28 Şubat mağdurları düzenlediği basın toplantısıyla o dönem yaşanan baskıyla bugün yaşanan baskıyı karşılaştırdı.
HDP Van Milletvekili ve Azadi Hareketi kurucu üyesi Adem Geveri, Haberazad Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Kaya, Gazete Duvar yazarı Berrin Sönmez, HAS Parti kurucusu ve KHK ile ihraç edilen akademisyen Cihangir İslam, İstanbul Din Adamları Derneği yöneticisi Ekrem Baran, AKP kurucu üyesi ve KHK ile ihraç edilen akademisyen Fatma Bostan Ünsal, HDP İstanbul Milletvekili ve Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyesi Hüda Kaya, Mavi Marmara Gemisi’nde bulunan gazeteci-yazar İbrahim Sediyani, CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, MAZLUMDER eski başkanı ve KHK ile ihraç edilen Doktor Ömer Faruk Gergerlioğlu, İlahiyatçı-yazar R. İhsan Eliaçık, Van MAZLUMDER eski başkanı Yakup Aslan, Adalet Zemini üyesi Yasin Altıntaş ve HAS Parti kurucularından Zeki Kılıçarslan’ın imzası bulunan açıklamada, Türkiye’nin tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşadığı, demokrasinin büyük yara aldığı ve özgürlük, insan hakları, hukuk gibi değerlerin tahrip edildiği belirtilirken, “Bununla birlikte, anti-demokratik uygulamaların, baskının, tehdidin, hukuksuzluğun, başkasının yaşamına, giyim tarzına tahammülsüzlüğün en açık yaşandığı 28 Şubat günlerini bile aratan bir baskı ortamı hakim ülkemizde. Bu anlamda 28 Şubat’ın devam ettiğini söyleyebiliriz” denildi.
28 ŞUBAT, 12 EYLÜL VE BUGÜN
İlahiyatçı-Yazar İhsan Eliaçık yaptığı konuşmada canlı tanıklıklar aktararak 28 Şubat ve bugünü kıyasladı. 28 Şubat’ta 30 mahkemede yargılandığını söyleyen Eliaçık, “2 kez cezaevinde yattım. 2 defa gece yarısı evim basıldı. Yazı yazdığım gazeteye binlerce lira ceza geldi. Radyoya ceza geldi. Gece yarısı operasyonuyla herkesi evinden topladıklar. Emniyete götürdüler silahlı örgüt diye adımızı çıkardılar. Sorgusuz sualsiz cezaevine götürdüler. Yazdığım her yazı mahkemelik oluyordu. 2 yıl haftada 2-3 gün adliyede geçiyordu. Etrafımızdaki insanlar bizden korkar oldu, tecrit olduk. 30 davanın her biri komedi, trajedi ve dram” diye konuştu.
‘ZULÜM 12 EYLÜL’Ü GEÇTİ’
Eliaçık bugünü ise şöyle anlattı:
“Bugün ne kadar adliye varsa dolaşıyorum. Cumhurbaşkanına hakaretten 2 bin liralık ceza verdiler. Son zamanlarda terörle bağlantılı diyerek dava açmaya başladılar. Sonuç olarak 20 yıldır biz sokaktayız, iktidara muhalifiz. Her iki dönemin de zulmune uğramış oluyoruz. Bu dönem 28 Şubat’tan beterdir. O dönemde hiç olmazsa hakim savcı vardı. Adam hukuki güven veriyordu. Şu anda iddianame hazırlamayı bilmeyen savcılar var. Yakayı kaptırırsan 6 ay dışarı çıkamıyorsun. Saçma sapan iddialarla içeride tutuyorlar. Bugün 40 bin kişiyi içeri attılar, 28 Şubat’ta olmadı. 12 Eylül’de Mamak’ta 1 yıl yattım. Şu anki zulüm 12 Eylül’ü geçti. Bu kadar mağduriyet o dönemde olmadı. Şimdi ihbar üzerine insanlar sorgusuz sualsiz içeriye atılıyor, işsiz bırakılıyor. Kimse onlara hiç birşey sormuyor. Kin birikiyor, öfke birikiyor. Bunları dile getirdiginizde sen de mi FETÖ’cüsün, diyor. Her kesimin mağdurları bir araya gelerek özlenen Türkiye’yi kurabilir.”
REFERANDUM FIRSATTIR
Referandum tartışmalarına da değinen Eliaçık, “Bir fırsattır. İktidarın iflas eden politikalarının hesabını küçücük de olsa sormak istiyorsanız, ‘Hayır’ dediğiniz taktirde ayar vermiş olacaksınız” diye konuştu.
14 İMZACI ORTAK METİN HAZIRLADI
Ortak metni, metnin imzacılarından KHK ile ihraç edilen Doktor Ömer Faruk Gergerlioğlu okudu. Demokrasinin büyük yara aldığını, bağımsız yargı, bağımsız medya gibi kurumların artık yok denecek kadar az olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Gergerlioğlu şöyle konuştu:
“Biz bunları 28 Şubat’ta da yaşadık. Onlarca gözaltıyı, tutuklamaları, baskıları hep birlikte yaşadık. Özellikle mütedeyyin kesimler, bu zulmün odağındaydı. 28 Şubat, demokrasiye vurulan bir darbeydi. Dindar başbakanın ordu tarafından el çektirilmesi, bu ülke tarihinin alışkın olduğu bir uygulamaydı. Bu süreç, oldukça fazla mağdur kesimin oluşmasına neden oldu. Bu mağduriyetler uzun süre devam etti.”
BUGÜN DE YAŞANIYOR
Baskı ve tehdidin en açık yaşandığı 28 Şubat günlerini hatırlatan baskı ortamının bugün de yaşandığını ifade eden Gergerlioğlu, “Günümüzde bir başka baskı dönemini yaşıyoruz. Medya bütünüyle susturuldu. Yargı bütünüyle yok edildi. On binlerce insan işinden atıldı. Yüzlerce gazeteci, aydın, yazar hapse atıldı” dedi.
‘KADERİMİZİ TEK KİŞİ TAYİN EDECEK’
Referandum sürecine değinen Gergerlioğlu, “Gücü ele geçirenin sözünün geçtiği, borusunun öttüğü bir anlayış yasalaştırılıyor. Kurumsallaştırılıyor. Bütün bir ülkenin geleceğini, yaşam tarzımızı, özgürlüğümüzün sınırlarını, kaderimizi, özellikle de çocuklarımızın kaderini tayin hakkı tek bir kişiye veriliyor. O kişinin kim olduğu önemli değil. Önemli olan kaderimizin, özgürce yaşamamızın, yaşam tarzımızın bir kişinin iki dudağı arasında olmasıdır” diye konuştu.
14 İMZACININ HAZIRLADIĞI ORTAK METİN:
BASINA ve KAMUOYUNA,
28 Şubat’ın 20. Yılında Nereden Nereye?
Türkiye, tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor.
Demokrasi büyük yara almış durumda. Bağımsız yargı, bağımsız medya gibi kurumlar artık yok denecek kadar az.
Özgürlük, insan hakları, hukuk gibi değerler tahrip edildi.
Ülkemizde gerçek anlamda demokrasinin, gerçek anlamda özgürlüğün, bağımsız yargının, bağımsız medyanın; başkasının fikrine, yaşam tarzına, inancına saygının geçmişte tam anlamıyla var olduğunu fakat şimdi yok edildiğini iddia etmiyoruz.
Evet, ülke olarak bu konuda ne yazık ki pek parlak bir geçmişe sahip değiliz.
Ama her zaman, hepimizde bu aksaklıkların, eksikliklerin düzelebileceğine, düzeltilebileceğine dair bir umut vardı.
Bunun için elimizden geldiği şekliyle hepimiz kendimizce bir mücadele verdik.
Hepimiz, yani gerçek demokrasi isteyenler, başkasının da kendisi gibi özgürce yaşamasını, konuşmasını savunanlar, huzurlu, insanın fikrine, inancına, yaşam tarzına, giyimine saygı duyulan, tartışma konusu bile edilmeyen bir ülke hayal ediyorduk.
Bu hayalin bir gün mutlaka gerçekleşebileceğine inanıyorduk.
Fakat yıllarca koruduğumuz bu umudu bile yok edecek ağırlıkta gelişmeler yaşıyoruz.
Sevgili halkımız,
Biz bunları 28 Şubatta da yaşadık. Onlarca gözaltıyı, tutuklamaları, baskıları hep birlikte yaşadık. Özellikle mütedeyyin kesimler, bu zulmün odağındaydı.
28 şubat, demokrasiye vurulan bir darbeydi. Dindar başbakanın ordu tarafından el çektirilmesi, bu ülke tarihinin alışkın olduğu bir uygulamaydı. Bu süreç, oldukça fazla mağdur kesimin oluşmasına neden oldu. Bu mağduriyetler uzun süre devam etti.
Bununla birlikte, anti-demokratik uygulamaların, baskının, tehdidin, hukuksuzluğun, başkasının yaşamına, giyim tarzına tahammülsüzlüğün en açık yaşandığı 28 Şubat günlerini bile aratan bir baskı ortamı hakim ülkemizde. Bu anlamda 28 Şubat’ın devam ettiğini söyleyebiliriz.
28 Şubat’ta zulme uğrayanların şimdi en başta adaletsizliklere karşı sesini çıkarması gerekir, herkes için adalet isteyen her zaman haklı ve güçlüdür. Mazlumun güçlü olduğu zaman zulmetmemesi için kriteri her zaman adalet olmalıdır. 28 Şubat olsun başka zaman olsun her zaman hakkın yanında durmak asıl olandır.
Günümüzde bir başka baskı dönemini yaşıyoruz. Medya bütünüyle susturuldu. Yargı bütünüyle yok edildi. On binlerce insan işinden atıldı. Yüzlerce gazeteci, aydın, yazar hapse atıldı.
Başkasının fikrine, görüşüne, tercihine saygı bütünüyle ortadan kaldırıldı.
Bütün bunlardan dolayı iç barışımız, bütünlüğümüz, dostluğumuz, arkadaşlığımız, komşuluğumuz… hepsi büyük yara aldı.
Çünkü tüm bunları törpüleyen, bu duyguları zedeleyen bir süreç yaşıyoruz.
Bu süreç her geçen gün tahribatı daha da büyütüyor.
Sevgili halkımız,
Türkiye’de demokrasi her dönemde zayıftı. Her zaman gücü ele geçirenin borusu öttü.
Yukarıda da dediğimiz gibi bir gün bu kısır döngüden kurtulacağımıza ve ülkemizin herkesin barış ve huzur içinde yaşadığı bir ülke olacağına dair bir umudumuz vardı.
İşte o umudumuzu yok edecek, ülkemizde onarılmaz yaralar açacak bir referandum sürecindeyiz.
Sevgili dostlar,
Anayasalar farklı inanca, farklı görüşe, farklı yaşam tarzına sahip insanların bağımsız ve güçlü yargı sisteminin koruması altında huzur ve barış içinde yaşamasını sağlayan, bunu garantiye alan metinlerdir.
Bu nedenle ortak aklın ürünü olmak zorundadır.
Anayasalar o ülkenin çimentosudur.
Anayasada yapılan 16 Nisan’da hepimizin önüne gelecek olan değişikliklerle bu çimento dağıtılmak isteniyor. Gücü ele geçirenin sözünün geçtiği, borusunun öttüğü bir anlayış yasalaştırılıyor. Kurumsallaştırılıyor.
Bütün bir ülkenin geleceğini, yaşam tarzımızı, özgürlüğümüzün sınırlarını, kaderimizi, özellikle de çocuklarımızın kaderini tayin hakkını tek bir kişiye veriyor.
O kişinin kim olduğu önemli değil.
Önemli olan kaderimizin, özgürce yaşamamızın, yaşam tarzımızın bir kişinin iki dudağı arasında olmasıdır.
Böyle bir ülkede huzur olmaz. Böyle bir ülkede barış olmaz. Böyle bir ülkede güçlünün değil haklının sözünün geçtiği en küçük bir alan bile kalmaz.
Böyle bir ülke varlığını sürdüremez.
Zaten dünyada bütün yetkilerin tek bir kişide toplandığı tek adam rejimi ile yönetilmiş ama iflah olmuş tek bir ülke yok.
Ne yazık ki biz de benzer bir sona doğru sürükleniyoruz.
Sevgili Dostlar,
Burasını kimsenin inancına, giyimine, yaşam tarzına karışılmadığı dostça, arkadaşça hep beraber huzuru içinde yaşadığımız, hepimizin ortak aklının etkin olduğu bir ülke yapabiliriz.
Herkesin hakkını, hukukunu teminat altına alan, güçlünün değil haklının sesinin duyulduğu ortamı sağlayacak demokrat, özgürlükçü insan haklarına saygılı bir anayasa yapabiliriz.
Dünyada bunu başarmış onlarca ülke var.
Biz de yapabiliriz.
Tek bir kişinin veyahut bir grubun, veyahut bir kesimin değil bütün ülkenin, o ülkede yaşayan her bir bireyin huzuru, yaşamı geleceği için çaba sarfetmek boynumuzun borcudur.
Sizi de bize el vermeye davet ediyoruz.
El verin ki hepimiz için güzel bir ülke kurma umudumuzu koruyabilelim.
Çünkü hepimiz daha iyi, daha huzurlu daha insanca bir yaşamı hak ediyoruz.
27 Şubat 2017 Pazartesi
İMZACILAR:
ADEM GEVERİ
AHMET KAYA
BERRİN SÖNMEZ
CİHANGİR İSLAM
EKREM BARAN
FATMA BOSTAN ÜNSAL
HÜDA KAYA
İBRAHİM SEDİYANİ
MEHMET BEKAROĞLU
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU
R. İHSAN ELİAÇIK
YAKUP ASLAN
YASİN ALTINTAŞ
ZEKİ KILIÇARSLAN