MEHMET ALİ TUĞHAN*
Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı iken söylediği bir laf vardı: “Bunlar öfkeli insanlar. Sünni ökesinin sonucudur.” IŞİD ile ilgili olarak bu son derece basite indirgeyen bir değerlendirmedir. Fakat temelde baktığımız zaman, IŞİD’i anlayabilmek için Irak’ın işgalinden başlayan bir süreci ve Suriye’nin dağılması, Suriye’de devam eden iç savaş sürecini ve buna dışarıdan müdahil olan aktörlerin amaçlarını anlamak lazım. Bunu anlamadan IŞİD’le mücadele etmek mümkün değil. Bugün Türkiye, IŞİD’le mücadele edebilmek için her şeyden önce Suriye politikasını gözden geçirmelidir. Çünkü, Suriye iç savaşına müdahil olan taraflar “Kim büyük? Kimin dediği olacak?” çatışmasının içerisinden sadece Suriye halkını değil, Suriye’ye komşu ülkelerinin halklarını da çok büyük bir felaketin ortasına ittiler.
•••
Geçen hafta içerisinde Türk dış politikasında iki keskin dönüş gerçekleşti. Biri sadece İsrail ile anlaşma değil, aynı zamanda Mavi Marmara’nın öksüz bırakılması. Cumhurbaşkanı şöyle dedi: “Bana mı sordunuz giderken?” Çok belirgin bir biçimde, bunun anlamı “Bu işi artık biz sahiplenmiyoruz” demek. İkinci keskin dönüş ise, Rusya ile başlayan ‘normalleşme süreci’. Bu sürecin sonucunda büyük ihtimalle en azından ölen pilotun ailesine tazminat ödenmesi söz konusudur. Bu da tabii, dış politikanın radikal bir biçimde yeniden ele alındığını zaten gösteriyor. Gerekli ama yeterli değil. Türkiye’nin IŞİD’le mücadele edebilmesi için kendi içindeki bu kutuplaştırıcı siyasi operasyonları, eylemleri bir kenara bırakması gerekir. Özellikle iktidarı elinde tutanlar, devleti yönetenlerin yarattığı kutuplaştırma siyasetinin bir noktada toplumu taşıyamayacağı göz önünde bulundurmalıdır. Sonuçta ülkeyi, muhalefet yönetmiyor, iktidar yönetiyor. Ve ülke yönetilemez hala gelirse kendi yürüttükleri kutuplaştırma politikası nedeniyle bundan en çok zarar görecek olan muhalefet değil, iktidardır.
•••
İçerideki politikanın değişmesi gerekliliğini de dışarıdaki politikanın değişmesi gerekliliğini tam bağlantı noktası bu selefi gruplar meselesidir. İçeride bir muhafazakarlaştırma ve özellikle daha seküler kesimleri sindirme amacı var. Dışardaysa ise bir İslam ortak paydası çervesinde, Ortadoğu’da nüfuz edinme projesi var. Bu projenin dış ayağı Suriye’de nasıl artık çöktüyse, içeride de bir noktadan sonra çökecek. Bu kaçınılmaz bir şey. Şimdi çok geç olmadan, dış politikadaki dönüşümün bir benzerinin iç politikada gerçekleşmesi gerekiyor. Çünkü, AKP seçmeninin de çoğunluğu bu duruma cevap vermiyor. Selefi grupların ideolojisi İslam’a bakış açısı, Türkiye’deki islamcılığa çok ters. Herhangi bir saldırı anında oradan geçecek olan, spesifik olarak muhalefet ve seküler kesimler hedefe girdikçe AKP içerisinden de muhalefet artacak.
* Yrd. Doç. Dr., Bilgi Üniversitesi