• Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
    • Yaşam
    • Türkiye
    • Dünya
  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
    • Belgesel & Film
    • Eylem & Etkinlik
    • Fotoğraf & Karikatür
    • Kitap & Dergi
    • Müzik & Video
Adil Medya
  • Kasım 26, 2025
  • Yayın İlkeleri
  • Hakkımızda
  • Künye
  • İletişim
  • Güncel
  • Sağlık
  • Sağlık
Adil Medya
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
      “Ortaklaşmacı demokrasi” örneği: İspanya

      “Ortaklaşmacı demokrasi” örneği: İspanya

      Erdoğan’ın son tuzağı

      Erdoğan’ın son tuzağı

      CHP'den emekli maaşları, enflasyona göre yeniden belirlensin ve intibak yasası düzenlensin talebi

      CHP'den emekli maaşları, enflasyona göre yeniden belirlensin ve intibak yasası düzenlensin talebi

      Devri sabık yaratmak

      Devri sabık yaratmak

    • Yaşam
      Kadınlar 28 Aralık’ta Ankara’ya çağırıyor: Değiştirme gücümüz var

      Kadınlar 28 Aralık’ta Ankara’ya çağırıyor: Değiştirme gücümüz var

      Valilik sokak köpeklerinin beslenilmesini yasakladı

      Valilik sokak köpeklerinin beslenilmesini yasakladı

      ‘Denetimsizlik ve kurumsal çöküşün birleştiği yerde insan hayatı savunmasız kaldı’

      ‘Denetimsizlik ve kurumsal çöküşün birleştiği yerde insan hayatı savunmasız kaldı’

      Yaşamı borçla döndürme düzeni

      Yaşamı borçla döndürme düzeni

    • Türkiye
      MESEM uygulaması derhal iptal edilmelidir

      MESEM uygulaması derhal iptal edilmelidir

      Valilik sokak köpeklerinin beslenilmesini yasakladı

      Valilik sokak köpeklerinin beslenilmesini yasakladı

      Türkiye Yüzyılı’nda Öğretmenler Günü: Öğretmenler öğrencisiz, öğrenciler öğretmensiz

      Türkiye Yüzyılı’nda Öğretmenler Günü: Öğretmenler öğrencisiz, öğrenciler öğretmensiz

      Devri sabık yaratmak

      Devri sabık yaratmak

    • Dünya
      Üç görüntü: Amerikan katarı püfleye püfleye ilerliyor

      Üç görüntü: Amerikan katarı püfleye püfleye ilerliyor

      Frida Kahlo rekor kırdı: 54.6 milyon dolarlık satış

      Frida Kahlo rekor kırdı: 54.6 milyon dolarlık satış

      Şili’de faşizm hortluyor mu?

      Şili’de faşizm hortluyor mu?

      Küresel ısınmanın sefası zenginlere, cefası halklara

      Küresel ısınmanın sefası zenginlere, cefası halklara

  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
      Entelektüel atalet, politik körlük…

      Entelektüel atalet, politik körlük…

      Kadına yönelik şiddetin küresel koreografisi

      Kadına yönelik şiddetin küresel koreografisi

      Kadınlar 28 Aralık’ta Ankara’ya çağırıyor: Değiştirme gücümüz var

      Kadınlar 28 Aralık’ta Ankara’ya çağırıyor: Değiştirme gücümüz var

      MESEM uygulaması derhal iptal edilmelidir

      MESEM uygulaması derhal iptal edilmelidir

    • Belgesel & Film
      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

    • Eylem & Etkinlik
      Üçüncü Dünya Savaşı

      Üçüncü Dünya Savaşı

      Deniz Gezmiş - Metin Yüksel Birlikte Anılıyor

      Deniz Gezmiş - Metin Yüksel Birlikte Anılıyor

      Bizi uyutamazsınız; bu zulüm ne unutulur ne de affedilir!

      Bizi uyutamazsınız; bu zulüm ne unutulur ne de affedilir!

      Anayasal Düzen ve Adalet Devleti paneli

      Anayasal Düzen ve Adalet Devleti paneli

    • Fotoğraf & Karikatür
      TESK Genel Başkanı: Okul alışverişleri için en az 10-12 bin lira gerekiyor

      TESK Genel Başkanı: Okul alışverişleri için en az 10-12 bin lira gerekiyor

      Metafor

      Metafor

      Günün karikatürü

      Günün karikatürü

      LeMan'dan İsrail kapağı: Hangi hayvan hastaneleri vurur ki?

      LeMan'dan İsrail kapağı: Hangi hayvan hastaneleri vurur ki?

    • Kitap & Dergi
      Kadire Bozkurt: Ben yazarken okur henüz yoktur

      Kadire Bozkurt: Ben yazarken okur henüz yoktur

      Fuat Sürmeli'nin Yeni Kitabı Raflarda: “GÖLGEDEKİ GERÇEK”

      Fuat Sürmeli'nin Yeni Kitabı Raflarda: “GÖLGEDEKİ GERÇEK”

      Kitap toplama düşkünlüğü

      Kitap toplama düşkünlüğü

      Kitapların yalnızlığı

      Kitapların yalnızlığı

    • Müzik & Video
      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

Kadına yönelik şiddetin küresel koreografisi

Kadına yönelik şiddetin küresel koreografisi

Kasım 25, 2025 Fikir & Yazı, Kadın 0 comments

Facebook Twitter Google+ LinkedIn Pinterest

25 Kasım 1960. Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı direnen Mirabal Kardeşler – Patria, Minerva ve María Teresa – rejim tarafından vahşice katledildi. Devlet bu cinayeti “trafik kazası” olarak kayıtlara geçirerek kadın bedenine yönelen şiddeti tesadüfi bir olay gibi sunup görünmez kılmaya çalıştı. Otoriter rejim, böylesi bürokratik bir yalanla şiddeti üretme ve gizleme kapasitesini sergilerken, aslında daha geniş bir iktidar mantığının prototipini ortaya koyuyordu: Kadınlara yönelik şiddeti teknik bir “olay” düzeyine indirgemek, onu politik içeriğinden arındırıp normalleştirmekti.

Yıllar sonra, 1981’de Kolombiya’da düzenlenen Latin Amerika ve Karayip Kadın Kurultayı’nda feministler, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” ilan ettiklerinde mesaj açıktı: Kadına yönelik şiddet, münferit  zihniyetlerin ürünü değil; patriyarka, otoriterlik, militarizm ve piyasa mantığının dünya genelinde iç içe geçtiği bir düzenin yapısal bir sonucu. 1999’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun bu tarihi resmen “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Günü” olarak tanıması da, esasında kadın hareketlerinin uzun süredir yaptığı bu politik teşhisin küresel düzeyde onaylanmasından ibaretti.

RESMİLEŞEN HAFIZA EHLİLEŞİR Mİ?

Bugün 25 Kasım, dünya çapında tanınan bir gün haline gelince, giderek sadece “farkındalık günü” olarak anılma riski taşıyor. Oysa bu günün tarihsel ve politik önemi, birkaç münferit şiddet vakasını duyurmaktan öte, kadınlara yönelen şiddeti mümkün kılan yapısal, kurumsal ve ideolojik mekanizmaları teşhir etmeye dayanıyor. Kadına yönelik şiddet, neoliberal rekabet mantığıyla işleyen piyasa yapılarından dijital gözetim teknolojilerinin disipline edici işlevlerine; ulus-devletlerin güvenlik politikalarından dinî kurumların cinsiyet rejimlerine kadar çok katmanlı iktidar ilişkileri tarafından üretiliyor. Bu yüzden fail çoğu zaman bir birey değil, sistemin kendisi. Kadına yönelik şiddeti “eğitimsizlik”, “kültür” ya da “aile içi huzursuzluklar” gibi indirgemeci açıklamalarla yorumlamak, failin konumunu toplumsal yapının dışına taşıyan tipik bir liberal stratejidir. Günümüzde mevcut hiçbir rejim — liberal-demokratik, otoriter, teokratik, popülist — kadınların yaşam hakkını güvence altına alabilmiş değil. Kadına yönelik şiddeti bu nedenle yalnızca kadının insan haklarına yönelik bir saldırı değil; bedenin denetimi üzerinden işleyen bir iktidar epistemolojisi, dünyayı anlamanın ve yönetmenin cinsiyetli bir yolu olarak okumak gerekiyor.

KÜRESEL ŞİDDET REJİMİ

Batı’da kadına yönelik şiddet çoğu zaman “öteki” toplumların patolojisi gibi sunuluyor. Son yıllarda güç kazanan sağ popülist siyaset ise bu söylemi daha da sertleştirerek şiddeti yalnızca “geri kalmış kültürlerin” sorunuymuş gibi çerçeveliyor ve böylelikle kendi toplumsal ve kurumsal sorumluluklarını görünmez kılıyor. Bu indirgemeci yaklaşım, modern devletlerin kendi sorumluluğunu perdelediği gibi, cinsiyetlenmiş devlet yapıları içinde kadına yönelik şiddetin nasıl kurumsal olarak üretildiğini de gölgeliyor. Hukuk, polis, bürokrasi ve sosyal politikalar üzerinden işleyen mekanizmalar, devletin “koruma” iddiasını kadınları disipline eden bir araca dönüştürebiliyor. Kadın bedeni bu süreçte ulusal kimliğin, sınır güvenliğinin ya da toplumsal ahlakın bir sembolüne çevrilerek siyasetin hizmetine sokuluyor. Sonuç olarak rejimler farklı olsa da modern devletlerin toplumsal cinsiyet temelli şiddeti benzer yapısal mantıklarla yeniden üretmesi mümkün oluyor. Bu açıdan bakıldığında, coğrafya değişse de kadına yönelik şiddetin üretim mekanizmaları değişmiyor.

Bu yapısal süreklilik Avrupa’da açık biçimde görülüyor. AB, kadın haklarını demokrasi ideallerinin merkezine koyduğunu ilan etse de veriler bunun çoğu zaman vitrinden ibaret olduğunu gösteriyor: Avrupa’da her üç kadından biri, çoğu zaman en yakınındaki erkek tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz bırakılmış durumda. Buna rağmen Birliğin kadına yönelik şiddeti doğrudan hedefleyen kapsamlı bir mevzuatı hâlâ yok. Var olan düzenlemeler eşitlik hukuku, adli işbirliği ve sığınma politikaları arasında dağılmış durumda. Yani siyasal irade güçlü bir çerçeve kurmak yerine hukuki boşluklara yaslanıyor. Avrupa, şiddeti kınamakta hızlı ama onu önleyecek kurumsal dönüşümü yaratmakta hâlâ tereddütlü.

FRANSA: EŞİTLİK CİLASININ ALTINDAKİ ŞİDDET

Fransa’da anayasal eşitlik ilkesi kâğıt üzerinde yerli yerinde duruyor. Ama bu “eşitlik cilası”nın altında belirgin bir şekilde kadına yönelik şiddet ile mücadele bakımından kazanılmış hakların kaybedilmesi tehlikesi mevcut. Feminist araştırmacılar, hukukçular ve gazeteciler, kadınların kazanılmış haklarının son yıllarda sistematik biçimde zayıflatıldığına dikkat çekiyor. Yalnızca bireysel şiddet değil, dijital alandaki hedef göstermeler, cinsel eğitimi hedef alan politikalar, kürtaj hakkı üzerindeki baskılar, mahkemelerde cinsel şiddet davalarının çoğunlukla takipsizlikle sonuçlanması gibi uygulamalar da bu sürecin parçaları. Kadın örgütlerine yönelik finansal kesintiler ve politik suçlamalar yaygınlaşırken, erkek egemen söylemler “eşitlik” adına eril mağduriyet üretiyor: kadınların kurumsal destek hatları, erkeklerin “sahte mağdur” çağrılarıyla sabote edilmeye çalışılıyor. En çarpıcı verilerden biri, Fransa’da tecavüz vakalarının %94’ünün yargı sürecine dahi girmeden kapatıldığı gerçeği. Feminist hukukçular, bu tabloyu “yasanın var olduğu ama fiili olarak uygulanmadığı” bir adaletsizlik biçimi olarak tanımlıyor. Bu nedenle Fransa’daki kadın hareketi, artık yalnızca yeni haklar için değil, var olan hakların gerçekten hayata geçirilmesi ve saldırılar karşısında savunulması için de mücadele ediyor.

ALMANYA: GÖRÜNMEYEN ERKEK ŞİDDETİ

Almanya’da yetkililer geçtiğimiz haftalarda yaptıkları açıklamalarda, 2024 yılı boyunca aile içi şiddetin belirgin şekilde arttığını ve kadınlara ile kız çocuklarına yönelik suçların sürekli yükseliş gösterdiğini bildirdi. Aile içi şiddet vakalarının sayısı yaklaşık 266.000’e ulaştı; bu, geçen yıla göre %3,8’lik bir artış anlamına geliyor. Federal Kriminal Dairesi (BKA) verileri, kadın cinayetlerinin büyük çoğunluğunun partner/eş şiddetinden kaynaklandığını ortaya koyarken, kamusal alanda özellikle sağ popülizmin etkisiyle tartışmalar çoğu zaman şiddetin “kültürel farklılıklar”la açıklanmasına doğru kayıyor. Bu baglamda, mevcut erkek şiddetini görünmezken, göçmen kadınların hukuki statü nedeniyle karşı karşıya kaldıkları kurumsal eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor. Almanya’daki feminist hareket bu nedenle yalnızca patriyarkanın kendisine değil, kadınların güvenliğini sınır politikalarıyla özdeşleştiren yönetim pratiklerine de itiraz ediyor; böylece kadına yönelik şiddetin görünür kılınması ve yapısal nedenlerinin açığa çıkarılması için mücadele yürütüyor.

POLONYA: KÜRTAJ YASAĞIYLA DERİNLEŞEN CİNSİYETÇİ OTORİTERLİK

Polonya’da kadına yönelik şiddetin son yıllarda derinleşmesinde, muhafazakâr hükümetlerin Katolik Kilisesi’yle kurduğu ittifak belirleyici oldu; toplumsal cinsiyet eşitliği “ulusal kimliğe tehdit” olarak kodlanırken, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimleri de bu iklimin içinde ortaya çıktı. 2025’e gelindiğinde Polonya, 2020 Anayasa Mahkemesi kararının ardından Avrupa’nın en kısıtlayıcı kürtaj rejimine sahip ülke konumuna yerleşmiş durumda: kürtaj yalnızca tecavüz, ensest ya da kadının hayatî riski durumunda mümkün ve bu dar çerçeve sepsis nedeniyle hayatını kaybeden hamile kadınlar gibi trajik sonuçlar yaratıyor. Aşırı sağın güçlendiği siyasal ortamda hem kürtaj hakkının fiilen engellenmesi hem de LGBTİ+ bireylere ve kadınlara yönelik şiddetin artışı, üreme sağlığı hakkını devletin beden politikaları üzerinden denetleyen bir şiddet rejiminin parçası haline getiriyor. Böylece kürtajın erişilemez hale gelmesi, şiddeti yalnızca bireysel değil, hukuk, sağlık sistemi ve bürokrasi tarafından üretilen yapısal bir mekanizmasının parçası kılıyor. Polonya’daki kadın hareketi de bu nedenle mücadelesini yalnızca patriarkal normlara karşı değil, üreme haklarını siyasal bir araç olarak düzenleyen devlet müdahalelerine karşı yürütüyor; bu durum Avrupa’da kadına yönelik şiddetin yalnızca fiziksel saldırılarla değil, yaşamı belirleyen kurumsal kararlarla da üretilebildiğini çarpıcı biçimde gösteriyor.

ABD: SİLAHLI PATRİYARKA

Atlantik’in öte yakasında, yani United States’ta, kadına ve LGBTİ+ bireylere yönelik şiddet “bireysel” gibi görünse de ağırlıklı olarak sistemik bir yapı içinde işliyor. Örneğin, silahlaşma rejimi kadınlara yönelik şiddeti acil bir mesele haline getiriyor: yıllık 6.500’ün üzerinde kadın silahlı saldırı sonucu hayatını kaybederken, her yıl 600’den fazla kadın silahla partneri tarafından öldürülüyor. Kürtaj hakkının anayasal güvence dışına çıkarılmasına ve kurumlar arası siyasal kutuplaşmanın derinleşmesine paralel olarak, sağlık sistemi eşitsizlikleri, mahkemelerde güvencesiz süreçler ve sosyal politikaların zayıflığı, şiddeti yalnızca fail-kurban ilişkisi çerçevesinde değil devlet düzeyinde işleyen bir mekanizma haline getiriyor. Özellikle Donald Trump sonrası dönemde koordinasyon ofislerinin kapatılması ve şiddetle mücadele fonlarının büyük ölçüde kesilmesi gibi adımlar dikkat çekiyor. Ayrica, Sağlık sisteminin eşitsiz işleyişi, mahkemelerdeki gecikmeler ve sosyal politikaların zayıflığı, şiddeti faili aşan bir devlet pratiği düzeyine taşıyor.  Bu tablo, kadına yönelik şiddetin sadece özel alanla sınırlı kalmadığını, hukuk-sağlık-bürokrasi üçgeninde kurumsal bir yapı haline gösteriyor.

ORTA DOĞU: SAVAŞ, GÖZETİM VE KADINLARA YÖNELİK ÇOKLU ŞİDDET REJİMLERİ

Orta Doğu’da kadınlara yönelik şiddet, sıklıkla “özel alanın sorunu” değil, savaş, işgal ve teokratik hukukun kesiştiği yerde örgütlenen bir siyaset biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Gazze’de 2023 sonrası yoğunlaşan bombardıman ve kuşatma, sağlık altyapısını çökertirken yüz binlerce yerinden edilmiş kadını cinsel şiddet, sömürü ve istismar magduru haline getirdi. Afganistan’da Taliban’ın 2021’den bu yana yayımladığı onlarca kararname, kız çocuklarının ortaöğretim ve üniversiteye erişimini, kadınların kamusal alanda görünürlüğünü ve istihdamını fiilen ortadan kaldırarak uluslararası hukukta “cinsiyet apartheid’i” olarak tartışılan bir rejim inşa etti.

İran’da Jina Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından başlayan “Jin, Jiyan, Azadî” ayaklanması, yüzlerce kadın ve gencin ölümü, on binlerce gözaltı ve 2024–2025 boyunca zorunlu başörtüsü yasasının dijital gözetim, yüz tanıma sistemleri ve ağır cezalarla daha da sertleştirilmesiyle karşılandı. Bununla birlikte, son dönemde özellikle büyük şehirlerde kadınların başörtüsünü takmama veya gevşek takma biçimindeki yaygın sivil itaatsizlik dalgasına yol açtı. Bu fiilî direniş, hukuki bir serbestlik yaratmasa da, zorunlu başörtüsü rejiminin toplumsal meşruiyetinin çöktüğünü ve kamusal alanın kadınlar tarafından yeniden tanımlandığını gösteren bir dönüşüm baslatti.  Bu örnekler, Ortadoğu’da kadınların eğitim, hareket özgürlüğü, kamusal görünürlüğü ve üreme haklarına ilişkin düzenlemelerin yalnızca yerel kültürel normlar ya da patriyarkal aile yapılarıyla değil, aynı zamanda savaş pratikleri, güvenlik rejimleri ve dinî-ulusalcı iktidar projeleri tarafından da şekillendirildiğini ortaya koymakta. Filistin’den Afganistan’a, İran’dan Suriye’ye uzanan geniş bir jeopolitik hatta kadın bedeni, yalnızca silahlı çatışmaların mağduru olarak değil; aynı zamanda militarist şiddetin operasyonel alanı hâline geliyor.

LATİN AMERİKA: KADIN KIRIMININ TARİHSEL COĞRAFYASI

Latin Amerika, “femicide” yani kadın kırımı kavramının doğduğu coğrafya olarak, kadına yönelik şiddetin nasıl derin bir toplumsal yapı tarafından beslenip sürdürüldüğünü çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Meksika, Honduras ve Guatemala’da yaşanan kadın cinayetleri; yalnızca suç örgütlerinin değil, aynı zamanda cezasızlık üreten devlet aygıtlarının ve kökleşmiş toplumsal cinsiyet rejimlerinin bir sonucu.

Erkek egemen kültürün baskınlığı ve devlet politikalarının yetersizliği, kadın kıyımının yıllardır önüne geçilememesine yol açıyor. Meksika’da başlayıp kısa sürede pek çok Latin Amerika ülkesine yayılan #NiUnaMas (Bir Kurban Daha Olmasın) gibi güçlü feminist hareketler büyük bir toplumsal direnç örgütlese de, feminicide dayalı yapı bu coğrafyada kolay kolay çözülmüyor. Şiddet, devlet ile toplum arasındaki ilişkiler içinde sürekli yeniden üretilerek varlığını sürdürüyor.

TÜRKİYE: HİBRİT ŞİDDET REJİMİNİN LABORATUVARI

Ve Türkiye. Bu karmaşık küresel şiddet rejiminin tam ortasında, bir tür laboratuvar örneği olarak konumlanıyor. Türkiye, kadına yönelik şiddetin siyasal, hukuki ve kültürel düzlemlerde iç içe geçtiği hibrit bir şiddet rejiminin en çarpıcı örneklerinden birini oluşturuyor. Siyasal iktidarın 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla birlikte, devletin şiddetle mücadeledeki yükümlülüklerinin sınırları fiilen yeniden çizildi; bu adım, hem uluslararası koruma normlarından uzaklaşmayı hem de toplumsal cinsiyet eşitliğini “aileyi tehdit eden dış müdahale” olarak çerçeveleyen söylemsel dönüşümü hızlandırdı.

Bu melez yapıyı görünür kılan alanlardan biri ise dijital mecra. Feminist kampanyaların görünürlüğünün azaltılması, algoritmik bastırma iddiaları, sosyal medya içeriklerine yönelik erişim engelleri ve çevrimiçi hedef göstermeler; dijitali yalnızca mücadele alanı olmaktan çıkarıp bizzat şiddetin üretildiği siyasal bir cepheye dönüştürüyor. Devletin güvenlikçi söylemleri Orta Doğu’daki militarizasyonla benzeşirken; yargıdaki cezasızlık pratikleri Latin Amerika’daki yapısal boşlukları hatırlatıyor. Aynı zamanda neoliberal bireyselleşme, şiddeti “öfkeli birey” kategorisine indirgerken, kadının korunma yükünü yine kadının omzuna bırakıyor—tıpkı ABD’deki hâkim eğilimlerde olduğu gibi.

Böylece, bir yandan devletin güvenlikçi söylemleri Orta Doğu’daki militarizasyonla benzeşirken; öte yandan yargıdaki cezasızlık pratikleri Latin Amerika’daki yapısal boşlukları hatırlatıyor. Aynı anda neoliberal bireyselleşmiş şiddet kalıpları—failin “bireysel öfke”yle açıklanması, kadınların korunma yükünün kendi omuzlarına bırakılması—ABD’deki eğilimlerle paralel biçimde ortaya çıkıyor.Tüm bu tablo, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin  hukuktan güvenlik politikalarına, medyadan dijital platformlara uzanan çok katmanlı bir siyasal yapı içerisinde üretildigini gösteriyor. Bu nedenle Türkiye, otoriterleşme, cezasızlık, dijital kontrol ve toplumsal cinsiyet rejiminin iç içe geçtiği melez bir şiddet düzeninin laboratuvarı haline geliyor.

Coğrafyalar değişse de söylemler güncellense de, kadınların yaşam hakkını zayıflatan mekanizmalar büyük ölçüde benzer bir siyasal mantıkla işliyor. Dolayısıyla kadına yönelik şiddet, kültürel değil, özünde siyasal bir sorun olarak karşımızda duruyor.

Ancak kadınlar, bu şiddet düzeninde kendilerini edilgen bir konuma sıkıştırmayı reddediyor. Kadının yalnızca “kurban” rolüne indirgenmesine karşı geliştirilen direnişler, dünya çapında yeni bir siyaset dili kuruyor. Latin Amerika’da sokakları dolduran Ni Una Menos, Polonya’da kürtaj yasalarına karşı örgütlenen Czarny Protest, Hindistan’da kampüslerde patriyarkaya meydan okuyan Pinjra Tod, İran’da “Jin, Jiyan, Azadî”nin Mahsa Amini isyanıyla yeniden yükselişi, ABD’de sistemik cinsel şiddeti görünür kılan #MeToo… Tüm bu örnekler, kadın hareketlerinin yalnızca ifşa eden değil; kurucu, dönüştürücü, yeni bir siyasal tahayyül inşa eden aktörler olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de de tablo farklı değil. Feminist gece yürüyüşlerinin bastırılmasına, kampanya içeriklerinin sansürlenmesine, derneklerin kapatılma tehditlerine rağmen kadınlar mücadeleden vazgeçmiyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Mor Çatı, EŞİK ve pek çok kadın inisiyatifi; yalnızca destek sunmakla kalmıyor, hukuki takip, kamuoyu baskısı ve alternatif dayanışma biçimleriyle patriyarkanın farklı katmanlarına karşı politik bir hat örüyor.

Bu nedenle 25 Kasım, dünya çapında kadınların direnişi çoğaltmak, siyaseti yeniden kurmak ve şiddetin hem görünür hem de görünmeyen biçimlerini mümkün kılan yapıları dağıtmak için kolektif bir çağrı olmayı sürdürüyor.

  • Kaynak Birgün

Yorumunuzu bırakın


İlgili Haberler

Entelektüel atalet, politik körlük… Fikir & Yazı
Kasım 25, 2025

Entelektüel atalet, politik körlük…

Kadınlar 28 Aralık’ta Ankara’ya çağırıyor: Değiştirme gücümüz var Fikir & Yazı
Kasım 25, 2025

Kadınlar 28 Aralık’ta Ankara’ya çağırıyor: Değiştirme gücümüz var

MESEM uygulaması derhal iptal edilmelidir Fikir & Yazı
Kasım 25, 2025

MESEM uygulaması derhal iptal edilmelidir

ZAMAN AKIŞI

Kas 25 10:14
Arkasayfa

Entelektüel atalet, politik körlük…

Kas 25 10:12
Arkasayfa

Kadına yönelik şiddetin küresel koreografisi

Kas 25 10:09
Arkasayfa

Kadınlar 28 Aralık’ta Ankara’ya çağırıyor: Değiştirme gücümüz var

Kas 25 10:02
Arkasayfa

MESEM uygulaması derhal iptal edilmelidir

Kas 24 10:29
Arkasayfa

“Ortaklaşmacı demokrasi” örneği: İspanya

Kas 24 10:25
Arkasayfa

Bağışlayabilmek için nefret etmek gerek

Kas 24 10:21
Gündem

Valilik sokak köpeklerinin beslenilmesini yasakladı

Kas 24 10:17
Eğitim

Türkiye Yüzyılı’nda Öğretmenler Günü: Öğretmenler öğrencisiz, öğrenciler öğretmensiz

Kas 24 10:15
Arkasayfa

Kehanet değil, tarihsel çözümleme…

Kas 24 10:11
Gündem

Üç görüntü: Amerikan katarı püfleye püfleye ilerliyor

Kas 24 09:59
Arkasayfa

Erdoğan’ın son tuzağı

Kas 21 13:16
Arkasayfa

Türkiye’de Latin Alfabesi Kullanımının Tarihçesi

Kas 21 11:42
Ekoloji

Ekolojik yaşam savunucuları

Kas 21 11:36
Gündem

CHP’den emekli maaşları, enflasyona göre yeniden belirlensin ve intibak yasası düzenlensin talebi

Kas 21 11:34
Arkasayfa

Devri sabık yaratmak

Kas 21 09:56
Gündem

Frida Kahlo rekor kırdı: 54.6 milyon dolarlık satış

Kas 21 09:52
Arkasayfa

Benim oyum da İmralı ziyaretinden ve Öcalan’la görüşmeden yana…

Kas 21 09:47
Gündem

Meral Danış Beştaş: Bu hafta içinde bir yargı paketinin sunulma olasılığı konuşuluyor

Kas 21 09:29
Gündem

İstanbul Defterdarlığı İkitelli Vergi Dairesi Müdürlüğünden İlanen Tebliğ

Kas 21 09:16
Arkasayfa

‘Denetimsizlik ve kurumsal çöküşün birleştiği yerde insan hayatı savunmasız kaldı’

Kas 20 17:11
Eğitim

Sınav sistemi değişikliği ile ne amaçlanıyor?

Kas 20 12:38
Arkasayfa

Şüpheli kadın ölümleri aydınlatılsın

Kas 20 11:29
Emek

Hak-İş

Kas 19 22:38
Arkasayfa

New York’tan Türkiye’ye: Mamdani’nin Zaferi Müslüman-Sol İçin Kritik Bir Eşik mi ?

Kas 19 10:02
Gündem

Kreşleri Bakanlığa verecek

Kas 19 09:49
Arkasayfa

Ekvador ve Türkiye: Benzerlik ve farklılıklar…

Kas 19 09:46
Arkasayfa

Ve Atlet, ve Mızıka, ve Yaygara, ve Canavar…

Kas 18 09:34
Ekonomi

TÜİK açıkladı: İşsiz sayısı 3 milyonu aştı

Kas 18 09:13
Arkasayfa

Siyasetin suçlaştırılması

Kas 18 09:07
Gündem

‘Sınırın 51 kat üzerinde bakteri’