Uzun zamandır kendini belli eden asıl sorunu adlandırmamız gerekli; kadınlara karşı var olan tutum.
Konu başörtüsü olunca, herkesin bu konu hakkında takıntılı olduğu gözüküyor. Başörtüsü bir kısım için kadınlar üzerinde kurulan baskının bir aracını, diğer kısım içinse özgürlüğün bir göstergesini sembolize ediyor. Ancak daha alışılmış bir şekilde, müslümanlar tarafından kadının “ne kadar müslüman olduğunu belirleyen” ve onun “ahlak seviyesini yargılamaya yarayan” bir kriter olarak kullanılıyor.
Gerçekten de müslüman kadınları “yargılayan” islami söylemin tek takındığı konu, müslüman kadının birincil dini görevinin başörtüsü takmak olduğudur.
Dinin ahlaki kurallar çerçevesinde görünüş ile ilgili kısıtlamaları (giyim şekilleri, ritüeller) garip bir “fenomen”, ana akım müslüman zihne yayılmış bir virüs gibi. Vahhabizm’in, köktendinci İslam anlayışının yayılmasının bir parçası olarak, dinimizin öncelikleri ruhsal/kişisel değişimden, ritüeller ve giyim şekilleriyle ilgili ukala detaylara kaymış gözüküyor. Yani bu başörtüsü üzerinde çakılıp kalmışlık, öyle inanıyorum ki, bizim İslam’ı ele alışımızdaki/anlayışımızdaki yüzeysel tavrı açıkça göz önüne seriyor.
Depremlerin başörtüsü takmayan kadınlar yüzünden olduğunu söyleyen imamlardan, “dini görevi olan” başörtüsünü takmayan Müslüman kadınları aforoz eden müftülere, müslüman kadınların çevresini saran bu “entellektüel seviye” gerçekten ızdırap verici ve az veya çok daima “iffet” ile ilgili.
İşte bu karanlık bir gerçeği göz önüne seriyor ki, gerçekte, başörtüsü konusunda takıntı cinsel metalaştırmanın bir formudur. Metalaştırma, her şeyden önce, kişiyi obje statüsüne indirgemek anlamına gelir. Müslüman kadınları “vücutlarına” indirgeyerek ve iffetin onların birincil dini görevi olduğunu iddia ederek(!), onların kişiliklerine bir çizgi çekmiş ve onları “insan olma” makamından alıkoymuş oluyoruz.
Başörtüsü ile ilgili yapılan örneklendirmelerin ve açıklamaların hepsinin ortak noktası*, kadınların vücutlarının kapatılması gerektiğini, kendini erkeklere karşı “koruması” gerektiği üzerine. Bir çoğundan çıkarılan sonuç, başörtüsü takmayan müslüman kadınların cinsel tacizi, etraftan atılan lafları vb “yapmadığının cezası olarak” hakettiği yönünde, erkeklerden ise bütün ahlaki davranma ve kendine hakim olma sorumluluğu (Kur’an’da bahsi geçen) tamamen uzaklaştırılmış. Bu tarz tutumlar kurbanlarında yıkıcı sonuçlar doğuran kurban-suçlayıcı kültürün oluşmasında rol alırlar.
*Yazar burada viral olmuş başörtülü-başörtüsüz ayırımın ve taciz ile ilgili şu görselden bahsediyor:
Ayrıca, başörtüsü ile ilgili yapılan örneklendirmenin bir diğer iddiası da başörtüsü takan kadınların cinsel tacize uğramayacakları/ daha az uğrayacakları. Bu varsayım ise deliller ile param parça olmaya mahkum. Mısır’da yapılan bir araştırmaya göre, tacize uğrayan kadınların %72,5’i, başörtüsü takan kadınlardandı. İran gibi, başörtüsü takmanın hukuken zorunlu olduğu ülkelerde cinsel taciz olaylarının “görülmediğini” iddia etmeyin.
“Başörtüsünün zorunlu olmadığı müslüman bir ülkede büyüdüm. Bana her zaman başörtüsünün kadınları erkeğin nefsinden koruduğu, çünkü biz kadınların bedeni, avret yerleri erkeklere fitne yaydığı söylendi.” diyor 26 yaşındaki İranlı olmayan ama bir senedir İran’da okuyan Seher. Ve devam ediyor: “Ancak İran’a, başörtüsünün hukuken zorunlu olduğu bir ülkeye geldiğimde, yine sokaklarda erkekler tarafından tacize uğradım. Erkekler bana pis pis bakıyorlar, birşeyler söylüyorlar, laf atıyorlardı. Sanki çıplağım, değersizim gibi hissettim.”Bugünlerde dünya Müslüman devletlerdeki hurafe, bağnazlık, tutuculuk, ve ataerkillik gibi kemirici problemlerle birlikte OHAL içerisinde, biz ise “dikkatimizi” başörtüsü ve “Allah’a nasıl en doğru ibadet edilir”ın ukala detaylarından başka yöne çeviremez haldeyiz. Eğer iddia ettiğimiz “fitne” konusunda ciddi isek, uzun zamandır kendini belli eden asıl mevzudan başlamamız gerekli; kadınlara karşı tavırlarımız.
Eğitim, her zaman olduğu gibi, burda da anahtar görevinde, başörtüsü değil. O zaman “erkek erkektir” gibi erkeklerin sanki kendi arzuları üzerinde kontrol sahibi olamayan cinsel yaratıklar olduğu varsayımlarından rahatsız olmakla başlayalım. Kadınların ahlaklarını onların kendi kararlarıyla giydikleri başörtüsü ile bir tutmayalım. Ve kadınları metalaştırmaktan, onları “öncelikli” olarak sekse giden bir “yol” gibi görmekten vazgeçelim.
Bunların bizi ne kadar öteye taşıyacağına inanamayacaksınız.
Klasik müslüman anlayışın reformu ile ilgili yazılar yazan, kendisini “ilerici & özgürlükçü” müslüman olarak tanımlayan Ro Waseem’in yazısıdan derlenmiştir.