Sevgili dostlar,
Atatürk 1938 başında rahatsızlanıp Batı basınında spekülasyonlar başlayınca Cumhurbaşkanlığı, sağlık durumuna ilişkin açıklama yapmıştı. Vefatına kadar da sağlığıyla ilgili her detay, nabız ve hararet derecesine varıncaya kadar, kamuoyuyla paylaşıldı.
Oysa mesela 1. Dünya Savaşı’nda Wilson felç geçirdiğinde görevi eşi üstlenmiş; durum, kamuoyundan gizlenmişti. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz Başbakanı Churcill’in kalp krizleri de duyurulmamıştı. 1974’te Fransız Cumhurbaşkanı Pompidou’nun lenf kanseri, ofisinde ölene dek saklanmıştı.
Elbette her iki tutum için de lehte ya da aleyhte argümanlar ileri sürülebilir. Konuya ilişkin tartışma günümüzde hala sürüyor.
Almanya bir süredir 65 yaşındaki Başbakan Merkel’in titreme nöbetlerini tartışıyor. Doğrusu, medya son derece titiz davranıyor. Merkel bu konudaki soruları, “Kendimi iyi hissediyorum, görevimi yapabilirim” diyerek geçiştirdi. Ancak söylentiler herkesin dilinde…
Aynı günlerde 65 yaşındaki Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hastalığına dair de haberler yayıldı. Özellikle Arap medyasında, geçen hafta 18-24 Temmuz arasında beş gün ortada görünmeyen Erdoğan’ın kalp krizi geçirdiği, ameliyat edildiği iddiaları ortaya atıldı. Konu fısıltı gazetesinde hızla büyürken, korkudan kimse konuyu Saray’a soramadı. Ne olduğunu anlaşılamadan Erdoğan yeniden ortaya çıktı.
Birçokları, liderlerin sağlığı konusunun haber yapılmaması gerektiğini, bunun özel hayatı ilgilendirdiğini, herkes gibi liderlerin de mahremiyet hakkı olduğunu savunuyor. Basını “kamu çıkarı” bahanesiyle daha fazla okunma yarışına girmekle suçlayanlar da var.
Buna karşın, önemli görevlerdeki insanların hastalığının ülkeyi ve halkı da ilgilendirdiğini, kamuoyunun, kendisini yönetenlerin sağlık durumunu bilme hakkı olduğunu savunanlar da az değil.
Kanada Carleton Üniversitesi’nde konu üzerine tez yazan Catherine Lanthier, politikacıların sağlıkları konusunda açıklama yapmaya zorlanamayacakları, ama sağlıkları ciddi risk altına girdiğinde bunu açıklamak zorunda oldukları sonucuna varıyor.
Sanırım konunun üç tarafı olan gazeteciler, siyasetçiler ve doktorlar için en doğru yaklaşım bu…