Pınar Yüksek/Birgün
Küreselleşmeye ilişkin tartışmaları ve küreselleşmenin sorunlarını Prof. Dr. İlhan Uzgel ile konuştuk
Kapitalizmin ikili krizi
► Küreselleşme döneminin sonuna geldiği tartışılıyor. Nereden nereye geçiyoruz?
Tabi bu sorunun cevabını bugünden net bir şekilde vermek mümkün değil. Bir geçiş söz konusu. Sonunda nereye evirileceğini bugünden bilemeyiz. Ancak küreselleşmeye ve onun dinamiklerine bakarak bazı eğilimler bahsetmemiz mümkün. Bu hikâyenin başında tabi ki kapitalizmin yapısal ve kendisine özgü/içkin krizi yatıyor.
Bütün bu küreselleşmenin sona erdiği tartışmalarının çıkış noktasında kapitalizmin yapısal krizi yatıyor. Kapitalizmin birikim sürecinden başlayarak bir bölüşüm sorununa giden, sermayenin kar oranının düşüşüne neden olan ve çevreye iklime kadar uzanan bir krizi var.
Bunları aşma yolunda çok ciddi sorunları var. Krizin bence iki stratejik boyutu var. İlki, kapitalizmin küresel ölçekte bir hegemonik güç etrafında örgütleniyor olmasıyla ilgili. Birinci olarak kapitalist küresel sistemin liderliğiyle ve yöntemiyle ilgili bir kriz var. Krizin ikinci boyutu ise kapitalizmin kendisinin iktisadi mantığıyla ya da mantıksızlığıyla ilgili. Ve bu krizin etkilerini giderek daha fazla yaşayacak. En başta dediğim gibi yaşanan anlık bir kriz değil yani şuan ki verilerle açıklayabileceğimiz bir kriz değil çünkü veriler çok kötü değil. Ama önümüzdeki dönemde tekrar krize girmenin işaretlerini veriyor. O yüzden böyle yapısal bir boyutu var. Bu iki kriz beraber yaşanmaya başlandı. Kapitalist sistem düzgün işleseydi Amerikan hegemonyasının krizinden söz etmeyecektik.
90’lar Amerikan hegemonyasının çok güçlü olduğu bir dönemdir. Amerikan ekonomisi çok hızlı büyür. 2001’de patlar. Ama hala hegemonik bir kriz yoktur tam olarak. Günümüzde bir kapitalizmin kriziyle krizin bu boyutu bir arada işliyor. Şuanda açık yoğun bir hegemonik kriz yok ama bir eşikte duruyor siyasal sistem. O yüzden bir yön arayışına girmiş durumda. Önümüzdeki 5 yılda bu flu fotoğraf giderek netleşmeye başlayacak. Dünya sistemi 70’lerin sonunda başlayan 80’lerde ilerleyen ama 90’larda bütün bir ideoloji kültür kurumlarıyla beraber dünyaya yayılan küreselleşme mantığından daha farklı daha bölgeci daha kapanmacı bir mantığa doğru gidiyor. Bunun işaretlerini veriyor bize.
İki ihtimal daha var zaman içerisinde göreceğiz. Küreselleşmenin geri çekilişinin konjontürel bir geri çekilme mi yoksa kalıcı bir yapısal dönüşüm mü? Bunu zaman içerisinde göreceğiz. İkisini de doğru da gidebilir. Krizle baş etme şekline ve başarısına bağlı. Küreselleşmeden tam bir geri çekilme zaten söz konusu değil. Dünya Ticaret Örgütü duruyor. Küreselleşmenin finansal ayağına kimse dokunmuyor şuanda. Çünkü küreselleşmenin en önemli boyutu finansal serbestleşmeydi yani sıcak paranın akışkan olmasıydı. Bunu kimse gündeme getirmiyor. Küreselleşmenin üçlü bir sacayağı vardı; yatırım, ticaret, finans. Bu üç önemli ayağın üçte ikisinde Amerika’dan İngiltere’den başlayan yeni bir yön arayışının olduğunu görüyoruz. Bunun ne yöne doğru gideceğine tam olarak sistemin kendisinin de netleştirdiğinden emin değilim. Ama dünya tarihindeki son 100 yıllık kritik dönüşümlerin yürütücü, karar vericisi İngiltere- Amerika ekseniydi. Şuanda da küreselleşmeye en büyük darbe bu ikisinden geliyor. Yani şöyle söyleyeyim, bizi neoliberalizme Amerika-İngiltere soktu. Şimdi küreselleşmeden de onlar çıkarıyor gibi duruyor.