Sevgili dostlar,
İddiaya girmiştim. Demiştim ki:
“Erdoğan, izlediği nefret siyasetinin kendisine kaybettirdiğini, sandıkta rakiplerinin sağduyusuna yenildiğini” görüp pragmatist davranabilir. En azından bir süre aklı, öfkesini yenebilir. ‘Birleştirici lider’ unvanını Ekrem İmamoğlu’nun elinden almaya çalışabilir.”
Yanıldım; iddiayı kaybettim.
Öfkesi, yine aklının önüne geçti. “Dönem, kızgın demiri soğutma, kucaklaşma dönemi” demişti; demirle kucaklaştı.
Seçmenin iradesini tanımayarak, İmamoğlu’nun elini sıkmayarak, Kılıçdaroğlu’na saldırıyı hemen kınamayarak, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bayraktarlığını yaptığı gerginlik siyasetine ve polis devleti zihniyetine devam edeceğini gösterdi.
2015 Haziran seçim yenilgisinden sonra Erdoğan’ın yarattığı savaş iklimi, Kasım’da kendisine yeniden seçim kazandırmıştı; şimdi muhtemelen aynı senaryoyu uygulayabileceğini sanıyor. Ama bu kez zor: Ne ekonomi aynı ekonomi, ne muhalefet aynı muhalefet… Cin şişeden çıktı; İmamoğlu da Kılıçdaroğlu da bu tuzağa düşmeyecek, provokasyona gelmeyecek bir söylem tutturdular. İkisinin de dünkü konuşmalarında iktidarla bir polemikten kaçınması, bunun göstergesi…
Ama bitmedi. Demirin yükselen ateşini şimdi YSK körükleyebilir. Son yaşananlardan sonra, bir de İmamoğlu’nun mazbatasının iptali ve İstanbul’daki seçimin yenilenmesi gibi bir karar, Türkiye’yi tam ateşe atar.
YSK, İstanbul’un seçim sonucunu değil, seçimle gelen bir zorbalığın, seçimle gidip gitmeyeceğini oylayacak.
“Sandıkla geldiler, ama sandıkla gitmiyorlar” inancını besleyecek bir karar verirlerse, ülkeyi bir kurtlar sofrasına çevirirler.
Attila İlhan, aynı adlı romanını, şu cümleyle noktalamıştı:
“Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır.”
Dileriz, kurtların azgınlığına karşı, aklın sağduyusu kazanır.