- Vedâ Hutbesinde Ribâ
“Câhiliye devrindeki her türlü ribâ kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat anaparanız sizindir. Ne haksızlık edin ne de haksızlığa uğrayın. Kaldırdığım ilk ribâ amcam Abdülmuttalip oğlu Abbâs’ın ribâ alacağıdır.”[1] hitâbesi vicdân elçisi Muhammed’in ribâ karşıtı son sözleridir. Elçi Muhammed’in ribâ karşıtlığını amcası Abbâs ile başlatması kendisine gelecek tüm eleştirilere karşı akıllı bir stratejisidir. Çünkü başkalarına önerilerde bulunurken yakınları ve akrabalarına farklı davranmak samimiyet testidir. Bir liderin dürüst, doğru, âdil ve muksit olduğunun ölçüsü en yakınlarına nasıl davrandığıdır. Yakınlarını zenginleştiren, dostlarına para akıtan, akrabalarını sermâyeye boğan ve taraftarlarını kariyer ve konforla ödüllendiren kişiler asla ve asla elçi Muhammed’in yoldaşı, İslâm’ın yandaşı, tevhîdin mü’mini ve Kur’an’ın omuzdaşı olamaz. Fakat mezhepçi gelenekçiliğin, tarîkâtçı hurâfeciliğin, vakıfçı tekçiliğin, dernekçi bedavacılığın, sendikacı bölücülüğün ve cemaatçi saplantının mü’mini, yoldaşı ve yandaşı olur.
- Ticâret
Ribâ ile ticâret birbirinden farklıdır. Malın malla, hizmetin hizmetle doğrudan değiştirilmesi veya mal ve hizmetin para denilen bir değerle yahut altın, gümüş gibi bir madenle alınıp satılmasına ticâret denir. Örneğin 1 kg. altının 10 kg. gümüş yaptığını düşünelim. 1 kg. altın alan 10 kg. gümüşün değerini yansıtan para verip de 1 kg. altın alırsa ticâret yapmış olur. Kilosu 3 TL’den 10 kg. elma 30 TL, kilosu 5 TL’den 6 kg. üzüm de 30 TL yapar. Bunlar değerleri üzerinden karşılıklı değiştirildiğinde ortada haksız kazanç olmaz, sadece değiş-tokuş/takas gerçekleşir. Bu işleme ticâret denir. Takas sırasında çalışanların giderine taşıma ve emek ekleyerek alışveriş yapılır. Kazanç üzerinden devlete vergi vermek ise ticâretin doğasıdır.
- 1. Ribâ ve Fâiz Farkı
Ribâ, “aynı anda hem hak yiyerek hem de emek vermeden kazanılan artış”dır. Ribâ; reel değerler[2] üzerinden olur, nominal[3] değerler üzerindeki artış fâizdir ancak ribâ değildir. 1 kg. buğday yerine 2 kg. buğday almak ribâdır, ancak 1 kg. buğday 10 TL borca verildiğinde aradan geçen zaman sonrasında 15 TL olduğunda borç ödenirken fazladan oluşan 5 TL’lik fark ribâ değildir. Çünkü 1 kg. buğdayın sadece nominal[4] değeri 15 TL olmuştur. Buğdayın reel karşılığı hâlâ 1 kg.dır. Aradaki 5 TL’lik artışa/fazlalığa fâiz denir. Ancak bu fâiz 1 kg. buğdayı haksız ve emeksiz biçimde 2 kg. buğdaya dönüştürmediği için bir ribâ değildir.[5]
Araplarda fazlalık ribâsı denilen bir ribâ türü daha vardı. Peşin alışverişlerde alınan fazlalığa fazlalık ribâsı denirdi. Örneğin 20 gr. külçe altın ile 20 gr. işlenmiş altın küpe aynı ağırlık ve oranda olsalar da birinde işçilik ve emek olduğundan bunların değiştirilmesi esnasında yüzüğü veren kişi, işlenmemiş saf altını verenden bir miktar para alma hakkına sahipti. 10 kg. portakalları değiştirirken birinin elinde daha kaliteli portakal varsa kaliteli portakalı alan kişinin bir miktar para istemesi faiz olsa da ribâ değildir, aradaki kalite farkına dönük bir ödemedir.
2021 Ocak’ında 1 gr. altın 441 TL iken 2021 Aralık’ında 954 TL oldu.[6] Ocak’ta 1 gr. altını borç alan kişi Aralık’ta borcunu verirken 513 TL fazla para verecektir. 513 TL’lik fazlalık fâizdir, ancak 1 gr. altının o günkü nominal değeri olduğu için alacaklı açısından ribâ değildir. Fakat bu tür fâizli ilişkilerde alacaklı kişi malının değerini korurken borçlu için durum hiç de iç açıcı değildir. Çünkü borçlu kişi 1 gr. altın borç almış sabit gelirli veya asgarî ücretliyse ödeme yaparken fazladan 513 TL ödeyerek daha da yoksullaşacak, ailesinin gıda, giyim, ulaşım, sağlık, ısınma, barınma ve eğitim giderlerinde harcama yapamaz duruma düşecek veya en az ile yetinmeye çalışacak. Bunun sonucunda sağlıksız çocuklar, aç insanlar, dezavantajlı kişiler, sömürüye açık bireyler, kullanılmaya müsait kişiler, parçalanmış aileler ortaya çıkacaktır. Alacaklıyı koruyup borçluyu mağdur eden ekonomik düzen hiçbir koşulda savunulamaz. Borçta bu tür fâhiş[7] artış toplum ortalaması ve ortalama gelir açısından tam bir ribâdır. Aradaki 513 TL, borçlu için ribâ ödemesi, alacaklı için sadece fâizdir. Sadece mal sahiplerini ve zenginleri koruyan sermâye düzenine kapitalizm denir. Kişileri aynı anda iki farklı konuma getirmek kapitalizmin başarısıdır(!)
2021 koşullarında kirada oturan ve ev almak isteyen 4 kişilik bir aile babası bu amaçla 10 yılda geri ödemeli 300.000 TL kredi çekerse 651.000 TL geri ödemesi yapmak zorundadır. Yani borç ödeyen kişi 5.425 TL aylık ödemesi içinden her ay 2.916 TL’yi fazladan ödeyerek emek sömürüsüne uğratılacaktır. Asgarî ücretin 4.223 TL, yirmi altı yıllık öğretmen maaşının 6.300 TL, yoksulluk sınırının 10.075 TL ve açlık sınırının 3.771 TL olduğu bir ortamda asgarî ücretli veya orta direk birinin bir ev alması hayaldir.[8] Ribânın tapınağı olan banka, bir ev parası verip iki ev parası almaktadır. Bu işleme, kazanın doğurması, yumurtadan civcivin çıkıp tavuk olup yumurtalarıyla birlikte alacaklıya verilmesi demektir.
- 2. Enflasyon Düzeninde Fâiz ve Ribâ
Mal ve hizmetlerdeki üretim giderlerinin artması veya üretimin azalması gibi nedenlerle üretilen malların fiyatı artar, malın fiyatı artınca paranın satın alma gücü zayıflar, para değer kaybeder; buna enflasyon denir.[9] Örneğin Aydın-Nazilli arasında çalışan bir minibüs mazot fiyatlandığı için yolculardan 10 TL alırken 14 TL alınca hizmet kalitesi yükselmemesine rağmen hizmetin fiyatı artar, bu sırada 10 TL değer kaybeder, zayıflar; bu bir enflasyondur. Daha basite indirirsek zamlar olurken paranın mal ve hizmet alamaz duruma gelmesine enflasyon denir.
Üretimin durması/yetersiz olması veya dışarıya bağımlılık nedeniyle ülkeye malın az girmesi yahut pahalı girmesi gibi nedenlerle mal ve hizmetin fiyatı artınca ödemelerde artış ortaya çıkar. Örneğin 1kg. peyniri almak için daha önce verilen 21 TL yerine 45 TL verilir. Nominal değer artmasına rağmen reel değer 1 kg. olarak kalmaya devam eder. Bu ortamda gördüğümüz enflasyon (pahalılık) bir sonuçtur. Çünkü üretimin azalması, daralması, pahalanması ve hizmet fiyatlarının artması sebep, paranın alım gücünün azalması (değer kaybı), yani enflasyon ise zorunlu sonuçtur. Mal-para, hizmet-para dengesinde mal ve hizmetin eksilmesi durumunda onlara karşılık gelen para da artmaktadır. Buna enflasyon demekteyiz.
2021 Ocak’ında 1 ton demir 5.500 TL iken Aralık’ta 12.350 TL olmuştur. Mâliyet[10] fiyatları nedeniyle oluşan 6.850 TL’lik artışa fâiz denir. Ocak’ta 1 ton veresiye demir alan inşaatçının Aralık’ta 6.850 TL ödediği fazladan nominal artış fâizdir, ancak anamal olan 1 ton demire herhangi bir ekleme yapmadığından ribâ değildir. Demir ödemesinde de tıpkı buğday ve altın ödemesinde olduğu gibi alacaklı kişi durumu kurtarken verecekli olan zor duruma düşmektedir. Bu tip bir ilişki tahterevallide birini yükseltirken ötekini aşağıya çekmektedir. Birini ihyâ edip ötekini perişan eden sisteme zulüm düzeni denir. Zulmün olması için sistemin tam teşekküllü bir ribâ sistemi olmasına gerek yoktur.
- 3. Borçlunun Durumu
Nominal değer artışı, anamal ve hizmeti artırmazken onlar üzerindeki fiyatlamayı etkiler. Nominal artış, alacaklı için parası veya malının değerini korurken sâbit gelirli ve asgarî ücretli için bir felâkete dönüşmektedir. Kapitalist ekonomik düzen ribâ veya fâiz olmadan var olamayacağından kapitalist düzende ribâ olmayan fâizden kendimizi kurtaramayız. Bu bağlamda ülkedeki gerçek enflasyon seviyesindeki fâiz yasak olan ribâ değildir. Peki, bu ortamda “Dejavantajlı borçlular hakkında nasıl davranılmalıdır?” sorusuna Kur’an şöyle demektedir:
“Darda kalan, sıkıntı içinde olan, zorluklarla boğuşan, işin içinden çıkması oldukça zorlaşan, kıtlıkla yüz yüze kalan ve imkânları daraldıkça daralanlara düze çıkmaları, kolaylığa ermeleri, darlıktan varlığa kavuşmaları ve yoksulluktan kurtulmaları için bol zaman tanıyın, sakın baskı yapmayın.[11]
Zenginlerin kendi servetlerinden yoksullara mal veya para vermesi, kamu gücünün hem yoksullara harcamak hem de toplu yaşamın ihtiyaçlarında kullanmak üzere zenginlerden vergi alması, varlıklıların da dardakilere verdiklerini alma konusunda beklenti içinde olmamaları ihtiyaç sahiplerini mutlu eder, toplumda iyililiği yayar, insanları sıradan biri olmaktan çıkarıp kaliteli ve kalifiye bir elemana dönüştürür, kişileri aktifleştirir, toplumsal zenginlik ve mutluluk yaratır. Mal ve servetin gönüllü biçimde zenginden yoksula akıtılmasıyla kötü iyiye, çirkin güzele ve zararlı faydalıya dönüşür.[12] Bu tür eylemler ve onların sonuçları olayları kendi gerçekliği içinde kavramanın, görünür ve görünmez tarafları birbirine bağlamanın; yalansız, isabetli ve dosdoğru bilgilenme ile şüpheleri yok eden kesin bir bilgiyle donanmanın ürünleridir.[13]”[14] âyeti ribâ düzeninde ezilenlerin korunmasını hem zenginlere hem de kamu yönetimine bir görev olarak yüklüyor ve bu durumun toplum barışını sağlayacağını söylüyor.
Mal ve hizmetin alabildiğine pahalılaştığı ortamda alacaklının yükselen enflasyon karşısında etkilenmezken vereceklinin enflasyon altında ezilmesi bir zulümdür. Ticârî ilişkilerin ribâ olmaması bile kapitalizmde zulmü üretebiliyor. Bu nedenle Kur’an’a güvendiğini iddiâ eden varlık sahipleri âyetin önerileri çerçevesinde yoksullarla derhal bağlantıya geçmeli, hemen organize olmalı ve sinerji[15] yaratmalıdır.
- Bazı Soru(n)lar
Maaşların ve para transferlerinin banka üzerinden gerçekleştirilmesi günümüzde zorunlu bir durumdur, ancak etik açıdan bakıldığında bankaya zorunlu olmadan para yatırmak ribâ kurumuna katkı sağlamaktır. Kapitalizmde bankadan kredi alan bir iş insanı bankaya ödeyeceği faiz giderini müşteriye yükleyerek tüketicinin emeğinden daha fazla para aşırıyor; kredi çeken kişi orta veya alt gelirli biriyse çoğu zaman enflasyonun üstünde bir geri ödeme yaparak, yani ribâ ödeyerek emek ve kazancını sömürtüyor.
Bankaların vâdeli mevduatlara[16] gerçek enflasyon oranında verdiği ilave paralar ribâ olmayan fâiz iken, kredi verirken enflasyon üstünde aldığı fâizler ise ribâdır.
________________________________________________________
[1] Vedâ Hutbesi’nden. Hz. Muhammed, Vedâ haccı (H. 10/M. 632) sırasında Arafat, Mina ve Akabe gibi yerlerde sahabelere hitap etmiş, kısa ve veciz bir şekilde tavsiyelerde bulunmuştur. Bu hitabeler, Câhiz’in el-Beyân ve’t-tebyîn (II, 31-33) adlı eseri başta olmak üzere bazı tarih kitaplarında derlenerek uzunca bir Vedâ hutbesi metni teşkil edilmiştir. “Hutbetü’l-vedâ” ifadesini ilk defa Câhiz kullanmış, bu ifade daha sonraki müelliflerce de benimsenmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 42. cilt, s. 591-593.)
[2] Reel değer: Gerçek değer. Alım gücü. Kâğıt üstünde yazan sayının (100 TL, 10 Dolar, 30 Euro gibi) mal ve eşya alma gücü.
[3] Nominal değer: Gerçekte olmayan, sadece ismen var olan. Para, çek, senet, hisse senedi, tahvil, pul gibi menkul (taşınır) kıymetlerin üzerinde yazılı olan değer. Kağıt veya demir üstünde yazan 1 TL/100TL nominal değerdir. Nominal değerin alım gücüne de reel değer denir.
[4] Nominal: Saymaca, yazılı, îtibârî, varsayılan, varolduğu düşünülen.
[5] Yaşar Nuri Öztürk, Kur’ân’ın Temel Kavramları, Riba Maddesi, Yeni Boyut Yayınları, 21. Baskı, İstanbul, 2001.
[6] 18 Aralık 2021 tarihi itibarıyla
[7] Fâhiş: Ölçüyü kaçıran, çok aşırı, çok fazla.
[8] Türk-İş’in 2021 Aralık verilerine göre hesaplanmıştır.
[9] https://www.qnbfi.com/forex/forex-terimler-sozlugu/enflasyon-nedir
[10] Mâliyet: Tüm üretim aşamaları.
[11] Ve in kâne zû ‘usra(tin) fe-nazira(tun) ilâ meysera(tin)
[12] En te-saddegû hayrun le-kum
[13] İn kun-tum ta’lemûn(e)
[14] Bakara, 280/Ve in kâne zû ‘usra(tin) fe-nazira(tun) ilâ meysera(tin) ve en te-saddegû hayrun le-kum in kun-tum ta’lemûn(e)
[15] Sinerji: Aynı zamanda ve aynı sonuca ulaşmak için ortaya çıkarılan uyumlu ve ortak güç. Aynı hedef doğrultusunda farklı kişilerin ortak bir çabada bulunması. Görevdaşlık.
[16] Mevduât: Emanet edilenler, bankaya emanet bırakılan paralar