Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kuruluna katılma vesilesiyle yaptığı uzun ABD ziyareti devam ediyor. Ziyaret, 26 Eylül’e kadar da sürecek.
Ama ziyaretin; Cumhurbaşkanının BM Genel Kurulundaki konuşması, genel kurul çerçevesinde yapacağı diğer ülke temsilcileriyle görüşmeleri, özellikle ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşme bölümü tamamlandı. Bundan sonrası artık “Yahudi cemaati”, “Türk toplumu”, “Think tank kuruluşları”, “Uluslararası tekellerin CEO’ları” ile yapılacak toplantılar,…gibi her ABD ziyaretinden bildiğimiz “rutinler”le sürecek.
Aslına bakılırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulunda yaptığı konuşma da bizler için çok bildikti, hatta her gün dinlemekten usandığımız şeylerdi.
Örneğin yaklaşık beş yıldır, Cumhurbaşkanı Erdoğan, her topluluk ve her mekanda “Dünya 5’ten büyüktür” sloganı etrafında söylediklerini BM Genel Kurulunda da bilmem kaçıncı kez yineledi. Bu yüzden Erdoğan’ın konuşmasının “Dünya 5’ten büyüktür” bölümü, sadece bizim için değil BM’nin diğer ülkelerin diplomat ve delegeleri için de eski bildik şeylerin yinelenmesinden ibaretti.
Ama Cumhurbaşkanının konuşmasının en uzun yanı ise, bize rutin gelse de BM Genel Kurulunun delegelerine sadece “yeni” değil belki “acayip” de gelen ‘FETÖ’ ile ilgili açıklamalardı.
Cumhurbaşkanı BM üyesi 170 ülkede faaliyet gösteren ‘FETÖ’yü “uluslararası bir terör örgütü” olarak tanımladıktan sonra bu 170 ülkenin liderini “FETÖ’ size de darbe yapabilir. Bizi dinleyin sonra pişman olursunuz” diye uyardı!
Kuşkusuz ki, bu 170 ülkenin pek çok temsilcisi ‘FETÖ’ diye bir terör örgütünden bihaber oldukları bir yana, 170 ülkede darbe yapabilecek, böyle bir niyetle örgütlenen bir terör örgütü olabileceğini anlamaları bile çok zordu.
Çünkü, 17-25 Aralık skandalına kadar, 15 yıl boyunca yedikleri içtikleri ayrı gitmediği halde ‘FETÖ’yü fark edemeyen Erdoğan, 170 ülkenin liderlerini bir konuşmayla ikna edeceğini sanarak konuşuyor. Dahası ‘FETÖ’ ile ilgili bütün argümanları da Türkiye’de yaptığı konuşmalardan farklı değil.
Bu da insan aklına o çok bilinen “akıl hastanesindeki” vakayı getiriyor.
Akıl hastaları, bir kapının önünde uzun bir kuyruk oluşturmuşlar, en öndeki hasta anahtar deliğinden içeriye uzun uzun baktıktan sonra oradan ayrılıyor, arkasındaki hasta anahtar deliğinden içeriye bakıyor. Bu etkinlik böyle gün boyu sürüp gidiyormuş.
Durum hastanenin başhekiminin de dikkatini çekiyor.
O da kuyruğa giriyor; bekliyor, sırası gelince anahtar deliğinden odaya bakıyor. Ama içeride bir şey göremiyor.
Dönüyor hastalara, burada bir şey yok ki ne bakıp duruyorsunuz boş odaya diye soruyor.
Hastalar başhekimin cehaletine gülüyor.
“Ohooo, biz yıllardır bakıyoruz bir şey görmedik sen bir bakışta mı göreceksin” diye başhekime çıkışıyorlar!…
BM Genel Kurulu delegeleri elbette akıl hastaları değil. Fazlasıyla da akıllı insanlar. Bu yüzden soruyu böyle sormayacaklardır ama, “Yahu sen her konuda ortaklık, iş birliği yaptığın ‘FETÖ’yü ancak 15 yıldan sonra tanımışsın ama şimdi bizden senin bir konuşmanla bütün bunları anlamamızı istiyorsun; bu hak mı?” diye sorabilirler. Tabii açıkça değil. Çünkü bu BM delegelerinin çoğu aynı zamanda Erdoğan’ın deyimiyle “monşer” ahlakı olan “kibar” adamlar ve kadınlar!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM konuşmasının diğer önemli ayağını oluşturan PYD’nin “teröristliği” de BM Genel Kurulu delegeleri için “170 ülkede darbe yapmak için örgütlenmiş “FETÖ” konusu kadar, hatta ondan da fazla anlaşılmazdır.
Peki burada sorun ne?
Sorun Türkiye’nin en eski ve belki bütün hükümetlerinin ama özellikle de “yerli ve milli”liği ideolojik bir saplantıya dönüştürmüş Erdoğan ve Hükümeti için çok daha “ilerlemiş” bir sorun.
Çünkü Türkiye’yi yönetenler kendi seslerine öylesine hayrandırlar ki, onlar hangi dilden konuşursa konuşsun, bütün dünyanın gece gündüz kendilerini dinlediğini, Türkiye’nin sorunları ve istekleri hakkında gırtlaklarına kadar bilgi dolu olduğunu sanırlar. Bu yüzden de BM’de de Beyaz Saray’da da Konya’da da aynı üslup, aynı argümanlar ve aynı “Dünyayı aptal alemi sersem yerine koyan” (sanan desek daha doğru) biçimde konuşurlar.
Ama yandaş basını Erdoğan’ın ne demek istediğini anlamış, herkesin de öyle anladığını varsayarak, Erdoğan’ın konuşmasını “Mazlumların sesi” diyerek veriyor.
Ama bütün bu bize rutin, BM delegelerine tamamen yabancı görüşmeler içinde Türkiye’yi “tek anlayan” ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’la yapılan görüşmenin ayrı bir yeri var görünüyor.
Biden, sanki “Türkiye’ye ilişkileri sıcak tutmaktan sorumlu Başkan Yardımcısı” gibi! Bu son New York görüşmesinde de “Gülen’in iadesi konusunda” olsun, Suriye sorununda olsun, sonrasında ne olur bilinmez ama, bizimkileri yüzünü güldürecek laflar etmiş!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2016 eylülü “ABD seferi” de herhalde yandaş ve ona eklemlenmiş medyanın alkışları ve “Büyük bir zafer daha kazanıldı” naraları ile “tarihe” yazılacaktır!
Bu “seferin” ülke ve bölge halkları için başka bir kazanımının olması ise beklenemez.