Nâzım Hikmet Akademisi’nde pazartesi akşamları tüm bölümlerin öğrencilerinin katılımı ile güncel konularda verilen seminerin bu haftaki konuğu Prof. Dr. İzzettin Önder’di. “Kapitalizmin Krizi” başlığıyla bir seminer veren Önder, bu başlığın, “kapitalizm ve kriz”den çok farklı olduğunu anlatarak seminere başladı. Önder, “‘Kapitalizm ve kriz’ diye söylediğimizde iki farklı şeyden bahsediyormuşuz gibi görünür ama ‘kapitalizmin krizi’ dediğimizde kapitalizmin bir özelliğinden bahsederiz” dedi. Önder ayrıca krizin, kapitalizmin gelişimi için gerekli bir olgu olduğuna dikkat çekti.
Kapitalizmin bir sistem olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Önder, bu sistemde yaşanan olayları da sistemin kendi iç mantığının bir ürünü olarak görmenin yerinde olacağını söyledi. Önder, “Kapitalizmden bahsederken bu sistemin hareket biçimlerine bakmak gerek, bunu yaparken de krizi tetikleyenlerin neler olduğuna bakmak gerekiyor” dedi.
Sermayenin, kârını arttırmak için, emek ücretlerini en alta, sattığı ürünün fiyatını da en üste çekmeye çalıştığını söyleyen Önder, üretim hızı sürekli artarken tüketim hızının buna yetişemediğini, bu arada oluşan farkın da bir kriz dinamiiği olduğunu belirtti. Bu boşluğun reklamla tüketime yöneltme, sosyal devlet ve finansallaşma yoluyla doldurulmaya çalışıldığını belirten Önder, “Sosyal devlet ayağa kalkmış olan işçilerin aklını çelmek için başvurulan bir yöntemdi. Sosyalizm korkusu vardı, üretilen malların satılabilmesi için de ücretlerin artması gerekiyordu” dedi.
Kapitalizm altında gelir dağılımının düzensizliğinden bahsetmenin gerçekçi olmadığını belirten Önder, “Bu semptomlarla konuşmaktır, başınız ağrıdığı için bir doktora giderseniz size ağrı kesici vermez, şikayetinizin altında yatan ne var diye inceler. Bu sistemin kendisi gelir dağılımında eşitsizliğe neden olur. Bu sistemin içinden bakarak gelir dağılımından bahsetmek doğru değil” dedi.
Kapitalizmin kronik olarak kriz halinde olduğunu, belli dönemlerde de akut krizler yaşadığını belirten Önder, bunun da sistemin yapısal bir sonucu olduğunu söyledi. Önder, Sosyal alanda görülen şeyleri hata, ya da yanlışlık olarak yorumlayamayız. Buna sistemik bir bütünlük içinde bakmamız gerekir. Kriz döneminde ‘bankacılar çok hırslı davrandı’ dendi. Böyle bir şey olabilir mi? Bu kişisel bir sorun değildir, sistemin yetiştirdiği insanların düşünme şeklidir” dedi.
Yaşanan krizin “finans sektöründe doğup reel sektöre” yayıldığı tespitinin görünüşte doğru olduğunu söyleyen Önder, bunun eksik bir açıklama olduğunu belirtti. “Bundan önce finans sektörünün nasıl bu kadar büyüdüğüne bakılması gerektiğini sormak gerekiyor” diyen Önder, bu anlamda neden sonuç ilişkisinin doğru kurulması gerektiğini söyledi.
Krizin akut görünümüne karşın, sermaye gelişiminin bir evresi olduğunu söyleyen Önder, bunun bir birikim krizi olduğunu ve tam anlamıyla bir marksist kriz olduğunu söyledi.
Korkunun sermayeye çok şey yaptıracağını söyleyen Önder, “Sosyalist partilerin oyları Meclis’e girecek seviyeye gelmese de toplamda yüzde 2-3 seviyesine gelse dahi Meclis’e korku salar. Çok etkili olur. Bu nedenle de ‘oyumuz boşa gider’ demek doğru değil” dedi.
SOL