, farklı kadın örgütleri ile, feminist, anarşist kadınlarla olmaktan hiç rahatsız olmadım. Benim başörtüm onlar tarafından hiç sorgulanmadı, inançlarımdan dolayı ve yaptığım fiilden ötürü de hiç yargılanmadım. Aslında yine beni yargılayanlar o muhafazakar kesim dediğimiz, katil sıfatını bana yakıştıranlar tarafında oldu. Yani benim içinden çıktığım ve kaçmak istediğim kültür tarafından yargılandım.
Toplumsal barışın kişisel haline dönüşmüş halini ben yaşadım. Biz kadınlar birbirimize bırakılırsak biz birbirimiz değiştirmeye çalışmıyoruz. Erkekler bizi değiştirmeye çalışıyorlar. Çünkü erkekler aslında bizden korkuyor. Ne yapacağımızı kestiremiyor onlar. Biz kadın mücadelesi olarak sağ, sol, feminist, inançlı, inançsız, başörtülü, başörtüsüz gibi ayrımlara hiç girmeden bu mücadele içinde yer alıyoruz ve birbirimizin yaralarını iyileştirmeye çalışıyoruz. Ve iyileştiriyoruz da…
Çok teşekkür ederim.
adilmedya.com